DİYARBAKIR- Aralarında yedi yaşında elinde sigaraya sarılı esrarla dolaşan çocukların yaşadığı mahallelerde yine çocuklar birbirini uyuşturucuyla tanıştırıyor. Madde alacak parası olmayan çocuklar kısa süre içinde satıcılığa başlıyor.
Diyarbakır`da Bağlar, Şehitlik, Yaniköy, Aziziye, Benusen, Mardinkapı ve Suriçi gibi kenar semtlerde yaşayan bağımlı çocukların ortak noktası, dar gelirli ailelerden gelmeleri. Hemen hepsinin çevresinde uyuşturucuya bulaşan akranları var. Ortaokul yıllarında satıcıya dönüşen çocuklara sürekli yenileri katılıyor. Anlatılanlara göre yaş ortalaması gittikçe düşüyor, uyuşturucu temin etmek çok kolay ve ucuz, okullar büyük tehlike altında. Bir kullanıcı, köylerdeki tarlalardan getirilen uyuşturucu için bir çocuğun 3 TL`sinin olmasının yeterli olduğunu söylüyor. Başka bir kullanıcı ise kendisine ikram edilen bisküviyle tanıştığı uyuşturucuyu satın alabilmek için hırsızlık yapınca cezaevine gitti.
Al Jazeera, Diyarbakır`da uyuşturucu kullanıcılarının yaşadığı, satıcılarının da mesken tuttuğu semtleri gezdi, çocuk yaştaki bağımlılarla konuştu.
"Uyuşturucuyu okulun içinden satın aldım"
Kentte uyuşturucu kullanma yaşı bazı bölgelerde iyice düşüyor. Çocuk yaşta bağımlı olanlardan biri uyuşturucuyla nasıl tanıştığını şöyle anlatıyor:
“Uyuşturucuyu ilk kullanmaya başladığımda 13-14 yaşındaydım. Çevremdekilere bakıp alıştım. Kuru çayı sarıp içerdim, özenirdim. Okulum Yeniköy civarındaydı. Diyarbakırlıyım diyen herkes bilir; Yeniköy semti çok pis bir yerdir; hırsızlık ve uyuşturucu yönünden. Lokantada çalışıyordum. Çevremdekiler kullanıyordu. Ben de farkına varmadan baktım ki günde 15-20 adet sigaraya sarılı esrar içiyorum. Günde 30-40 veya elli grama çıktığı oluyordu. Para çok sıkıntı olmuyordu. Çünkü Diyarbakır’da esrar çok ucuz. Paramız çok gitmiyordu.
Uyuşturucu satıcıları okulların rahat olması nedeniyle tercih ediyorlar. Bağlar semtinde bir okul var, okulun içinden aldım, hem de adam uyuşturucuyu okulun salonunun içinden çıkardı, getirdi. Ben de şok oldum. Okulun bahçesinin ortasında oturmuşlardı, aralarında olan biri sanırım okulda görevliydi, okulun içinden maddeyi getiren oydu.”
Bağımlı, küçük yaştaki kullanıcıların daha çok tenha yerlerde, köprü altlarında buluştuğunu söyleyerek, şöyle devam ediyor:
“Küçük yaştaki çocukların kullandığına çok şahit oldum. Ofis bölgesinde bir köprü vardı, köprünün altına girdim. Tabii ben de kullanmak için gittim. Baktım ufacık çocuklar, yaşları 10-11 falan, Suriçi tarafından gelmiştiler. Uyuşturucu Diyarbakır’a genel olarak Lice tarafından geliyor. Ayrıca hemen hemen bütün çevre köylerinde hepsi ekiyorlar. Bizim köyde bile vardı. Köyde doğru dürüst kullanan yoktu ama ekiyorlardı. Kendi okuduğum okulda köyden getirip ben de satmışım.”
"Cebinde 3 TL olan herkes esrar alabilir``
Uyuşturucuyla ortaokulda tanışan bir başka çocuk ise uyuşturucuya nasıl başladığını şöyle anlattı:
“Ortaokulda başladım. Etrafımızda içen insanlar vardı, onlara meylettik. Mahallemdeki arkadaşlarım içiyorlardı. İlk başlarda çok az miktarlarda kullandım. Esrar içerdik sonra kova içerdik (Nargile benzeri bir sistemle esrarın etkisini artırmak için kullanılan bir yöntem). Sonra kimyasal haplar falan kullandım. Arkadaşlar getirirlerdi veya beraber gidip alırdık. Suriçi`nde alırdık.
Cebinde 3 TL olan biri gidip esrar alabilir. Bazen hapları alıyordum ve kendimi kaybediyordum, nerede olduğumu bilmiyordum. Bir kendime geliyordum bakıyordum ki evdeyim. Yani insan kendini öldürebilir, annesini öldürebilir. Aile yapısı bozuluyor. Ailem hem kendi dertleriyle hem de benimle uğraşıyordu. Cebinde 3 TL olan bir adam gidip esrar alabilir.”
`Torbacılar artık ilkokullarda`
Bir diğer çocuk kullanıcı da uyuşturucuya 14 yaşında ortaokul öğrencisiyken başlamış. Şimdi 19 yaşında. Torbacıların artık ilkokullara kadar girerek, piyasalarını oluşturdukları söylüyor:
“Ailede de, arkadaşlar arasında da kullananlar vardı. Onlara özendim. Onlarla oturup kalktıktan sonra diğer çevrelere de takıldım. Geceleri genelde parklardaydım. Eve geç saatlerde giderdim. Oturduğumuz arkadaşlar teşvikte bulundu. `Bir kez denemekle ne olur’ dediler. Bu adamlar torbacıların öne sürdüğü kişiler. İçiriyorlar birkaç sefer, alışıyorsun.
Ardından gelip ‘Hep beraber para toplayacağız’ derlerdi. O parayı alıp torbacıdan esrar alırdık. Öğlen gidip parkta içerdik. Öğleden sonra İstasyon’a gidip içerdik. Sonra başka çeşitlere geçiyorsun. Beyin hücrelerin ölüyor. Bazen annem evde cebimde bulurdu, ben nasıl eve getirdim hatırlamazdım. Bir süre sonra ben de kendi arkadaşlarıma yansıtmaya başladım. Onlara aldırıyordum. Bir nevi işin ticareti oluyordu, sen alıyordun, kâr yapıp satıyordun. Bazen yapıştırıcı kokluyordum.
Uyuşturucu kullandığın zaman ne kendini, ne de karşındakini tanıyorsun. Hayallere kapılıyorsun. Kendini ateşin içinde görüyorsun, su kenarında görüyorsun. Öldüğünü ya da birini öldürdüğünü görebiliyorsun.
Torbacılar şimdi genelde ilkokullara giriyorlar. Çocuklarını yanlarına alarak abilik yaparlar. Çünkü ilkokuldakilerin beyinleri tazedir. Taze olduğundan dolayı çabuk kandırılıyorlar. O çocukları yanlarına aldıkları zaman mahalle büyüğü oluyor, çocuklara sahip çıkıyor, biri dövdüğü zaman koruyorlar. Uyuşturucu kullandırdıktan sonra bir de gaz verirler çocuklara, çocuklar da artık kimseyi tanımazlar. Bir, iki sene sonra bir bakıyorsun, o çocuk Diyarbakır’ın en muhteşem hırsızı olmuş. Torbacılar ilkokullara girip kendi piyasalarını oluşturuyorlar.”
7 yaşında bağımlı olmuş
Diyarbakır’ın tarihi yerlerinden olan Suriçi’nde bulunan ve Hançepek denilen mahallede eskiden Ermeniler yaşıyordu. Şimdilerde göç eden ailelerin rağbet ettiği bir bölge. Dar sokakları ve iç içe geçmiş evlerle suç dünyasına doğal bir zemin veren mahallede uyuşturucu satışı ve hırsızlık olayları çok yaygın. Burada küçük yaşlarda uyuşturucuya bulaşan çocuklar torbacılar tarafından tarafından `gözcü` ve `taşıyıcı` olarak kullanılıyorlar.
Bu çocuklardan biri Haco takma isimli bir kız çocuğu. Oyun oynarken bir yandan da sigara içiyor ve kimse küçük çocuğun bu bağımlılığını yadırgamıyor. Tanıyanların anlattıklarına göre, ailesiyle Batman tarafından göç etmişler Hançepek’e. Babası ağır derecede bağımlı. Uyuşturucu yüzünden hiçbir işte dikiş tutturamayınca evin geçimi annesine kalmış. Anne temizliğe giderken baba mahalledeki gençlerle vakit geçiriyormuş.
Haco da kısa sürede önce sigaraya, sonra da esrara alışmış. Mahalleye girenlere dilencilik yapıyor. Bunu yaparken de narkotikçi, turist veya alıcı olduğunu anlamaya çalışıp, ağabeylerine bilgi taşıyor. Karşılığında ise çikolata veya şeker bekleyen diğer çocukların aksine esrara sarılmış bir sigara istiyor.
İlk kullanımdan cezaevine
Diyarbakır`ın Yenişehir semtinde yaşayan V.P. ise henüz 17 yaşında bir lise öğrencisiyken uyuşturucu maddeyle tanıştı. Okuldan tanıdığı bir arkadaşıyla bir akşam evin önünde karşılaştı ve o tesadüf hayatını değiştirdi. V.P. neler yaşadığını şöyle anlatıyor:
"İşim yoktu, beraber gidip maç izledik. Ardından bir yere oturduk. İki arkadaşı daha yanımıza geldi. Meyve suyu, çay falan içtik. Sonra başım dönmeye başladı. Oradan kalkıp arabaya bindik. Sonradan gelenlerden biri bana bir şeyler anlatıyor, ben de `tamam, tamam` diyordum. Elimde değildi, ne isteseler yapıyordum. Kendime geldiğimde Şanlıurfa’ya 30 kilometre kalmıştı. Arabayı ben kullanıyordum ve yanımda bir kız vardı. Bir anda kendime gelip ‘Sen kimsin’ diye sorduğumda bana ‘Adana’ya gitmemiz lazım, arabayı teslim edip döneceğiz’ dedi. Polisler yolda bizi durdurdu, kız telaşlandı, arama yapıp bagajı açtıklarında torbalar dolusu esrar vardı.”
V.P. gözaltına alındı, tutuklanarak cezaevine gönderildi. Kullandığı arabanın bagajında 60 kilogram esrar maddesi bulundu. Ailesi kayıp sandığı oğullarından ancak iki gün sonra haber alabildi. Al Jazeera`ye konuşan anne G.P. oğlunun başına gelenleri kabullenmekte zorluk çekiyor. Çocuk yaşta, henüz kendi sorumluluklarını bile yerine getirmekte güçlük çeken oğlunun bir araba dolusu esrarı ehliyeti olmadan ve araba kullanmayı bile iyi beceremediği halde Adana’ya götürmesini aklı almadığını söylüyor:
“Yeni çıkmaya başlayan sakalını bile ben kesiyorum. Beceremiyor, yüzünü kesiyordu. Açlıktan ölse dolaptan yemek çıkarıp yiyemez. Ayakkabılarının bağcıklarını bile çoğu zaman bağlamayı beceremez. Şimdi bana kalkmışlar `oğlun esrar kaçakçısı` dediklerinde benden inanmamı bekleyebilir misiniz?"
Bisiklete ve paraya kandı
Şu an 18 yaşında olan Ahmet’in başına gelenler de V.P ile benzer. Bir yıl kadar önce arkadaşlarıyla Diyarbakır’da tarihi On Gözlü Köprü’ye gezmeye giden Ahmet orada tanıştığı kendi yaşıtlarıyla top oynadı. Sonra yaşananları şöyle anlatıyor:
“Gelip `maç edelim` dediler. Yukarı düzlüğe çıkıp 6’ya 6 maç yaptık. Bizim kazanmamız için uğraştılar. Ardından bize tatlı kazandığımızı hak ettiğimizi falan söylediler. Aklımıza kötü bir şey gelmedi, birlikte tatlı yedik. Sohbet ettik, sonra içlerinden biri gidip bira aldı. Ben içki, sigara kullanmam. İçlerinden adı İsmail olan çocuk bizim evin kapısına geldi, bana bisikletimin olup olmadığını sordu. ‘Yok’ deyince, `iyi alırız` dedi. ‘İstemem’ desem de zorlayarak bisikletçiye götürdü, bisikleti cebinden bir tomar para çıkararak hemen aldı. Ardından gezmeye çıktık. Ne görse alıyordu. Ben ‘babası zengindir’ diye düşünüyordum. Böylece birlikte takılmaya başladık.”
Ahmet aniden gelen ve tüm zamanını almaya başlayan bu arkadaşlıktan son derece mutluydu. Ancak iyi zaman geçirdiği arkadaşı da düşündüğü gibi çıkmadı:
“Bir gün bir parkta oturuyorduk. Gidip iki kola ve bir paket yulaflı bisküvi aldı. Göstere göstere kırmızı açma şeridini bir tur çevirdikten sonra en üstteki bisküviyi kendisi yedi. Hemen altındakini bana ikram etti. Sonra gülmeye başladık. Kendimi durduramıyordum. Sonra eve gittim, uyudum. Neredeyse tam gün uyumuşum. Bana bir şey verdiğini anlamıştım. Kendisine sordum ve kabul etti. Bana arada bir sıkıntılarını alması için kullandığını, benim de denememi istediği için verdiğini söyledi. Bir daha yapmayacağına söz verdi ancak sürekli esrar sarıp içerdi. Bana çok para kazandığını anlatırdı. Güzel giyiniyor, pahalı şeyler alıyordu. Bir gün birlikte bir kafeye gittik. Onu tanıyorlar, selam veriyorlardı. Yarım saat oturup kalktık. Çıkışta bana aldığı paraları gösterdi. Ben fark etmeden uyuşturucuyu vermiş, parayı almıştı.
Bir gün beni aradı, `aşağı in ve kömürlüğe bak` dedi. Bisikletimi oraya koyuyordum. Aşağı inip kömürlügün kapısını açınca yerde bir paket durduğunu gördüm. İçinde de esrar olduğunu tahmin ettiğim bir toz. Bu geldi dedi ki, `Koyarım buraya ve ararım polisi bu adam uyuşturucu satıyor, derim; atarlar seni içeriye, bir daha çıkamazsın.` Çok korktum, dediğini yapacak biriydi. Mecburen dağıtıcısı oldum. İki ay kadar şehir içinde dediği yerlere bisikletle dağıtım yapıp topladığım paraları kendisine verdim. Bisikletin niye alındığı da ortaya çıkmış oldu. İki ayın sonunda polis yakaladı. Üzerimde 700 gram kadar esrar vardı. Onlara anlattımsa da o isimli birini bulamadılar.”
Ahmet altı ay cezaevinde kaldıktan sonra çıktı. Şimdi evinde ve yakında İzmit’teki akrabalarının yanına yerleşecek, okuluna devam edecek.
5 yaşında tedaviye gelen bağımlı var
Diyarbakır’da sağlık kuruluşlarına bağımlılık tedavisi için başvuruda bulunan yaşı çok küçük çocuklar var. Kurumlar açıklama yapmıyor ancak konuştuğumuz bir yetkili, 5 veya 6 yaşında tedavi gören çocuğa rastladığını söylüyor. Uzmanlara göre küçük yaştaki çocukların uyuşturucuya başlamasının temelinde aileleriyle ilişkiler ve çevresinde bağımlı olup olmaması yatıyor. Çünkü ailede veya yakın çevrede uyuşturucu kullanımı çocukları olumsuz etkiliyor. Rol model alınan kişilerin alışkanlıkları çocuklara geçiyor. Bu tür durumlarda aile tedavi kararı almışsa, bunu yaşadıkları yerlerde yapmamaya özen gösteriyor. Çocuklar ya Elazığ’a ya da batı illerine gönderiliyor.
Küçük yaşta ve uyuşturucu tedavisi gören ailelere ulaşmak da zor. Ulaşabildiklerimiz ise röportaja sıcak bakmıyor. Bu ailelerden sadece biriyle telefonda konuşabildik. Ailelerinde kullanıcı bulunmadığını anlatan eski bağımlının annesi şunları anlattı:
“Çocuğumuz ilkokul ikinci sınıfa gidiyor. Bir gün rahatsızlandı ve doktora gittik. Pek çok tetkik yapıldı ve kan tahlilinden bir uyuşturucu türüne rastlandı. Bir sitede yaşıyoruz ve sitenin dışına çıkmaz çocuğumuz. Nasıl olduğunu anlayamadık. Öğretmeni ve müdürü ile konuştuk, bir sonuca ulaşamadık. Polise başvurduk. Zaten doktorlar da bilgi vermişler polise. Onlar da araştırma yaptılar ama bir şey bulamadılar. Çocuğa soruyoruz `Biri sana bir şey verdi mi, bir şey yedin mi` diye hatırlamıyor. Havaleye benzer nöbet geçiriyordu. Yakınlarımıza çeşitli hastalıklar uydurarak Elazığ’a götürdük. Tedavi uyguladılar. Bir yıl okula göndermedik hasta olduğunu söyleyerek. Bir dahaki dönem okulunu değiştireceğiz, belki özel okula göndeririz.”
el cezire türk