ŞANLIURFA- 50 yıl önce bölgedeki feodal yapı ve ekonomik sebeplerden dolayı Suriye topraklarına göçen ve birbirini kaybeden 12 kişilik Karakeçi ailesinin fertlerinden Gula Hüsên, Suriye’de çıkan iç savaştan sonra mülteci olarak geldiği Şanlıurfa’da 5O yıl sonra akrabalarına kavuştu. Yaşanmış bu acı hikâyenin canlı tanıklarından ve ailenin dört kızından biri olan Gula Hüsên, yaşadıklarını İlke Haber Ajansı muhabirine anlattı.

Skyces Picot antlaşması sonrası İslam ümmetinin bağrında çekilen tel örgüler, Osmanlı Devleti sonrası genelde yeni kurulan devletlerin özelde de yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal, sosyal ve ekonomik durumu binlerce ailenin parçalanıp dağılmasına sebep oldu.

Binlerce aile ve binlerce hayat hikâyesi…

Dinlediğiniz her bir ailenin kendine has bir hayat hikâyesi var. 50 yıl önce Şanlıurfa iline bağlı Siverek’in Ziftil köyünde yaşayan 12 kişilik Şeyhanlı ailesi, bölgedeki feodal yapı ve ekonomik sebeplerden dolayı bölgeye gelen sınırdan kaçak eşya getirip sattıkları için kendilerine ‘kaçakçı’ denilen şahısların telkinleriyle daha iyi bir hayat yaşamak için ‘kaçakçı’ların yardımıyla Suriye topraklarına geçer.

Daha yaşanılır bir hayat ümidiyle yola çıkan aile fertleri yıllarca birbirinden habersiz yaşarlar

Yeni ve daha yaşanılır bir hayat ümidiyle yola çıkan Şeyhanlı ailesi, kendilerine anlatılanların aksine Suriye’deki siyasi yapının acımasız yüzüyle karşılaşırlar. Suriye’ye toplu olarak gittikleri için ihbar edilen ailenin fertleri geri dönmemek için tanımadıkları memleketin bilinmez sokaklarına dağılırlar. İki erkek kardeş yakalanıp Türkiye’ye geri gönderilirken, ailenin diğer fertleri ise birbirilerinden habersiz bazıları Şam’da, bazıları Rakka’da bazıları ise Resulayn’da yaşama tutunmaya çalışırlar. Yürek burkan gerçek hikâyenin geri kalanını canlı tanıklardan dinleyelim…

“Kayanın üzerine ekilmiş nohut gibi dağıldık”

“Bizim aile kayanın üzerine serpilmiş nohut gibi paramparça oldu” diyen Gula Hüsên, “Ben buradan gittiğimde 3 daha yaşındaymışım. Biz Suriye’ye göçmeden önce babam burada vefat etmiş abim Hasan ise o zaman askerdi. Tabii ben küçük olduğum için hatırlamıyorum. Oraya gittiğimizde akrabalarımız bize Şam’da daha fazla iş olduğunu söylediler. Annemiz de bizi oraya götürdü. Biz yedi erkek dört de kız kardeştik hepimiz dağıldık. Yıllarca birbirimizden habersiz yaşadık. Biz bu savaştan dolayı bir daha buraya geri döndük ama bu sefer birbirimizi tanımıyoruz. Erkek kardeşim ve kız kardeşimi göremeden onlar hayatını kaybetti. Onların hayata kalan çocuklarından üçünü tanıyorum ama onunu tanımıyorum. Yani biz kayanın üzerine ekilmiş nohut gibi olduk.” Diyerek yaşadığı dramı özetliyor.

Yıllarca kimliksiz yaşadık

Bölgede ağalık sistemi olduğundan dolayı ekonomik sıkıntı yaşadıklarını belirten Gula Hüsên, daha iyi yaşam için Suriye’ye gittiklerini söyledi. Şeyhanlı,”Burada iş olmadığı için kaçak yollardan Suriye’ye gitmişler. Orada bize nüfus cüzdanı verilmedi. Orada sebze ekim işiyle uğraşıyorduk. Çocuklarımız ise inşaatta çalışıyordu. Suriye’de savaş çıkınca ben eşimle beraber pasaportlu olarak geldik ama çocuklarımız sınırdan girdiler. Biz kapımızı kilitleyip geldik hiçbir şey getirmedik hatta elbisemizi dahi orada bıraktık.” Şeklinde konuştu.

50 yıl boyunca kardeşleriyle bir sefer görüşebilmiş

50 yıldır Suriye’de kaldığını belirten Gula Hüsên, yaklaşık bir yıl önce Türkiye’ye geldiğini söyleyerek “Ben 50 yıldır Suriye’de yaşıyorum. Biz Suriye’de birbirimizi kaybettikten sonra kardeşlerimle ancak bir sefer görebildik. Şimdi ise buraya geldik ve burada birbirimize kavuştuk.” Diye konuştu.

Suriye’ye geçen ailenin bazı fertleri Türkiye’de bazıları ise Suriye’de kalır

Akrabalarının yaklaşık 1965’li yıllarda ailece Suriye’ye göçtüğünü ifade eden Gulê Husên’in hiç göremediği erkek kardeşinin oğlu İ.Halil Bilen, “Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ağalık sistemi olduğu için bundan bunalan insanlar Suriye’de gelen kaçakçıların önerisiyle Suriye’ye gidiyorlarmış. Tabii oraya toplu gidildiği zaman bazıları gidenleri ihbar ediyor. Ve Suriye devleti bu ihbar edilenleri yakalayıp Türkiye’ye teslim ediyor. Bu yüzden toplu olarak gidenler de kendilerini kurtarmak için herkes bir tarafa dağılıyor.

Mesela az önce konuşan halam Rakka’da ikamet ediyor diğer 5 amcam da Resulayn bölgesinde bazıları da Şam’da kalıyorlar. Babam ile bir amcam da yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmişler. Yıllardan sonra ancak birbirilerini görmeye başladılar. Eskiden pasaport işlemleri çok zor olduğu için gidip gelemiyorduk. Bir amcamı hiç göremedim diğer amcalarımı da 50 yıl içerisinde ancak bir sefer görebildim.” diye konuştu.

Bayramlarda akrabalarımızla Suriye sınırında ancak el işareti ile anlaşıyorduk

Tabii zamanla bu kadar amcamız var niye bunları göremiyoruz diye merak ettiklerini söyleyen Bilen, “Sonraları sınır bölgelerde bayramlara has bir görüş imkânı oluştu. Biz de 1000’lerce kişi bayramlarda sınıra giderek aramızda 15 metre aralıklarla bir birimize sesleniyorduk. Çok kalabalık olduğundan birbirimizi anlamıyorduk ancak el işaretleriyle anlaşabiliyorduk.

Suriye’deki savaştan sonra bütün akrabalarımız, amcalarımız, halamız hepsi bu tarafa geldiler bu savaş sebebi olarak da birbirimize kavuştuk. Bu sefer diller farklı olunca yine birbirimizi anlayamıyoruz anlaşamıyoruz mesela çocukları Arapçadan başka bir dil bilmiyor biz de Arapça bilmediğimiz için bazen sokakta veya evde görüştüğümüzde kendimizi ifade etmede zorlanıyoruz.” ifadelerini kullandı.

Suriye’de kimliksiz yaşadılar şimdi kendi öz memleketlerinde de kimliksiz kaldılar

1979’da Siverek’te nüfus kütüklerinin tamamen yakılmasından dolayı amcalarının nüfus kayıtlarının kaybolduğunu bu yüzden de başvuru yaptıkları halde kimlik çıkartamadıklarını ifade eden Bilen, yıllarca Suriye’de kimliksiz yaşayan akrabalarının şu anda Türkiye’de de kimliksiz yaşamak zorunda kaldığını dile getirdi.

Bilen, ”Bütün amcalarım Urfa’da kaydımız Siverek olduğu için buraya kayıtlı idiler kayıtları vardı hatta bazı iki tane amcalarım askerlik bile yapmışlardı. 1979’da Siverek’in nüfusu kütüğü tamamen yakılınca sefer insanları yeniden kayıt altına aldılar bu nedenle şu anda onların kimliğini bile çıkartamıyoruz.

Yani öbür tarafta 50 yıl kaldılar onlara kimlik vermediler yani ecnebi olarak adlandırılıyorlardı onlara kimlik vermediler ta ki savaş süreci başlayana kadar. Savaş başlar başlamaz kendilerine kimlik verildi. Ama Türkiye’ye geldikleri için bu sefer o kimliklerin bir anlamı kalmadı. Biz istiyoruz ki onlar bu memleketin insanları onlara kimlik verilsin” diye konuştu.

(Osman Gülebak- Sedat Kuşulay- İLKHA)