İnsan, tek bir amaç için yaratılan, ilahi bir tiyatro olan dünyada ilahi iradeyi gerçekleştirmekle yükümlü olan bir varlıktır. Bundan dolayı içinde yaşadığı zaman ve mekanı en samimi ve ciddi bir şekilde kavramalıdır, zira mutluluğu ve felaketi buna bağlıdır.
Kur’an’da, Allah “ Sizden iyiliğe çağıran, kötülükten men eden bir cemaat bulunsun.İşte kurtuluşa erenler ancak onlardır” buyurmaktadır. İşte bu emir, ümmet’in anayasasını teşkil ettiği gibi,ona varlığını da veren berattır.Bu nedenle ümmet, ne kendi kurallarınca, ne de yönetilen halkça yönetilir. Bunların hepsinin üstünde olan hükümler vardır. İdareciler sadece bunların icrası ile görevlidir.Ümmet yasama meclisi değildir, kanun yapmaz. Kanunlar, halkın genel iradesinin bir yansıması da değildir. İlahi olup, Allah tarafından gönderildikleri haliyle en üstündür. Dini inancının özü, esası olan “EGEMENLİK ALLAHINDIR” ifadesini kullanan müslüman, kendini onun yoluna adamış demektir. Ümmet içindeki idareciler, ilahi hüküm olan siyasi gücün yürütülmesi ile sorumludurlar sadece. Bu nedenle ümmet; Allah namına (!) ilahi mevkilerde oturduğunu iddia eden insanların bulunduğu bir teokrasi değil, yönetimde sadece kanunların yer aldığı bir cumhuriyet, bir nomokrasidir. Yine aynı şekilde ümmet; herhangi bir kişi, grup veya çoğunluğun yönetiminde olmadığı için, bu haliyle bir demokrasi, oligarşi veya otokrasi de değildir.Bunların hiç birisi kanunlar için kaynak değildir. Ümmetin varlığı ve fiilleri ancak ilahi emirlere uyduğu sürece meşrudur. İslam hükümlerinin,ümmet meselelerinde yer almaması, ona islami niteliğini kaybettirir. O zaman ümmet devrime hazırdır. Bu, ilahi emrin tatbikinden başka bir şey değildir. Selametle…
Leyla Temur / Siverek - Yaş: 22