HAMZA YILMAZ / DOĞRUHABER

KCK, israil’in Gazze saldırılarını kınayan yazılı bir bildiri yayınladı. 34 cümlelik bildirinin sadece iki cümlesinde, o da yarım ağız bir dille israil’e kınama vardı. Sözde zulme uğrayan bir halkın yanında tavır koymak için yayınlanan bildirinin genelinde KCK’nın genlerine işlemiş İslam düşmanlığı yer aldı. israil’in Gazze saldırısına yönelik yapılan değerlendirmede adeta asıl suçlu Hamas’mış gibi gösterilmeye çalışıldı.

Sözde kınama bildirisinde, “Sivillere yönelik İsrail’in devlet terörünü kınadığımız gibi” şeklinde bir cümle kullanılırken devamında ise “doğrudan sivilleri hedefleyen eylemler yapan Filistin örgütlerinin politikalarını da doğru bulmuyoruz... İsrailli sivillere yönelik eylemler de Filistinlilerin direnişiyle açıklanamaz.” şeklindeki ifadeyle adeta siyonist saldırılar gizlenmeye çalışıldı.

Kendi haber sitelerinde, “KCK İsrail saldırılarını kınadı” başlığıyla haberleştirilen bildirinin kodları şurada saklı. 34 cümlelik bildiride yer alan 2 kınama cümlesi çıkarıldığı zaman ortaya siyonistleri öven, Filistinli Müslümanları eleştiren bir tablo ortaya çıkıyor.

Ayrıca bildiride muhatap olarak gösterdiği tarafları tanımlama şekli de tam bir hinlik içeriyor. Siyonistleri anlatırken kadim bir din ve dini bir mücadele olarak tanımlarken Filistin’in İslami davasını da ümmet bilincinden uzak ulusalcı bir yaklaşım olarak yansıtıyor. Tarafları Yahudi toplumu ile Filistin toplumu şeklinde tanımlayıp özellikle alerji olduğu Müslüman kelimesinden kaçınıyor.

Bildirideki bir başka hinlik ise sanki Yahudilere saldıranlar Müslümanlarmış, her defasında sanki Müslümanlar Yahudilere saldırıyormuş gibi bir anlatım sergiliyor. Tabi KCK’nın bu yaklaşımı yine İslam düşmanlığından kaynaklanıyor. Tarihin hiç bir evresinde ve günümüzde hiçbir zaman Müslümanların Yahudilere saldırdığına dair bir örnek gösterilemez.

Öte yandan belli ki KCK, Müslüman Kürt halkının baskılarına dayanamayarak böyle bir bildiriyi yayınlamak zorunda kalmış. Ancak bunu yaparken sözde temsilcisi olduğunu iddia ettiği Kürt halkının duygularına tercüman olmaktan ziyade derin odakların hassasiyetlerini gözeterek bildiriyi kaleme aldığı anlaşılıyor.

İŞTE O BİLDİRİ...

Eski görüntüleri izliyormuşuz ve tarih tekerrür ediyormuş gibi İsrail yine Filistin halkına saldırmaktadır. Her defasında olduğu gibi provokasyon niteliğindeki bir olayı gerekçe yapmaktadır. İktidarcı, hegomonik, ulus-devletçi ve milliyetçi her çatışmanın kurbanı siviller olmaktadır. Sivillere yönelik İsrail’in devlet terörünü kınadığımız gibi, doğrudan sivilleri hedefleyen eylemler yapan Filistin örgütlerinin politikalarını da doğru bulmuyoruz. İsrail’in saldırıları meşru savunma olmadığı gibi, İsrailli sivillere yönelik eylemler de Filistinlilerin direnişiyle açıklanamaz.

İsrail’in saldırıları insanlığın vicdanının ve ahlakının kabul edemeyeceği düzeyde ağırdır. Saldırılar durdurulmalı; Filistin-İsrail arasındaki sorunların vicdan, adalet ve demokratik ölçüler temelinde çözülmesine fırsat tanımalıdır. Bu sorun, demokratik insanlık, insan hakları örgütleri ve tarafsız politik aktörlerin içinde olduğu insanlık vicdanı olacak akil insan kurumlarının çalışmasıyla çözülmelidir. Şu anlaşılmıştır ki, bin yıllara dayanan ve Ortadoğu’da yaşanan İsrail-Filistin çatışması sadece politik aktörlerle çözülemez. Politika doğru çözüm yoludur, ancak bu politikanın ahlak, vicdan, toplumsal değerler ve evrensel adalet ve demokratik kültürle birlikte devreye sokulması gerekmektedir. Son yüzyılda yaşanan çatışmalar ve trajediler böyle bir çözüm modeline ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır.

Filistinliler İsrail ulus-devletinin kuruluşuyla büyük bir mağduriyet yaşadılar. En trajik olan ise bu mağduriyeti yaratanın tarihin en fazla mağdur olmuş Yahudi toplumu olmasıdır. Ulus-devlet anlayışı ve milliyetçilik bugün Filistin ve İsrail’de yaşanan sorunların temel kaynağıdır. İsrail ulus-devlet anlayışını bırakmadan, Filistinlilerdeki milliyetçi ve dinci fanatizm aşılmadan mevcut sorunu çözmek mümkün değildir. Ortadoğu’da sadece Filistin-İsrail sorunu da değil, tüm sorunlarda ulus-devletçi milliyetçi anlayışlar aşılmadan çatışmalar sonlandırılamaz. Ortadoğu coğrafyasının farklı etnik, inanç toplulukların bir arada olduğu zengin yapısı dikkate alındığında çözüm yolu, farklı etnik ve dinsel toplulukların yan yana ve iç içe yaşadığı demokratik ulus ve ortak vatan zihniyetinden geçmektedir. Tek vatan, tek ulus zihniyeti Ortadoğu için çatışma ve kan demektir. Milliyetçilik dincilikle yoğrulduğunda insanlık açısından çok tehlikeli durumlar ortaya çıkarmaktadır. Milliyetçiliğin dincilikle yoğrulmasının ne kadar insanlık dışı durumlar yaşattığını en iyi İsrail ve HAMAS gibi örgütlerin politikalarından görmekteyiz.

Yahudiler bu coğrafyanın en kadim inancına ve kültürüne sahip olan bir toplumdur. Ortadoğu’nun zenginliğidir, kültürel birikimidir. Başta Araplar olmak üzere tüm Ortadoğu toplumlarına çok yönlü güç katacak potansiyele sahiptir. Bu açıdan Yahudi toplumunun Ortadoğu coğrafyasındaki varlığını bir yük, bir kötülük görme anlayışını bırakmak da önemlidir. Ulus-devletçi anlayışın bırakıldığı ve Yahudi toplumu ile Filistin toplumunun iç içe yaşayacağı bir zihniyetin gelişmesine ihtiyaç vardır. İsrail’in Filistin ve Arap toplumunu ezilmesi gereken bir düşman olarak gören, sadece Filistinlileri değil, tüm Arap toplumunun Ortadoğu’da sorunlar ve çatışma içinde yaşamasının temel politika haline getiren ulusal stratejisini terk etmesi de İsrail-Filistin sorununun çözümü için olmazsa olmaz kabilindendir.

PKK gerillalarıyla Filistin gerillaları siper arkadaşıdırlar. Filistinlilerin kendi topraklarında özgür ve demokratik temelde yaşama mücadelesiyle Kürtlerin kendi topraklarında özgür ve demokratik yaşama mücadelesi aynı mücadelenin farklı coğrafyalarda yürütülmesidir. Ezilen ve mağdur olan bir halk ve bunun mücadelesini veren Özgürlük Hareketi olarak mağdur olan Filistin halkı ve onun mücadelesinin yanında olduğumuzu bir daha tekrarlıyoruz. PKK ve Filistin örgütlerinin 1979’dan başlamak üzere geliştirdiği iki halkın kardeşliği ve mücadele ruhu bugün mücadelemizde yaşamaktadır. Ortadoğu’da Kürt-Arap kardeşliğinin mayası PKK tarafından güçlü biçimde atılmıştır. Bu kardeşlik ve ortak yaşama arzusu Ortadoğu Demokratik Konfederasyonu’yla daha da güçlenecektir. Bugün Suriye’de yaratılan Kürt-Arap kardeşliği giderek tüm Suriye’de somutlaşacak ve Ortadoğu’ya model olacaktır. Kürt-Arap kardeşliğine dayalı Rojava’da ve Suriye’de yaratılan Demokratik Ulus ve Ortak Vatan anlayışı İsrailliler dahil tüm halkların kardeşçe ve demokratik temelde yaşamını güvenceye alarak İsrail-Filistin arasındaki sorunlara da köklü çözüm olacaktır.

Ortadoğu’daki tüm sorunları yaratan ulus-devlet anlayışıyla çoğunluğu sivil olan Filistinlileri katleden İsrail saldırılarını kınıyor, tüm demokratik güçleri ve insanlığı bu saldırıları durdurmak için demokratik tepkilerini ortaya koyarak insanlığın vicdanını ayağa kaldırmaya çağırıyoruz.