Amentü, inandım, iman ettim, neye iman edildiğinin edilmesi gerektiğinin cevabını iman edilenler, edilmesi gerekenler içerisinde yer alan Kur-an’ı Kerim şöyle ifade etmektedir: “Ey iman edenler! Allah`a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitap`a ve daha önce indirdiği Kitap`a inanmakta sebat gösterin. Kim Allah`ı, Meleklerini, Kitaplarını, Peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, Şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.”
Bu ayet-i Kerime iman edenlere hitap edip iman edin, adam gibi iman edin emri veriyor. Müfessirlerden bu emri “İmanınızda sebat ediniz” diye açıklayanlarda vardır. Buna yakın olarak: “daha ciddî iman ediniz” manası da verilmektedir. “Bütün kalbinizle, zevklerinizi, hayat tarzınızı, dostluk ve düşmanlıklarınızı Allaha ve Resulüne olan bu imanınıza göre düzenleyin” de demektir.
Andımız dedikleri şey ise, insanları ikiyüzlülüğe, yalana daha çocukluk döneminden itibaren alıştıran bir yemin türüdür. İnsanların dayatmayla bu söylediklerine daha sonraları ne kadar uyup uymadıkları ise ayrı bir tartışma konusudur.
Amentüde ise yaşadığınız hayat tarzı içerisinde yaşadıklarınızın bir bölümünü Allah’a ait diğer bir bölümünü de kendi zevklerinize göre değil tamamını Allah’ın razı olacağı müdahil olduğu şekliyle kabul edin ve uygulayın. Yaratıldığınız ırkı, doğduğunuz toprakları Allah’ın bir lütfü olarak görün, kabul edin.
Müslümanın amentüsüne güya alternatif olarak ortaya konulan adına da “andımız” dedikleri tamamen insanı yalana, inkâra şartlandıran bir yemin türü maalesef okulların açıldığı şu günlerde, yine aynı bildik sahnelerle karşımıza çıkmaya başladı.
Değişimlerin olduğu yeniliklerin olduğu sistem içerisinde tek şey değişmemektedir insanın en temel hakları olan din, dil ve ırklara yönelik yozlaştırma, inkârlaştırma, asimilasyonlaştırma.
Laik Kemalist oligarşik düzen ülkede yaşayan halkları tek tipleştirmek, tek ulus etrafında toplamak için bir takım programlar ortaya koydu. Bunu koyarken de insanlık tarihinin en zalim en gaddar uygulamalarını insanlar üzerinden sergilediler. İnsanları olmadıkları şeye şartlandırdılar, yalan söylettiler. İnsanları daha çocuk yaşta saygısızlığa alıştırdılar.
Bütün bunlar insan olmanın, insan gibi yaşamanın fıtratına(yaratılış kanununa) tersti, zaten ters olduğu için hiçbir zaman tutmadı. Tutmamasına rağmen hala devamında ısrar edilmesi sistemin kokuşmuşluğunu, kendi halkına güvensizliğini ortaya koymaktan başka bir işe yaramamaktadır.
Amentü esasları içerisinde yer alan yaratıcıdan aldığı vahyi insanlara eksiksiz ulaştıran bir peygamberin diliyle peygamberin görevi konusuna da dikkat çekerek şöyle buyrulmaktadır: “De ki: "Ey insanlar! Rabbinizden size gerçek gelmiştir. Doğru yola giren ancak kendisi için girmiş ve sapıtan da kendi zararına olarak sapıtmıştır. Ben sizin üzerinize vekil değilim."(Yunus:108)”
Allah’tan aldığı vahyi insanlara birebir anlatan bir peygamber, insanlara gerçeği anlatmasına rağmen onlara üzerelerinde bir vekil olmadığını ilan ediyor. Buna rağmen resmi ideoloji halkına zoraki ısrarla ben sizin veliniz ve vekilinizim ben ne dersem onu uygulayacak, söyleyeceksiniz.
Üzerinize diktiğim elbise dar gelse bile değiştirmeyecek, değiştirmesini teklif dahi edemeyecek, genişletemeyeceksiniz. Ancak şunu yapabilirsiniz kendinizden, dininizden, değerlerinizden, canınızdan malınızdan namusunuzdan her şeyinizden kısma, kesme yapabilirsiniz ama rejimimizden asla!..
Buna uymak mecburiyetindesiniz, zorbalığına devam etmektedir. Resmi ideolojinin amentüsü konumunda olan adına “andımız” dedikleri metne baktığımızda. “Türküm, doğruyum, çalışkanım,” bunu sadece Türk ırkına sahip olanlar söyleyebilir ve övünebilirler, ancak kimseye dayatmamak şartıyla. Kaldı ki, burada doğruluk çalışkanlık için sadece Türk olmak gerekmiyor. İnsan olmak yeterlidir.
“İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,” Bu ilke insanlık tarihinde insan gibi insan olanların insan gibi yaşayanların, inanmış olsun inanmamış olsun fark etmez uyguladıkları ahlaki ilkelerdendir, bununda ısrarla uluslaştırma projesi için malzeme etmenin bir anlamı yoktur, kimse inanmıyor, tutmuyor artık bu söylem!..
“Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.” Adına vatan toprak millet dedikleri değerler ne varsa yeryüzünde yaşayan tüm halklar için geçerli ve kutsaldır. Eğer adına ülke dedikleri toprak parçasında kişiler dinleri, ırkları, dilleri ve renkleri sebebiyle ötekileştiriliyorsa bunun o kişi veya kişiler nezdinde nasıl bir kıymet oluşturacağı ortadadır.
“Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe Durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun. "Ne mutlu Türküm diyene!"
“Allah, kuluna yeterli değil mi? Seni O`ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur. (Zümer:36)”. İnsanları olduğundan farklı göstermek, olmadıkları olamayacakları bir şeye zorlamak, daha baştan ilkokul çağından itibaren yalana alıştırmak, Allah’tan başkasına itaate zorlamak, insanlık için en büyük zulümdür.
Bu zulüm ülkemiz halkları üzerinden ne zaman silinir bilemeyiz. Ancak bu zulüm devam etiği müddetçe insanlarımız ikiyüzlü, riyakâr, güvensiz, cesaretsiz bir nesil olarak yetişti ve yetişecektir. Zorla bir ırka nispet ediliyorsunuz, verilen eğitimle daha baştan yalanla karşılaşıyorsunuz, daha baştan inkâra asimilasyona şartlanıyorsunuz, daha sonra toplumsal yozlaşma, güvensizlik, şiddet ve korkudan muzdarip olan bir toplum haline geliyorsunuz. Çare diyor, çare olacakların yolunu tıkıyorsunuz, özgürlük diyor adaletsizliğin en alasını yapıyorsunuz bütün bunlar ortadan kalkmayıncaya kadar toplumsal rahatın huzurun tadını tamdanız hiçbir zaman mümkün olmayacaktır!..
Nasihatlerin musibetlerden evla olması dileğiyle.
Vanbasın