DİYARBAKIR - 28 Şubat’ın İslam’ı hedef tahtasına oturtmuş İslam düşmanı yöneticilerini anarken bile gizliden gizliye onlara lanet okuyan Servet Yoldaş’ın eşi Semiha Yoldaş, o gün yaşadıklarını bir ömür unutamayacaklarını ve kendilerine yapılan bu zulmün hesabını sorması için sürekli Allah’a yöneldiklerini ve tevekkül ettiklerini ifade etti.
İslam cemaatini ve bölgede gayretli bir İslami çalışma içerisinde olan hemen hemen tüm Müslümanları hedef tahtasına oturtmuş olanların ellerinden çektikleri eziyet ve ıstırabı İlke Haber Ajansına anlatan Semiha Hanım, eşinin Allah Rızası için içeride geçirdiği günlerde zarardan saymıyor. Ancak çektikleri eziyetleri ve eşinin şahsında kendisine yaşatılan işkenceler ile çocuklarının babasız büyümesine sebep olanlarında işledikleri bu suçun hesabını vermesi ve halen kendilerine yaşatılan bu zulmün bir sonunun da olması gerektiğini söylemeden edemiyor.
“Müslüman olduğumuz için bize bu vahşice saldırı reva görülmüştü.”
Eşinin camiye gidip Kur’an dersi verdiği ve İslami çalışmalarda bulunduğu için kendisine bu zulmün reva görüldüğünü ifade eden Servet Yoldaş’ın eşin Semiha Yoldaş, eşinin yakalandığı anı hatırladıkça bazılarının kendisine insan demesinden tiksindiğini ve insanlığın bu kadar ucuz olmaması gerektiğinin altını çizdi.
Evde oldukları bir saatte polis tarafından evlerine baskın yapıldığını ve eve girilirken evin için gaza bombası atıldığını söyleyen Semiha Hanım, 4 aylık çocuğum çok fena etkilenmişti. O zaman çocuğu hastaneye götürdük. Çocuğu yatıracak paramız yoktu. Bu kini anlamak mümkün değildi. Bu gün gözlerimizin önünde bunun bir benzerini daha görüyoruz değil mi? İslam’a olan kinlerinden dolayı İsrail’de aynı şeyi yapıyor. Kadın çocuk demeden her kesi hedef yapıyor. Evet, bizlerde Müslüman olduğumuz için bize bu vahşice saldırı reva görülmüştü.” dedi.
“Bu iftiraları kabul ettirmek için günlerce işkence ettiler”
Eşinin tek suçunun camide Kur’an dersi veriyor olması ve insanlara İslam’ı anlatıyor olması olduğunu söyleyen Semiha Hanım, “ şu anda dosyasına baktığınız zaman da kendisine felan camiye giderek ders vermiştir şeklinde bir suç isnat edilmiş. Camiye gitmek nasıl suç oluyorsa. Tabi onlarda bu şekilde bir suç ile Müslüman halkın karşısına çıkacak yüz olmadığı için iftira ve yalanlarla doldurdukları dosyalarla kendilerinin işlediği ne kadar cinayet ve kirli iş varsa hepsini bu mazlum Müslümanların üzerine attılar. İftira ettiler. Bu iftiraları kabul ettirmek için günlerce işkence ettiler. Penselerle vücutların sanki et koparmışlardı Allah’tan korkmazlar. Sonra hazırladıkları bir dosyayı zorla imzalatarak onlara mal ettiler. Böyle bir zulmün neticesi olarak yalan ve iftiralarla hazırladıkları iddianame üzerinden eşime 30 yıl ceza verdiler.” diyerek eşinin tutukluluk sürecinde uğradığı hukuksuzlukları dile getirdi.
“Bizler bir Müslüman ailesi olarak her türlü eziyeti hak ediyorduk ki bu sürgünler durmadı”
31 yaşında Cezaevine giren eşinin şu an 45 yaşında olduğunu ifade eden Semiha Hanım, eşinin cezaevine alındığından bu yana kendilerine her türlü işkencenin reva görüldüğünü söyledi.
Semiha Hanım, “Ben Diyarbakır’dayım. Ancak eşim yakalandıktan hemen sonra Diyarbakır’dan Adıyaman’a götürüldü. Bizleri de aileleri olarak işkenceden geçireceklerdi. Bu devletin mantığı bu idi. Bizler bir Müslüman ailesi olarak her türlü eziyeti hak ediyorduk ki bu sürgünler durmadı. Eşim sırasıyla Adıyaman’dan Mardin’e, oradan Diyarbakır’a, Diyarbakır’dan Giresun’a, Giresun’dan Gümüşhane’ye oradan da Ordu cezaevine gönderildi. Soruyorum ben yetkililere: Bu sürgünler ne için? Hangi sebepten dolayı bu eziyet yapılıyor. Bunu anlamak mümkün değildir.” ifadelerini kullandı.
“Maddi imkânsızlıklardan dolayı sürekli gitmek de mümkün olmuyor”
Bu sürgünlerden dolayı eşinin kendilerinden uzak illere gönderilmesi kendilerini çok mağdur ettiğini ve bundan dolayı eşini görmek için düzenli olarak cezaevine gidemediklerini belirten Semiha Hanım, “genelde ayda bir gidebiliyorum. Ama bazen de iki ayda bir ancak gidebiliyoruz. Ancak maddi imkânsızlıklardan dolayı sürekli gitmek de mümkün olmuyor. Mesela çocuklarım2 yıldır geçirdikleri bir trafik kazası sonrası psikolojimken etkilendikleri için yolculuk yapamıyorlar. 2 yıldır babalarına hasrettirler.” ifadelerini kullandı.
“Tüm bunların ıstırabını ve sıkıntısını eşimle beraber bizlere de yaşattılar”
Eşinin cezaevine Hepatit B hastalığına yakalandığını ve tedavisi için gerekli şartları bulmakta zorluklarla karşılaştığını ifade eden Semiha Hanım, “sadece kendi hastalığı değil… Bizim bir eksiğimiz, sıkıntımız olduğunda da bunları kendisine sıkıntı yapıyor. Bizimle ilgilenemiyor olmayı kendisi için sıkıntı yapıyor. Bizde bundan dolayı sıkıntılarımızı aktarmamaya çalışıyoruz. Ama ne mümkün? Sıkıntı olmaz mı? Eşim ceza evine girdiğinde çocuklarım küçücüktü. En büyük çocuğum olan oğlum 12 yaşındaydı. Ve oğlum şu an evlendi. Şu an 2 çocuğu var. İnsanoğlunun kızının evlenmesini görmek istemez mi? Diğer çocuğum 4 aylıktı. Bu çocuklar babasız büyüdü. Tüm bunların ıstırabını ve sıkıntısını eşimle beraber bizlerede yaşattılar. Bunlar ancak yaşanarak izah edilebilir.” ifadelerini kullandı.
“Sokakta bir çocuk babasına sarılırken babasızlık duygusunu en derin şekilde yaşadık”
Babasızlığın anlatılacak bir durum olmadığını söyleyen Servet Yoldaş’ın 13 yaşındaki kızı Hediye Yoldaş, “Bizler babamızı parmaklıklar arkasında tanıdık. Ama hamd olsun hep onunla gurur duyduk. Bir gün olsun babamız cezaevinde diye sıkılmadık. Boyun bükmedik. Lakin babasızlığı hep yaşadık. Ne yalan söyleyeyim… Sokakta bir çocuk babasına sarılırken babasızlık duygusunu en derin şekilde yaşadık. Böyle bir durumda boynumuzu büküyor ve babasızlığın acısını yüreğimizde hissediyoruz. Arkadaşlarımız bize babalarından bahsederken bizim payımıza düşen ise suskunluk ve mahzun olmak. Bunu kimsenin bize yapmaya hakkı yoktu.” siteminde bulundu.
“Öyle bir hasret var ki içimde”
Kendisinin ve kardeşlerinin baba özlemini 45 dakikaya sığdırmak zorunda olduklarını dile getiren Hediye Yoldaş, bu sürenin kimseye yetmeyeceğini insaf sahibi her kesin mutlaka anlayacağını söyledi.
Hediye Yoldaş, “Bu süre kime yeter ki. Çocuklar babaları işe giderken bile onunla gitmek içn ağlarlar. Biz ayda bir 45 dakika görürdük. Hatta o kadar bile değildi. Şu an 2 yıldır babamı görmemişim. Öyle bir hasret var ki içimde. Yaşadığımız o kazadan sonra babam, ‘size bir şey olursa ne yaparım’ diyerek uzun yolculuğa çıkmamıza müsaade etmiyor. Yakın olsaydı gidebilirdik. Ancak bunu da bize çok gördüler. Maalesef şimdi göremiyoruz. Dileğimiz bu zulmün bir an önce bitmesi ve babamıza yapılan bu haksızlığın giderilmesidir.” Temennisinde bulundu.
“Ergenekonculara, Balyozculara kumpas kuruldu da Müslümanlara kumpas kurulmadı mı?”
Babası ceza evine girdiğinde 13 yaşında evin en büyüğü olan ve ailesinin ağır yükünü bundan sonra belki de yüklenecek olan oğul Mustafa Yoldaş ise yaşadıklarına adeta isyan ederek, kendilerine yapılan bu haksızlığın bizzat başbakan tarafından itiraf edildiğini ve bu hakszılığın bir an önce son bulması için dua ettiklerini söyledi.
Mustafa Yoldaş, “ Hatırlayın; başbakan geçen hafta bu ülkede 30 yıldır insanlara kumpaslar kurularak insanların zindanlara atıldığını ifade ediyordu. Evet, soruyorum başbakana! Ergenekonculara, Balyozculara kumpas kuruldu da 15-20 yıldır İslami davadan dolayı cezaevinde olan insanlara kumpas kurulmadı mı? bu insanlar i sırf camilerde ders verdikleri için tutuklanıp cezaevine gönderildiklerini, günlerce yapılan işkenceler altında alınan ifadelerle kendilerine kumpaslar kurulduğunu bilmeyen mi var? Evet, en büyük kumpas bu ülkede Müslümanlara yapıldı. Talebimiz başbakanın bunu da görmesi.”ifadelerini kullandı. (Fikret Özkan / Hamza Adiyaman - İLKHA)