Belki de bırakıp gitmesi daha iyi olacaktı, ama okulu kazanmak için sarf ettiği çabayı düşündükçe geri adım atmaya mecbur kalıyordu. Allah’tan kendisine sabır vermesi için durmaksızın dua ediyordu.
Sabah okula gitmek için hazırlanmaya koyuldu. Dalgın bir halde fakültenin yolunu tuttu. İki hafta gecikmeli geldiğinden sınıfta kimseyi tanımıyor, bir köşeye çekilerek sadece arkadaşlarını seyredebiliyordu. Hoca, konuyu bitirmiş sınıfta bir tartışma ortamı sağlamak için ‘Allah var mıdır yok mudur’ diyerek öğrencilerden cevap gelmesini bekledi. Öğrencilerden birkaçı cevap vermeye çalışıyor, ancak hocanın sinsiliği onların daha da zorlanmasına neden oluyordu. O ise sadece izliyor ve müdahil olmamak için kendisini zor tutuyordu. Hocanın ‘Bundan binlerce yıl önce yapılan Mısır Piramitleri hakkında günümüz insanoğlu cevap bulamıyor ve bilimin dahi bu kadar ilerlemesine rağmen bazı sorular cevapsız kalabiliyor, bunlardan dolayı benim de sorduğum soru cevapsız kalıyor ve kimse kalkıp da bana Allah’ın varlığını da yokluğunu da ispatlayamaz’ öngörüsüne karşı artık kendisini tutamamış ve söz isteyerek ayağa kalkmıştı : ‘Buna istidadımız yetmediği gibi ihtisas alanımız da değildir.’ sözüne karşılık hoca, anlamadığını belirten bir yüz ifadesi ile kendisine bakınca ‘Allah’ın varlığını ya da yokluğunu ispata aklımız yetmez; doğan güneşi, yıldızı ve şu dağları açıklamaya aciz kalıyoruz iken ve hatta dediğiniz gibi Mısır Piramitlerine- ki insan elinden çıkma olmasına rağmen bugünkü insanoğlu cevap bulamıyor iken, yani insanoğlu insanoğlunun yaptıklarına cevap veremiyor iken, Allah u Tealanın yaptıklarına karşı nasıl bir cevap vermesini beklersiniz ki? ‘
Bu çıkışa karşı hoca şaşırmış ve “Adıyamanlı mısın” diyerek öğrenciye tekrar yönelmişti. ‘Hayır, Diyarbakırlıyım’ cevabına karşı hoca daha çok şaşırmış ve bu şaşkınlığını da yüz ifadesi ile yansıtıyordu.
Belki de şaşırmakta haklıdır da diyebiliriz. Zira günümüz medyası Diyarbakır özelinde tüm Kürtleri sol görüşlü ve İslam’dan tamamı ile uzaklaşmış bir kavim olarak yansıtmakta ve bu da etki açısından büyük bir yankı uyandırmış olmaktadır. İslami etkinlikleri bilhassa görmezden gelerek devam etmekte olan çatışma sürecine insanların kin ve öfkesini de katarak daha çok İslami değerlerden uzak durmalarına neden olmaktadır. Hele ki üniversiteye giden gençlerin ‘parti’ adı altında sığındıkları kesimin gayri İslami ve gayri ahlaki olarak dayattıkları yol ise, daha çok İslami yozlaşmayı beraberinde getirmektedir.
Ders hocası, öğrencinin cevap veremeyeceğini düşündüğü yerlerden soru yağmuruna başlamıştı. Belki de inkarcıların en büyük özelliği de budur zaten. İran üzerinden İslama saldırmaya başlayan hocaya öğrenci daha farklı ve ses tonu daha sert olan bir üslupla ‘Hocam, sizi hata yapıyorsunuz, İran üzerinden İslama saldırma hakkınız yoktur, İslam kişilere bağlı bir din değildir, kişilerin yaptıklarından dolayı İslamı mahkum edemezsiniz. Her toplumda kök salmış Müslüman görünümlü güruhlar vardır. Ki bunlar İslam adı altında her çirkinliği kendilerine caiz görürler ve bunlar yapıyor diyerekten İslami emir olarak lanse edemezsiniz. Aynı şekilde bugün topraklarımızda da Aleviler bunu yapmaktadır…
Daha sözünü bitirmeden arka taraflarda bir Alevi tepki göstermeye başladı ‘Ne demek istiyorsun sen?’ Öğrenci ‘Ne demek istediğim açıktır, ben üstü kapalı bir konuşma yapmıyorum’ diyecek olsa da hocanın eline bilmeden bir koz vermişti. Hoca, öğrencinin hata yaptığını ve tüm Alevileri aynı kefeye koyarak haksız ithamlarda bulunduğunu ve özür dilemesi gerektiğini dillendirmişti. Aslında özür dilemek yenilgiyi kabul etmek anlamı taşıdığından, öğrenci ‘bir hata yapmadığını ve özre neden olacak bir söz söylemediğini ‘söylese de hocanın niyeti ona yenildi izlenimini vermekti. Aynı şeyi aslında hoca yapıyordu zaten. İranda kendini bilmezlerin yaptıkları hataları ümmete mal etmeye ve hatta İslama mal etmeye çalışmasını unutmuş değildi, onun niyeti bir zafer kazanmış komutan edasıyla dersi bitirmekti. Bunu fark eden öğrenci daha çok sinirlenmiş ve ayağa öfkeli bir şekilde kalkarak ‘Benim tabii olduğum din İslam dinidir, İslam dininin hükümlerine Allah u Teala Şeriat demiştir, Şeriate dil uzatanlar da Alevilerdir. Özür dilemesi gereken ben değil onlardır.’ Sınıfta bir sessizlik olmuştu. Hoca bir şey diyemiyordu. Dersi bitirmek durumunda kalmıştı. Yeneceğine kesin gözü ile bakan hoca yenilmişti. Hem de Diyarbakırlı bir öğrenciye.
Çıkışta yine Kürt kökenli bir arkadaşı öğrenciye sokularak “Boşver, sen neden cevap veriyorsun ki onlara. Anlatsan da anlamazlar zaten, Sen okulunu bitirmeye bak, karışma bu işlere” telkinden daha çok tehditvari bir üslupla söylemişti bunları. “Arkadaş, bana küfür etmelerine, hakaret etmelerine göz yumabilirim ama benim dini değerlerime hakarete teşebbüs edenin karşısında olurum. Onu rahat bırakmam. Sen sesini çıkarmayabilirsin, ama ben senin yetiştiğin şekilde yetiştirilmedim.”
(Eskişehir Anadolu Üniversitesinde cereyan eden bir olay)
M. H. Ruhullah Çetinkaya / Silvan - Yaş: 23
Sevgili Genç Kardeşlerimiz!
Bir ay boyunca gelen tüm yazılar içerisinde en güzel yazıyı gönderen kardeşimize bir kitap seti veya kaset vb. bir set hediye edeceğiz. Posta ile yazı gönderecek kardeşlerimiz yazılarının “Ayın Yazısı” seçilmesi durumunda, bizimle iletişime geçebilirler. Fakat özellikle dikkat etmenizi istediğimiz iki nokta var. Birincisi; gönderdiğiniz yazıların tamamen size ait olması gerektiği, yazınızda alıntı cümleler varsa bunları belirterek göndermeniz. İkincisi ise adınızı, soyadınızı, yazıyı gönderdiğiniz memleketi ve yaşınızı mutlaka belirtmeniz gerekmektedir. Bu hayırlı çalışmaya (yarışmaya) tüm genç kardeşlerimizin katkıda bulunmasını bekliyoruz.
Doğrugenç sayfasında sizden gelecek karikatür ve mini bulmacalara da yer veriyoruz. İlginizi bekliyoruz.
Yayınlanmasını istediğiniz yazılarınızı dogrugenc@dogruhaber.com.tr e-posta adresine mail olarak veya posta yolu ile gönderebilirsiniz.
Yazılarınızı eğer bilgisayarda yazıyorsanız bir sayfayı geçmesin. El yazınızla gönderecekseniz bir beyaz kâğıdı aşmasın. Gönderdiğiniz mektuplara “Doğru Genç” için diye not düşürmeyi unutmayın.