İSTANBUL - Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç, emniyette "paralel yapı" soruşturmasında dün gözaltına alınan polislerin soruşturma gerekçesiyle 242 kişiyle ilgili hazırladığı gözaltı listesine ilişkin, "250 kişiyi 4 yıl boyunca haksız bir şekilde dinleyip, hayali bir örgüt üretiyorsunuz. O zaman bunun hesabını vermek zorundasınız" dedi.
Emniyette "paralel yapı" iddialarına ilişkin yürütülen soruşturmada dün gözaltına alınan polislerin, "Tevhit Selam Kudüs Ordusu" ile ilgili soruşturma gerekçesiyle aralarında bazı üst düzey bürokratlar ve gazetecilerin de bulunduğu 242 kişiyle ilgili hazırladığı gözaltı listesindeki bazı isimler, AA muhabirine açıklama yaptı.
Gözaltı listesinde ismi bulunan Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İnanç, operasyonun boş yere yapılmadığını, alt yapısı olan bir operasyon olduğunu belirtti.
Nihat İnanç, devletin gücünü ve yetkisini kötüye kullanarak, yaklaşık 250 kişiyi 4 yıl boyunca haksız ve gerekçesiz şekilde dinleyen, onlardan bir örgüt üreten ve tutuklanma tarihlerini bile belirleyen bir yapı olduğunu söyleyerek, şöyle devam etti:
"Hiç hak etmediği halde benim gibi, işinin gücünün başında olan birilerini, hayali bir örgütün mensubu olarak tanımlayıp, peşinden operasyon yapmayı hedeflemişler. Tabii bu sekteye uğradı. Sekteye uğrayınca, doğal olarak 4 yıl boyunca haksız şekilde dinlenen insanların hakkını, hukukunu korumak söz konusu oldu."
"Selam Örgütü"ne ilişkin dinlemelerde adının geçmesi üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduğunu aktaran İnanç, operasyonun son derece haklı gerekçelere sahip olduğunu ifade etti.
İnanç, "250 kişiyi 4 yıl boyunca haksız bir şekilde dinleyip, hayali bir örgüt üretiyorsunuz. O zaman bunun hesabını vermek zorundasınız. Bu bağlamda, biraz gecikmiş olsa dahi, bu operasyonun önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye`de herkes şunu bilmeli ki yaptığı iş yanına kar kalmayacak. Muhakkak, yanlış bir iş yapıyorsa bedelini ödeyecek. Eğer doğru bir iş yapmışsa, mükafatını alacak" diye konuştu.
Dün yapılan operasyonda gözaltına alınanların suçu oranında cezasını çekmesi gerektiğini bildiren İnanç, "Bu operasyonunun sulandırılarak kapatılması hususunu beklemiyorum doğrusu. Ama böyle bir endişeyi de ifade etmek durumundayım. Sulandırılmadan bu operasyonun hakkı verilerek, bu insanların suçu neyse, suçlu insanlar içinden seçilerek, belki burada göz altına alınanların tamamını suçlu ilan etmek doğru olmayabilir. Ama kim hangi kademede olursa olsun, bizimle ilgili dinleme operasyonunda, casusluk operasyonunda görev almışsa, mutlaka, hangi işi yapmışsa o oranda cezasını çekmesi, bizim de bunu görmemiz gerekiyor. Çünkü şu anda biz hak sahibi olarak bir tarafta duruyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
- Yıldırım: "Ortada bir İsrail uzantısı olduğu belli"
İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı Genel Başkanı Bülent Yıldırım da soruşturmalar derinleştirildikçe, başka bilgilere ulaşılabileceğini söyledi.
Yıldırım, 1997-1998`lerden itibaren operasyonda adı geçen emniyet mensuplarının kendileriyle ilgili öncelikle "El-Kaide", daha sonra "İrancı" dosyası diye çeşitli çalışmalar ve iftiralar yürüttüğünü anlatarak, bu kişilerin "Bülent Yıldırım`ı bitireceğiz" diye kendi aralarında konuştuklarını ifade etti.
Soruşturma kapsamında bu tarihlere kadar inilmesini isteyen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Çünkü ortada bir İsrail uzantısı olduğu belli. Fakat bu İsrail uzantısı, son dönemlerde olmuş bir şey değil. Bunların bir kısmının İsrail`le ya da başka tipleriyle yıllar önceden irtibatlı olduğu, bize yapılan operasyonlarda ortada. Son dönemde de `Selam ve Tevhid` adı altında bizi bir yere koydular. Çünkü bu El-Kaide dosyasıyla ilgili atmış olduğu iftiralar tutmadı. Bu dosya deşifre oldu. Daha sonra da `İrancı` kısmında bizi değerlendirdiler. Bunun sebebi de dosyaya baktığımız zaman, Suriye`deki kadın ve çocukların hapishanelerden çıkarılması için verdiğimiz uğraş ve Adem Özkese ile Hamit Coşkun isimli iki gazetecinin Suriye zindanlarından çıkarılmasıyla ilgili verdiğimiz uğraşlar çerçevesinde İran ile yapmış olduğumuz telefon görüşmeleri. Birebir görüşmeler kayıt altına alınmış, bu da delil dosyasına konulmuş. Ben tabii çok üzüldüm. O görüşmelerde, karşı taraf diyor ki mesela: `71 kadın var hapishanede. Biz ancak onları bırakabiliriz`, biz diyoruz ki: `Hayır. 223 kadın bırakılması lazım.` Kadın ne demektir? Namus, anne, bacı demektir, her şey demektir. Yani ben kadınları, çocukları kurtarmak için uğraş verirken, bunlar bu konuşmaları alıyor, `İran ile böyle bir görüşme` deyip dosyaya koyuyor."
Soruşturma kapsamında ifade vermeye gittiğinde de bu nedenler doğrultusunda duygulandığını bildiren Yıldırım, bu yapının kendilerini, Suriye`deki hapishanelerdeki kadın ve çocukları kurtarmaya çalışırken, bir örgüt içerisine koymaya çalıştığını, bunu yapanların da insanlık gibi bir değerlerinin olmadığını dile getirdi.
Bu suçları işleyenlerin cezalandırılmasını ve gerçeklerin ortaya çıkmasını istediğine vurgu yapan Yıldırım, "Buna bizzat ben şahidim, İsrail`in sorgusu sırasında bana Selam örgütüyle ilgili birtakım sorular yönelttiler. Ben bunu döndüğümde anladım. Biz daha Mavi Marmara`ya gittiğimizde `Selam ve Tevhid` örgütüyle ilgili dosya, İsrail ile birlikte hazırlanmış, kurgulanmış ve hepimiz oraya giydirilecek şekilde bir planın parçası yapılmışız. Katillerle beraber olan bir zihniyet..." ifadelerini kullandı.
- İslamoğlu: "Bu operasyon hakkın yarısının yeri bulmasıdır"
Gözaltı listesinde adının bulunmasını garipsediğini belirten ilahiyatçı yazar Mustafa İslamoğlu da "Öyle bir operasyon, öyle bir hukuksuzluk, millet adına yetki kullanan memurların bulundukları makamı kötüye kullanmaktan başka bir şey değildir" dedi.
İslamoğlu,"paralel yapı" tarafından yürütülen operasyonun başkalarına zarar veren, "paralel bir devlet operasyonu görüntüsü" verilen bir dinleme, izleme operasyonu olduğunu söyledi.
Çocuklarının sabit ve cep telefonlarının dinlenmesinin yanı sıra ortam dinlemesine da maruz bırakıldıklarını öğrendiğinin altını çizen İslamoğlu, şunları kaydetti:
"Hem de sıcak ve fiili takip yapılmış. Yani bu çok garip gerçekten. Tabii savcılık bu konuda dosya hazırlamış, hakim karar vermiş. Yani bu bir örgüt, belli. Üstelik suç devletin şemsiyesi altında işleniyor. Milletin kendi ellerine verdiği imkanlarla işleniyor. Yani ben bir çetenin oraya çöreklendiğini ve kendi halkını koruması gerekenlerin, kendi halkının hukukunu çiğnediğini daha önce de söylemiştim. Bunun normal hiçbir tarafı yok. Suç işleme imtiyazını, sanırım kendi kendilerine vehmetmiş bu çete. Bütün bu kararlar alınmadan önce savcıya ifadeye gittiğimde, `takipsizlik kararı verilmesi beni asla tatmin etmeyecektir. Bu suçu işleyen kişi kurum örgüt çete her neyse bunlar cezasını bulmadığı sürece ben asla tatmin olmayacağım` demiştim. Şimdi tatmin oldum mu? Hayır. Elbette ki, bu yeterli bir şey değil. Onlar mahkeme önüne çıkarılır ve yaptıkları hukuksuzluğun cezasını çekerlerse, ancak o zaman hak yerini bulmuş olur."
- Aycı: "İftira ve hakaretten ibaret"
Şair ve yazar Mehmet Aycı ise kamuoyu tarafından tanınan bir isim olduğunu belirterek, "Terörle uzaktan yakından alakam olmadığını devlet de bilir, vatandaş da bilir, beni tanıyan herkes de bilir. Dolayısıyla terör örgütü üyesi ya da şüphelisi ithamı, iftira ve hakaretten ibaret" dedi.
Ulaştırma Bakanlığında basın müşavirliği yaptığı dönemde dinlendiğini, dinlemeleri de gazete haberlerinden öğrendiğini dile getiren Aycı, "17 Aralık başarılı olsaydı, şimdi ben içeride olacaktım, öyle gözüküyor" ifadesini kullandı.
Yasal haklarını saklı tuttuğunu ifade eden Aycı, kendisini terör örgütü üyesi şüphelisi durumuna düşüren kişilerden davacı ve şikayetçi olduğunu söyledi.
- Bostan: "Farklı düşünen herkese cadı avı yaptılar"
Sabah Gazetesi Ankara Haber Müdürü Yahya Bostan, "paralel yapı"nın, tasfiye etmek istediği masum insanları torba operasyonlar içine katmasına ilk kez şahit olunmadığını, bu yöntemin bugüne kadar bir çok kez uygulandığını söyledi.
Bostan, "Tasfiye etmek ve cezalandırmak istedikleri gazetecilerin, sivil toplum aktivistlerinin, iş adamlarının, bürokratların özgürlüklerini sahte delillerle, uydurma suçlarla ellerinden aldılar. Kendilerinden farklı düşünen herkese, cadı avı yaptılar. Paralel yapının bu hukuksuz uygulamalarından, birçok kişi, birçok kesim nasibini aldı. Bu yüzden paralel yapı, kamuoyu vicdanında mahkum edilmiştir" değerlendirmesini yaptı.
17 Aralık operasyonunun başarılı olması halinde Türkiye`de yeni bir cadı avı süreci başlayacağının ortaya çıkan dosyalardan anlaşıldığını dile getiren Bostan, şunları kaydetti:
"Ben dahil birçok gazeteci, silahlı terör örgütü üyesi olmakla suçlanacak ve özgürlüklerimiz elimizden alınacaktı. Ancak kamuoyu vicdanı paralel yapıyı mahkum ettiği için bunu başaramadılar. İstanbul merkezli başlatılan operasyon, gerçeklerin ortaya çıkması için önemli. Torba operasyonlarla cadı avı yapan paralel yapının yolun sonuna geldiği anlaşılıyor. Bu Türkiye`de hukukun üstünlüğünü savunan, bu ülkede özgür bir şekilde yaşamak isteyen herkes için güven verici."
- Ünal: "En ağır cezaya çarptırılacaklar"
Daily Sabah Gazetesi muhabiri Ali Ünal da "Temel anlayışlarının diyalog ve kardeşlik olduğunu iddia eden, uluslararası mecralarda da Türkiye`deki hukukun üstünlüğü ve insan hakları haklarının sözde savunucu gibi gözüken bu kişilerin aslında ihanete bulaşmış organize suç örgütü olduğu gerçeği, her geçen gün daha da net bir şekilde ortaya çıkmaktadır" değerlendirmesinde bulundu.
Ünal, binlerce insanı dinleyerek sahte dellilerle sözde terör örgütü üyelikleri icat eden bu kişilerin yargı önünde, kamu vicdanı ve tarih önünde en ağır cezaya çarptırılacaklarını ifade etti.
AA