DİYARBAKIR  - Ramazan ayına girilmesiyle beraber daha çok gündeme gelen ve İslam`ın farizalarından olan fitre ve zekâtın toplumda sosyal dayanışma için önemli bir etken olduğunu ifade eden Diyarbakır İl Müftü Yardımcısı M. Sırrı Şık, Ramazan ayının her yönüyle Müslüman toplum için arızalanmış ve hasar görmüş duyguların tamir edildiği bir dönem olarak algılanması gerektiğini söyledi.

Şık, " Bu çerçevede insanlar daha önce ihmal ettikleri bazı konuları tekrar gözden geçirirler. Bunlardan dolayı Allah`u Teâlâ da zaman zaman bir takım mali ibadetleri de yüklemek sureti ile insanların o noktada kendilerine gelmelerini sağlıyor. " ifadelerini kullandı.  

“Ümmet bilincine giden sosyal sorumluluk duygusu”

Ramazan ayında Müslümanların aç karınla bazı şeyleri anlamalarının bir nebze olsun daha kolay olduğunu ifade eden Şık, orucun manevi atmosferi çerçevesinde insanların dikkatinin ihtiyaç sahibi olan insanlara yönelmesinin daha olumlu sonuçlar doğurduğunu söyledi.

Şık, "bu duygu hali insanları mali yönden yapacağı hayır ve hasenata kanalize etmede daha etkini oluyor. Bizim kaybettiğimiz bir değeri Allah (cc) Fıtır ve Zekat sayesinde bizlere tekrardan hatırlatmış oluyor. Bu demek değildir ki insanlar sadece Fıtır sadakası ile mali borçlarını yerine getirmiş oluyorlar. Aksine Fıtır sadakası sadece kapıyı aralıyor. Farz olan eşik asılmış oluyor. Arkasında ise sosyal sorumluluk bilincine sahip olan fertlerden oluşan bir ümmet bilinci yerleşiyor insanlarımızın içine. İşte buradan Müslümanların tüm insanlığa şefkat ve merhamet ile baktıkları o güzel hal tecelli etmiş oluyor." dedi.

“Fitrelerde miktarın önemi”

Fıtır sadakası denildiğinde bir insanın bir günlük ihtiyacını dikkate alarak hareket etmesinin daha faziletli bir davranış olacağının altını çizen Şık, mezheplerin fitre miktarı üzerinde belirttikleri miktarlara takılıp kalınmaması gerektiğinin altını çizdi.

Şık daha sonra, " Peygamber Efendimiz bu hususta gerekli uyarıyı yapmış ve insanların bu noktadaki mağduriyetlerini giderilmesi noktasında dikkatli olunmasını istemiştir. Ramazan sonrası insanların büyük bir özlemle karşıladığı bayram`a ulaştıklarında en azından dilenen insanlar, muhtaç olan insanlar kimseye el uzatmak zorunda kalmasın anlayışı ile fitrelerin verilmesini istiyor. Bu noktada, rakamlara takılma yerine insanların, `ben fert olarak içerisinde yaşadığım çevre itibari ile bir günlüğümü başka muhtaç olan insanlar ile de paylaşacağım` anlayışı ile hareket etmesi kanaatimce daha doğru ve erdemli bir davranış olacaktır. Ama böyle değil de sadece mezheplerde belirtilmiş olan veya Diyanet İşleri Başkanlığının belirlemiş olduğu bir günlük fitre miktarı olan rakama takılıp ta buna göre hesap yapıldığı zaman bazen çok komik şeyler ile karşılaşabiliyoruz." tavsiyesinde bulundu.  

"Müslümanların bu tür durumlarda dikkatli olmaları gerekir"

Allah-u Teala`nın herkese verdiği mal oranında bir mükellefiyet talep ettiğini ve mali ibadetlerde bulunan bir Müslüman`ında bu hususa dikkat etmesi gerektiğinin altını çizen Şık, " fitreyi, zekatı verirken dikkat etmemiz gereken oldukça önemli bir husus vardır ki ona değinmeden geçemeyeceğim. Bildiğiniz gibi fitreyi ya da zekatını veren bir Müslüman farz olan bir ibadeti yerine getirmiş oluyor. Yani bu malı vermek onun üzerine bir vecibedir. Ancak bu malı Allah adına sarf ederken, insanların onurunu rencide ederse, onları kırarsa ya da Allah`ın men ettiği bir tavır içerisine girerse bu hususta İslam`ın ve dolayısıyla Allah`ın hoş karşılayacağı bir durum değildir. Belki de Allah rızası için vererek hayır sahibi olmayı umut ettiği bir konumdan uzaklaşarak kendi malıyla aleyhine bir durum içerisine girmiş olur ki, Müslümanların bu tür durumlarda dikkatli olmaları gerekir. Çünkü Allah-u Teala sonuçta takvaya bakar. Onun için karşımızdaki ihtiyaç sahibi insanı rencide etmeyecek şekilde yada minnet altında bırakmayacak şekilde bu ibadetimizi yerine getirmemiz gerekiyor." uyarısında bulundu.  

"Bu durum insanlığın kokuştuğu noktadır"

Müslümanların, `ben sadece farz olan mali ibadetleri yerine getirdiğimde, üzerimdeki yükümlülüğü yerine getirdim` demesinin doğru bir tabir olmadığını ifade eden Şık, Müslüman bir bireyin Allah`ın kendisine verdiği zenginlikten yeri geldiğinde bir Hz. Ebubekir gibi malının tamamını, yeri geldiğinde Hz. Ömer gibi yarısını, zamanı gelince daha azını infak etmesini bilmesi gerektiğini söyledi.

Şık son olarak, "İşte maalesef biz Müslümanlar birbirimizden kopuk olmamızın bir neticesi olarak bu meseleleri Rabbimizin istediği doğrultuda rayına oturtamıyoruz. Oysa ki infak meselesini Rabbimizin istediği doğrultuda bütün ümmetin hassas bir noktası haline getirmek gerekir. Eğer Müslümanların bu gün takındığı tavır ile mağdur olan insanlara el uzatılmazsa, yani bu muhtaç insanlara rahmet edilmeyecek olursa, Resulullah (s.a.v) tabiri ile söyleyelim: ` yeryüzündekilere merhamet etmeyenlere Allah’ta merhamet etmez.` Bu rahmet olmayınca insanlar da birbirlerine şefkat yüzüyle bakamayacaklar. Kin, nefret öfke ve bir takım olumsuz duygular toplum arasına daha fazla yerleşmeye başlayacak. İşte bu da insanlığın felakete sürüklendiği ve insanlığın kokuştuğu noktadır." ifadelerini kaydetti.  (Fikret Özkan  - İLKHA)