Şükrü Gündüz / Doğruhaber
Ergenekon, Balyoz, Hanefi Avcı ve Şike davasında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği yeniden yargılama kararı Türkiye’de üstünlerin hukukunun nasıl işlediğini bir kez daha gösterdi. AYM, Ergenekoncu ve Balyozcular için verdiği hak ihlali kararını diğer davalar için vermediği gibi bunları görmezden geliyor. AYM’nin vermiş olduğu bu karara tepki gösteren aileler, hukukçular ve siyasetçiler hükümete çağrıda bulunarak mahkemelerin mağdur ettiği diğer kişiler için acil olarak harekete geçmesini istedi.
SESİ ÇOK ÇIKANLARA ADALET VAR
Son yargı kararlarının Türkiye’de sadece sesi çok çıkanlara yönelik hukukun uygulandığını bir kez daha gösterdiğine dikkat çeken Demokrat-Yargı Derneği Genel Sekreteri Hakim Kemal Şahin, “Anayasa mahkemesi, hak ihlalleri olduğunu tespit ettiği Ergenekon, Balyoz, Hanefi Avcı ve Şike Davalarında yeniden yargılama yolunu açtı. Bu dava türlerine baktığınız zaman toplumda popüler olan sesi çıkan ya da bir şekilde seslerini duyurabilenlerin adalet çığlıklarını AYM’nin görmesi sonucu verdiği karar oldu” dedi.
SESLERİ DUYULMAYANLARA DA ÖZGÜRLÜK
Özel Yetkili Mahkemelerin (ÖYM) 2005 yılından bu yana yarattığı mağduriyetler sadece bu dört davadan ibaret olmadığına dikkat çeken Şahin, “Bunun gibi hiç ismi şanı duyulmayan, adalet özlemi çığlıklarını topluma duyuramayan veya egemenlerin duymak istemediği yüzlerce dava var. Binlerce kişi içerdedir. Bir yanda dindarlar içerde İhya Der davası, Vahdet Der davası, diğer taraftan sosyalisteler içerde. 28 Şubat’ın mağduru Salih Mirzabeyoğlu içerde. Diğer taraftan 16 Haziran Terör Örgütü’nün bir tek üyesi ve lideri kabul edilen Sarp Kuray 6-7 yıldır içerde. Bütün bunları ne Anayasa Mahkemesi görüyor ne TBMM görüyor ne de bunlar topluma seslerini duyurabiliyorlar” diye konuştu.
AYM ÖRGÜTLÜ YAPIYI KABUL ETTİ
Anayasa Mahkemesi’nin son davalarla ilgili verdiği kararla örgütlü bir yapının hak ihlali yaptığını kabul ettiğini belirten Şahin, ‘’AYM’nin ‘Hak ihlali’ olarak verdiği karar aslında bir örgütlü yapıyı işaret ediyor. Bu örgütlü yapı 2005 yılından beri iş başında ve yüzlerce dava ile ilgili karar vermiş. Bu kararlar neticesinden binlerce insan cezaevlerinde yatıyor” dedi.
MECLİS ACİL OLARAK İNFAZLARI DURDURSUN
AYM’nin bu kararından sonra TBMM’nin örgütlü bir yapı tarafından 2005 yılından bu yana mağdur ettiği kişiler için acil olarak infazları durdurmak için karar vermesi gerektiğin belirten Şahin, “Meclis’in acil olarak yapması gereken bir şey var. Mademki yargı diğer davalarla ilgili üstüne düşeni yapmıyor. Meclis’in yapması gereken, bir yasa çıkararak bu mağduriyetlere son vermesidir. TBMM, 2005 yılından itibaren ÖYM’lerin verdiği bütün kararlarla ilgili infazları durdurmalıdır. İçerde yatan insanların bir saniyesi bile kıymetlidir. Çünkü özgürlüğün bir saniyesi bile kıymetlidir. Bugüne kadar bu insanlar zaten mağdur edilmişler. Başta hükümet ve siyaset kurumları olmak üzere acilen bu olaya el atmalı infazları durdurmalıdırlar” şeklinde konuştu.
YARGILANMASI GEREKENLER GÖREVLERİNE DEVAM EDİYOR
Ayrıca bu davalarda örgütlü bir şekilde yer alan polis, asker, savcı, hâkim, yerel mahkemeler ve Yargıtay 9’uncu daire üyelerinin ile ilgili yargılanma yolunun açılması gerektiğini belirten Şahin, “Yargılanması gerekenler bugün içerde olan insanlar değil. Örgütlü bir işleyiş içinde bu kararı verenlerin yargılanması gerekiyor. Onun için acilen yapılması gereken infazlarının durdurulmasıdır” ifadelerini kullandı.
AYM SİYASAL KONJONKTÜRE GÖRE HAREKET EDİYOR
Türkiye’nin, mağduriyetleri önleyecek bir siyasal iradeye ihtiyacı olduğunu ancak Türkiye’de böyle bir siyasal iradenin olmadığını belirten Şahin, “Türkiye’de insanların mağduriyetlerini önleyecek, özgürlüklerine kavuşmasını sağlayacak siyasal bir irade yok. Tamamen siyasal konjonktüre göre pazarlıklar sonucu bir takım davalar üzerinden insanlar tahliye ediliyor. AYM siyasal konjonktürü dikkate alarak bir takım kararlar veriyor. Bu kararlar özgürlükçü olabilir. Ancak yargı hiçbir zaman siyasal iklimi ve konjonktürü dikkate alarak karar vermemelidir” diye konuştu.
SİYASAL İKTİDAR ÖZGÜRLÜKLERİ PAZARLIK KONUSU YAPIYOR
Siyasal iktidarın insanların özgürlüklerini ve yaşam haklarını pazarlık konusu yaptığını belirten Şahin, “Yargı adaleti hedefleyerek karar vermelidir. Siyasal iktidar da ne yazık ki insanların özgürlükleri ve yaşam haklarının kısıtlanması üzerinden bir takım pazarlıklar yapıyor. Siyasal iktidarın bunlara derhal son vermesi gerekiyor. Türkiye bu utançtan kurtulmalıdır. Türkiye’yi bu utançtan kurtaracak olan da siyaset kurumlarıdır, başta Meclis’tir” dedi.
TÜRKİYE’DE HUKUK VE YARGI YOK
Türkiye’de hukuk ve hukukun üstünlüğünden bahsetmenin mümkün olmadığını vurgulayan Şahin, buna rağmen Türkiye’de ki mağduriyetlerin en kısa sürede giderilmesini umut ettiğini ifade ederek şöyle konuştu: “Türkiye’de ne hukuk, ne bir yargı, ne de bir adalet sistemi var. Türkiye’de her şey yarım yamalak. Hukuk olsa bütün kesimler için ortak kaideler getirir. Bütün kesimlerin ortak güveninin kazanan bir hukuk sistemi olurdu. Türkiye’de böyle bir yargı yok. Her şeyden yarım var. Yarım hukuk ve yarım yargı var. Ama hiçbir zaman tam bir hukuk ve yargı olamadı. Farklı kesimlerden insanların yargıya güvenmemeleri gayet doğaldır. Bu durumda güvenmeleri en büyük hataları olur. Türkiye’nin faklı kesimlerden meydana gelen toplum bu yargı ve adalet sistemine hiçbir şekilde güvenmemelidir. Güvenmemeli ki bu yargıyı denetleyebilsin.”
GÜÇLÜ OLAN HER YERE MÜDAHALE EDİYOR
Türkiye’de gücü elinde bulunduranların sürekli başka yerlere müdahale ettiğini belirten HÜDA PAR Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, “Hukuk devletinde yasama mercii yürütmeye karışmaz, yürütme mercii yasamaya karışmaz, yargı mercii yasamaya karışmaz. Herkes kendi işini yapar. Normalde olması gereken budur. Ama maalesef Türkiye’de gücü elinde bulunduran bu kurumlardan hangisi öne çıkarsa diğerine müdahale ediyor. Bir dönem yargı bütün iktidarı ele geçirip hükümete çeki düzen verebiliyordu” dedi.
YARGI GÜCE GÖRE KARARLAR VERİYOR
Sisteme hükmeden güce göre yargının kararlara verdiğine dikkat çeken Yılmaz, “Bazen yürütme her tarafa kendi adamlarını yerleştirerek yargıyı da yönlendirmeye çalışır. Türkiye’de yargı hükümete göre karar veriyor. Sisteme hükmeden güç neyse yargı ona göre hareket ediyor. Bir dönem asker iktidarı ele geçirdi. 28 Şubat sürecinde olduğu gibi hâkim ve savcılar askerlerden brifing aldı. Bu brifingler neticesinde binlerce insan mağdur edildi” diye konuştu.
HÜKÜMET GÜCÜNÜ KULLANARAK TAHLİYELERİ YAPTIRDI
Hükümetin yargı üzerindeki gücünü kullanarak Ergenekon, Balyoz ve diğer tahliyeleri sağlayıp yeniden yargılama yolunu açtığını söyleyen Yılmaz, “Hükümet ve Gülen Gurubu bir koalisyondular. Bu koalisyon beraber Ergenekon operasyonunu yaptı. Nihayetinde bu ortak mücadelenin sonucunda birçok Ergenekoncu cezaevine girdi. Şuanda Hükümetle, Gülen Grubunun arası bozuldu. Bu aranın bozulduğu ilk dönemlerde Gülen Grubu koca ve yaşlı başlı insanlar cezaevinde yatıyor diyerek Ergenekon’daki generalleri işaret etmişlerdi. Hükümete karşı bunu bir koz olarak kullanma düşüncüleri vardı. Hükümet de bunu fark ettikten sonra yaptığı düzenlemeler ile tahliyeleri sağladı. Hükümet yetkilileri yaptıkları açıklamalarda ‘bizim sayemizde çıktınız’ diyor. Bu da gösteriyor ki hükümet yargı üzerinde etkisini kullanarak bunların dışarı çıkmasını sağlamıştır. Kendisine düşmanlık yapabilecek kişileri yanına çekmek istemiştir. Hükümet bunu yaparken sistem tarafından mağdur edilen diğer insanlar içinse hiçbir şey yapmıyor” diye konuştu.
KİŞİYE GÖRE HUKUK UYGULANIYOR
Türkiye’de kişiye göre hukukun uygulandığını belirten Yılmaz, “Kişiye göre hukuk işletiliyor. Gülen Gurubu ile Hükümet koalisyonu olduğu dönenlerde farklı kesimler kayrılıyordu. Bu günde farlı insanlar kayrılıyor. Herkes vatandaş ama bazıları daha çok vatandaş sayılıyor. Beyaz Türkler dedikleri ya da sisteme daha yakın ve devletin sahibi olarak rol almış olan insanlara farklı bir hukuk uygulanıyor. Bu noktadan bakıldığında normal bir vatandaş ile bir Ergenekon’dan yargılanan birisinin statüsü ve konumu bir olmuyor. Hukuk seçkinlere ayrı uygulanıyor vatandaşa ayrı uygulanıyor. Hükümetin ya da devletin zirvesinde tanıdığı olmayan insanlar içerde kalmaya devam ediyor. Sistemin kayırdığı insanlar ise üç beş yıl yatıp çıkabiliyor. Tutukluluk süreci beş yılı aştığı halde hala dosyası görüşülmeyenler var. Uydurma delillerle cezalandırılan insanlar var. Fotokopi belgelerle binlerce insana ceza verildi. Yirmi yıldır içerde olanlar var” şeklinde konuştu.
VİCDAN VE HUKUK RAFA KALDIRILDI
Yargıçların vicdanı ve hukuku rafa kaldırarak iktidarı ve kendi konumunu dikkate alarak kararlar verdiğini ifade eden Yılmaz, “Türkiye’de adil bir yargılama sistemi yoktur, kişiye göre muamelenin olduğu bir yargılama vardır. Yargıdaki çarpıklığı Yargıtay eski başkanı Sami Selçuk, ‘hâkimlerin birçoğu vicdanları ile cüzdanları arasına sıkışıp kalmış’ diyordu. Yargıçlar iktidarı ve konumunu garanti alacak şekilde bir yargılamayı tercih etmişler. Yani cüzdanı tercih etmişler. Vicdanları ve hukuku rafa kaldırmışlardır. İktidar partileri ideal hukuka bakmıyor. Ben nasıl daha çok iktidarda kılırımın hesabını yapıyor. Yeter ki iktidarları devam etsin. En alttaki vatandaş ile en üstteki yöneticinin bir olduğu bir hukuk ve yargı sistemini kurma endişesi yok. Nasıl kendimi dokunulmaz yapabilirimin hesapları yapılıyor” şeklinde konuştu.
"Ayrıcalıklı olan tahliye kararı adalet değil, zulümdür"
Balyoz davası tutuklularına tahliye kararı verilirken onlarca yıldır mütedeyyin insanların ceza evinde tutulmasına, tutuklu yakınları tarafından `Bu karar adalet değil zulümdür` şeklinde tepki gösterildi.
ŞANLIURFA- Balyoz sanıkları için tahliye kararı verildi ancak mütedeyyin insanlar, onlarca yıldır hala cezaevinde tutuluyor.
Buna tepki tepki gösteren tutuklu Muhammmed Şakir’in annesi Hanım Şakir, “Oğlum 22 yıldır hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutuluyor. Ayrıcalıklı olan bu tahliye kararı adalet değildir, zulümdür. Allah, Muhammed’imin yardımcısı olsun. 22 yıldır sebepsiz bir yere tutuklanan oğlumun suçu neydi? Fakirlerin hali böyle, zengin ve torpilli olanlar bırakılıyor, fakirler ise cezaevinde tutuluyor. Ne diyelim, onları Allah’a havale ediyoruz.” şeklinde tepkisini dile getirdi.
Yaklaşık 5 yıldır oğlunun görüşüne gidemediğini belirten Şakir teyze, “Oğlum Muhammed’in ziyaretine gidemiyorum. Yollar çok uzak, ben de yaşlıyım. Yaklaşık 5 yıldır ziyaretine gidemedim. Sadece haftada 10 dakika telefonla konuşuyoruz. O da bize yetmiyor. Oğlum Muhammed tutuklanırken, aynı gün komşumuzun oğlu doğdu. Komşumuzun oğlu askerliğini yaptı, evlendi ve çocuğu oldu. Benim oğlum Muhammed ise hala ceza evinde suçsuz ve hukuksuz bir şekilde tutuluyor.” ifadelerini kullandı.
Bir guruba yönelik çıkartılan yasa hukuksuzluktur
1995 yılında ağabeyleri Adnan ve Kaan Aktaş’ın düzenlenen bir baskın sonucu camide gözaltına alındıklarını söyleyen Ömer Aktaş, yaklaşık 30 gün boyunca gözaltına tutulduklarını ve çok ağır işkencelerden geçirildiklerini söyledi.
Mahkemelerinin 10 yıl sürdüğünü ve 11. yılda müebbet hapis cezasına çarptırıldıklarını anlatan Ömer Aktaş, ağabeylerinin sırf dindar olduğu için yaklaşık 20 yıldır cezaevinde tutulduğunu söyledi.
“Eğer bir yasa çıkartılacaksa herkese için çıkartılmalı” diyen Aktaş, “Sadece bir gruba yönelik çıkartılan yasa adaletten yoksundur. Hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku olur. Bu adaletsizliğin giderilmesi için çıkartılan yasalar kapsayıcı olmalı. Son çıkan yasaya bakıldığında söz konusu yasanın sadece Ergenekoncu ve Balyozcular için çıkartıldığını görüyoruz. Bu da bizi gerçekten üzüyor. Hükümet üç maymunu oynuyor” şeklinde konuştu.