Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen, 32 ülkeden 100’ü aşkın İslam aliminin katıldığı Dünya İslam Bilginleri Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi toplantısı, 19 maddelik sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi.
Toplantının değerlendirme oturumunda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bazı araştırma sonuçlarını da paylaşarak, “Yapılan bazı araştırmalara göre son yıllarda günde ortalama bin Müslüman katlediliyor. Bunun yüzde 90`u Müslüman tarafından, kardeşi tarafından katlediliyor. Sadece Suriye`de, Irak`ta değil. Libya`da, Pakistan`da, Afrika`da, Myanmar`da... Buralarda ortaya çıkan hareketler var. Şebaplar, İŞİD`ler, Boko Haram`lar var. Bütün bunlar nasıl türedi. Müslüman kamuoyunda nasıl ortaya çıktı. Üzerinde durmamız gereken en önemli husus bütün bu yapılar nasıl ortaya çıktı. Yanlış yapılar nasıl oluştu. Asıl gaye ise temelinde mezhepçilik ya da fitne ateşini nasıl söndürebiliriz.” dedi.
İslam dünyasının ağır şartlarla karşı karşıya kalması üzerine geçtiğimiz Haziran ayında Diyanet İşleri Başkanlığının sağduyu çağrısı yaptığına dikkat çeken Diyanet İşleri Başkanı Görmez, söz konusu çağrının İslam dünyasında büyük ilgi uyandırdığını ifade ederek, bu doğrultuda İslam Dünyası Sağduyu İnsiyatifi adıyla İstanbul`da bir forum düzenlendiğini belirtti. Forum hazırlıklarının yapıldığı günlerde İsrail`in Gazze`ye yönelik olarak başlattığı hava saldırıları olduğunu kaydeden Başkan Görmez, "Mübarek Ramazan ayında pek çok kadın, çocuk ve masum insan hayatını kaybetmiştir. Forum esnasında Gazze`ye başlatılan kara harekatı ise yaşanan acıları iyice derinleştirerek olayın vehametini kat kat artırmıştır. Böylesi bir ortamda gerçekleşen İslam dünyası sağduyu inisiyatifi delegasyonu, insanlık dışı bu katliamı telin ederek hayatını kaybedenlere Cenab-ı Allah`tan rahmet dilemekte ve başta Filistin ve Gazze olmak üzere tüm mazlum ve mağdur Müslümanların kurtuluşa ermesini temenni etmektedir." diye konuştu.
3 gün süren toplantının sonuç bildirgesinde şu maddeler yer aldı:
“İslam coğrafyasının birçok beldesinde yaşanan acı, gözyaşı, ıstırap, şiddet ve çatışmalar bütün Müslümanları derinden yaralamaktadır…”
1 - İslam medeniyetinin kadim şehirleri olan Bağdat ve Şam başta olmak üzere İslam coğrafyasının birçok beldesinde yaşanan acı, gözyaşı, ıstırap, şiddet ve çatışmalar bütün Müslümanları derinden yaralamaktadır. Yaşanan bu hadiseler, modern zamanlarda medeniyetimizin ortak değerlerinin giderek zaafa uğradığını ve bu değerlerin yeniden hayatiyet kazanması için İslam dünyasının ortak bir çaba göstermesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Zira bu medeniyet değerleri inanç farkı gözetmeksizin birlikte yaşadığı toplulukların temel haklarını teminat altına almış ve onların bugüne kadar varlığını sürdürmesini sağlamıştır. Çünkü bütün insanlık Hz. Adem`in çocuklarıdır ve doğuştan gelen eşit haklara sahiptir. İnsanlar, renk, cinsiyet, dil, coğrafya, v.b. yönlerden bir ayrıma ve ayrımcılığa tabi tutulamazlar. İnsanlığın muhtelif kabile, dil ve renge ayrılması fıtridir. Bu durum Allah`ın ayetlerindendir ve tanışmak, dayanışmak ve hayırda yarışmak içindir. İnsanlar arasındaki bu farklılıkların bir üstünlük ve ayrımcılık gerekçesi yapılması dini, ahlaki ve insani temelden yoksundur.
“Hiçbir gerekçe Müslümanların birbirine zarar vermesini haklı kılamaz…”
2 - Bütün müminler kardeştir. Hiçbir gerekçe Müslümanların birbirine zarar vermesini haklı kılamaz; bunu meşru kılacak etnik, siyasi, mezhebi hiçbir sebep de ileri sürülemez. Hiçbir siyasi, dini sosyo-kültürel yapı İslam kardeşliğini ve Müslümanların vahdetini bozmaya yönelik çalışmalara girişemez. Nitekim İslam kimliği bütün Müslümanlar için en üst aidiyettir. Bu kimlik siyasi, toplumsal, mezhebi her türlü alt kimliğin üstündedir. Mezhep, meşrep vb. dini oluşum ve aidiyetler, ikincil aidiyetler olup İslam kimliğinin önüne geçirilemez.
“İslam dini insanlığa huzur, barış, güven ve iki cihan saadetini sağlamak için gelmiştir…”
3 - İslam dini insanlığa huzur, barış, güven ve iki cihan saadetini sağlamak için gelmiştir. İslam, ahlakî kaygılara dayalı bir toplum inşa etmeyi hedefler. Tarihsel süreçte ortaya çıkan itikadi-fıkhi mezheplerin gayesi de İslam’ın asli değerlerini anlamak ve onlara her zaman ve zeminde hayatiyet kazandırmaktır. Mezhepler, İslam’ın bu temel gayesini ortadan kaldırmaya yönelik tutumlar için gerekçe yapılamaz.
“İslam ilke olarak kin, nefret ve düşmanlığı meneder…”
4 - İslam ilke olarak kin, nefret ve düşmanlığı meneder ve her koşulda hak, hukuk, adalet ve barışı önceler. İslam, hukuki olmayan ve meşruiyet temeli bulunmayan şiddet ve çatışmayı asla onaylamaz.
“İslam dünyasında yaşanan çatışmaların asıl sebebi din ve mezhep değil, farklılıkları istismar eden güç ve çıkar elde etme tutkusudur…”
5 - İslam dünyasının Suriye, Irak vb. kadim merkezlerinde yaşanan mevcut çatışmaların asıl sebebi din ve mezhep değil, farklılıkları istismar eden güç ve çıkar elde etme tutkusudur. Çıkar çatışmalarının kurbanı olan savunmasız insanların, çocukların, kadınların ve yaşlıların hayatlarına kıyılması ve insanların yerlerinden yurtlarından sürülmesi üzerine inşa edilecek bir yapının kendisini İslâm`la bağdaştırması mümkün değildir.
“Cihat, insanların hukukunu korumayı ve hukuk ihlallerini önlemeyi amaçlar…”
6 - Toplumda kaos çıkartma, kargaşa var etme, insanları topluca öldürme, camileri bombalama ve katliam yapmanın adı terördür. Terör, cihat olarak kabul edilemez. İslam`ın cihadında terör asla bir yöntem olarak kabul edilemez ve uygulanamaz. Nitekim İslam’ın inanç, kültür ve geleneğinde kategorik olarak din ve mezhep savaşı yoktur. Cihat ise insanların hukukunu korumayı ve hukuk ihlallerini önlemeyi amaçlar.
“Zulme ve güce dayalı egemen anlayıştan kurtularak adalete, hukuka ve ahlaka dayalı değerler Müslümanların üst referans değerleri olmalıdır…”
7 - Zulme, sömürüye, işgale, savaşa, baskıya, menfaate, korsanlığa, silaha ve güce dayalı egemen anlayıştan kurtularak adalete, dayanışmaya, bağımsızlığa, barışa, özgürlüğe, dostluğa, bilgeliğe, hukuka ve ahlaka dayalı değerler Müslümanların üst referans değerleri olmalıdır.
“Hukuken meşruiyeti bulunmayan hiçbir oluşumun, kendiliğinden siyasi bir topluluğa, herhangi bir ülke veya cemaate savaş ilan etme yetkisi yoktur…”
8 - Hukuken meşruiyeti bulunmayan hiçbir oluşumun, kendiliğinden siyasi bir topluluğa, herhangi bir ülke veya cemaate savaş ilan etme yetkisi yoktur. Hiçbir Müslüman da farklı düşünce, değer ve inanç sahiplerine husumetle yönelemez, hasmane bir tutum takınamaz, onları düşman olarak göremez. İnsanların kendi mezhep, meşrep ve geleneklerine uygun biçimde yaşama hakları vardır.
“İslam tarihinde ortaya çıkan fıkhi, kelami oluşumlar birer düşünce ekolüdür…”
9 - İslam tarihinde ortaya çıkan fıkhi, kelami oluşumlar birer düşünce ekolüdür ve bunların her biri kendi özgül koşullarında oluşmuştur, bu tarihi koşulların sonsuza kadar devam etmesi düşünülemez. Tarihte kendi şartları içinde ortaya çıkan ihtilaf ve gerilimlerin bugün tekrarlanması ve devam ettirilmesi istenemez.
“Hiçbir mezhep, meşrep ve dini oluşum kendi kanaatini mutlak hakikat yerine koyamaz…”
10 - Hiçbir mezhep, meşrep ve dini oluşum kendi kanaatini mutlak hakikat yerine koyamaz, farklı inanış ve düşünüşleri İslam dışı ilan ederek tekfir edemez, buna dayanarak hayat haklarının ortadan kaldırılmasını tecviz edemez. Bu kabil yaklaşımlara İslamın temel kaynaklarından hiç bir dayanak getirilemez, herhangi bir fetvaya da konu yapılamaz.
“Bugün, akan kanı durdurmayan bir sözün kıymeti olmadığı gibi, kan akmasına sebep olacak fetvaların hiçbir değeri yoktur…”
11 - Bugün Müslüman âlimlere düşen en büyük görev, Müslüman toplumları ayrıştırmaya yönelik fetvalar vermek yerine; İslam dünyasındaki farklılıkları bir rahmet ve zenginlik olarak görüp barış içinde birlikte yaşamanın ahlakını ve hukukunu yeniden inşa etmek olmalıdır. Bugün, akan kanı durdurmayan bir sözün kıymeti olmadığı gibi, kan akmasına sebep olacak fetvaların da hiçbir değeri yoktur. Bu tür fetvaların hiçbir dini dayanağı olmadığından bunlar yok hükmündedir.
“Müslümanları tekfir etme anlayışının, dinen meşruiyeti yoktur…”
12 - Aslolan herkesin akıl, din, can, mal, nesil, onur ve haysiyetinin korunmasıdır. Müslümanlık beyanında bulunan her fert müslümandır ve hiç kimsenin bu beyanı ilga ve iptal hakkı yoktur. Keza hiçbir fert ve oluşum, ehli kıbleyi İslam dışı ilan edemez. Müslümanları tekfir etme anlayışının, dinen meşruiyeti yoktur. Müslümanların ortak vicdanı da bunu asla kabul etmemiştir. Müslüman toplumların sağduyusu ve akl-ı selimi geçmişte olduğu gibi, bugün de böyle bir anlayışın İslam coğrafyasında tutunmasına müsade etmeyecektir.
“Hiç kimse bir başka grubu, mezhebi veya dini tezahürü tahfif ve tahkir edici ve küçümseyici bir tavır içinde bulunamaz…”
13 - Hiç kimse bir başka grubu, mezhebi veya dini tezahürü tahfif ve tahkir edici ve küçümseyici bir tavır içinde bulunamaz. Başta sahabe-i güzin ve ehl-i beyt olmak üzere islam büyükleri ve farklı dini yorum çevrelerince referans alınan değer ve şahsiyetler hiçbir şekilde istihfaf edilemez.
“İslam beldelerindeki mabetler ve tarihsel yapıtların saldırıya maruz bırakılması veya yok edilmesi kabul edilemez…”
14 - İslam beldelerindeki her türlü dini mekanlar, mabetler, manevi değeri haiz yapılar ve tarihsel yapıtların hedef alınması, tahrip edilmesi ve saldırıya maruz bırakılması veya yok edilmesi kabul edilemez.
“Bugün çatışma üreten bütün anlayış ve yapıların temelinde eğitim meselesi olduğu görülmelidir…”
15 - Bugün çatışma üreten bütün anlayış ve yapıların temelinde eğitim meselesi olduğu görülmelidir. Müslüman topluluklar başta eğitim alanı olmak üzere sosyal ve kültürel alanlarda çok ciddi bir özeleştiri yapmak ve yaşanan olumsuzlukların nedenlerini dışarıda aramak yerine öncelikle kendi hata ve eksikliklerinde aramak durumundadırlar. İslam’ın geleneksel değerleri ile günümüz gerçekliklerini bağdaştıran, İslam’ı bir bütün olarak anlayan ve yorumlayan nesillerin yetiştirilmesi için gereken adımlar mutlaka atılmalıdır. Başta dini yükseköğretim veren müesseseler olmak üzere bütün eğitim sistemleri güncellenmelidir. Ayırımcı, ötekileştirici ve dışlayıcı değil çoğulcu bakış açısını ve İslam’ın rahmet ve hikmet mesajlarını özümseyen nesillerin yetiştirilmesi sağlanmalıdır.
“Sağduyu inisiyatifi delegasyonu tarafından girişimlerde bulunmak ve çalışmalar yapmak üzere temas grubu oluşturulmuştur…”
16 - Sağduyu inisiyatifi delegasyonu tarafından forumda alınan karar doğrultusunda girişimlerde bulunmak ve çalışmalar yapmak üzere yedi asil ve üç yedek olmak üzere on kişilik temas grubu oluşturulmuştur. Sağduyu temas grubunun kendi aralarında yapacakları çalışma ve program bilahare ilgili kamuoyuyla paylaşılacaktır.
“İslam coğrafyasında yaşanmakta olan medeniyet içi çatışma hali bir an önce durdurulmalı ve çatışmazlık durumu sağlanmalıdır…”
17 - İslam coğrafyasında yaşanmakta olan medeniyet içi çatışma hali bir an önce durdurulmalı ve çatışmazlık durumu sağlanmalıdır. Başta siyasi sorumlular olmak üzere sosyal, kültürel, dini bütün ilgililer çatışmazlık durumunun ve kültürünün yaygınlaşması, birlikte yaşama kültürüne dönüşmesi ve toplumsal bilince evrilmesi yönünde çaba sarf etmelidirler. Sağduyu inisayitifi tarafından dillendirilen çatışmazlık çağrısına İslam dünyasındaki sivil ve resmi bütün çevrelerin katkı ve destek vermesi bu çağrının makes bulması için hayati önemi haizidir. Bu konuda ilgili kurum, kuruluş, teşekkül ve şahısların gerekli duyarlılığı göstereceğine ve beklenen desteği vereceğine olan inancımız tamdır.
“Temas grubu hükümetler, parlamentolar, uluslararası kurum ve kuruluşlar, dini müesseseler, nezdinde temaslarda bulanacaktır…”
18 - Temas grubu hükümetler, parlamentolar, uluslararası kurum ve kuruluşlar, dini müesseseler, kamuoyu oluşumunda etkin olan teşekküller, bilimsel ve akademik çevreler nezdinde temaslarda bulanacaktır. Barış durumunun devamını sağlamak için atılması gereken adımları içeren öneri paketini bir mektupla ilgili çevrelere iletecektir. Aynı zamanda İslam dünyasındaki ulusal ve uluslararası faaliyette bulunan teşekküllerin sağduyu inisiyatifine katılım ve destek vermeleri için çağrıda bulunacaktır.
“Sağduyu temas grubu, siyasi ve politik çerçeveye dahil olmadan çatışmazlık durumunun sağlanması için çaba sarf edecektir…”
19 - Sağduyu temas grubu, siyasi ve politik herhangi bir çerçeveye dahil olmadan salt dini ve ahlaki hassasiyetler bağlamında çatışmazlık durumunun sağlanması için çaba sarf edecektir. Çalışmalarında sadece İslam kardeşliğini ve Müslümanların birliğini önceleyecektir. (İLKHA)