Yıl 1980’lerin başları… Silvan’ın küçük ve şirin bir köyü Susa… Tüm bölgede yükselen İslami seda Susa’nın göklerini de sarmıştı. Bölgenin her tarafında muvahhidler yeni türemiş mürted örgüte rağmen canla başla çalışıyor, Hakk’ın sesini yükseltmek için gecelerini gündüzlerine katıyorlardı.

Susa’da da Salim adında yiğit mi yiğit bir genç vardı. Silvan’da yeni yeni filizlenen İslami Cemaat ile tanışan Salim kısa sürede kendini geliştirmişti. Salim, aldığı bu İslami uyanışı köyüne de götürmeye karar vermiş ve hemen İslami davetine başlamıştı. Köyün gençleriy­le ilgilenmeye koyulan Salim, akrabaları başta olmak üzere kısa sürede gençlerin çoğunu İslami davaya ka­zandırmıştı. Bunda gençlerin ona olan sevgi ve bağlılığı çok etkili olmuştu. Zira Salim’in o yumuşak ve şefkatli ahlakı herkese kendisini sevdirmiş, adeta köylülerin göz bebeği olmuştu.

Salim, askerlik ve iş için birçok şehir gezmişti. Gittiği her yerde İslami davetini sürdürüyordu. Doğulu Batılı birçok kişinin hidayetine vesile olmuştu. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden birçok İslami şahsiyet ile görüşü­yor, onlara cemaati anlatıyordu. Henüz yeni gerçekleş­miş İran İslam devrimi dolayısıyla İran konsolosluğuna kardeşlik ziyaretleri de yapıyordu. Sonraları, Salim’in şehadetinden sonra konsolosluk, mensubu bulunduğu İslami Cemaate ve ailesine taziyelerini sunacaktı.

Susa artık İslami Cemaatin bölge merkezlerinden ol­muştu. İslami Cemaat’in öncüleri ve seydaları Susa’yı ziyaret ediyor, sohbetler ediyorlardı. Bölge iyice ısınmış, gerginlikler ve çatışmalar tüm bölgeyi sarmıştı. İslam düşmanları yine kinlerini kusmuş ve Silvan’a da şehadet ulağı ulaşmıştı. Bir Kadir gecesinde Salim’in can dostu, güzel müslüman Hacı, Kadir gecesinde şehit edildi. Hacı’nın şehadetiyle Salim adeta yıkılmıştı.

 

Beni neden bıraktın diyordu… Salim de iki gün sonra caniler tarafından Ramazan arefesinde vahşice şehit edilmişti. Değerli bir rehberin deyişiyle, “Silvan’da ce­maat fertlerinin en değerli yiğitlerinden iki yiğitti Hacı ile Salim.” İkisinin şehadeti tüm Silvan’ı ve Susa’yı hüz­ne boğacaktı. Özellikle Salim’in kendilerinin hidayetine vesile olması nedeniyle Susalı Müslümanların adeta dizleri kırılacaktı…

Susa’da bir Hüseyin vardı… Bir yiğit, bir aslan… Hüse­yin, Salim’in biricik dostuydu. Salim’in şehadetiyle en çok yıkılan Hüseyin olmuştu. Çünkü hidayetine o ve­sile olmuştu. Kötülüğün içindeyken Salim’in onu çekip alışını düşünüyor, bundan sonra yaşamaya bir anlam vermiyordu. Artık Hüseyin şehadet aşkıyla yanıp tutu­şuyor, bir an önce Salim’e kavuşmak istiyordu… Salim’in mezarı Susa’ya defnedilmiş, köylüler gidip gelip meza­rını ziyaret ediyorlardı. Özellikle Hüseyin ve köyün gençleri Salim’in mezarını boş bırakmıyor, onlar da bir an önce şehit olup Salim’in hizasında defnedilmeyi bek­liyorlardı. Susa mezarlığı artık şehitlik olmuştu. Zaten Susa mezarlığı, Dava Rehberi tarafından, henüz Salim şehit olduğunda şehitlik yapılmaya karar verilmişti…

Ve Cami Katliamı… Ve Cami Yarenleri… Ve 26 Hazi­ran… Hüseyin ve arkadaşları bir bir toprağa düşmüştü. Kürdistan hainleri Allah’ın evini basmış, Müslümanları katletmişlerdi… Cami Yarenleri’nin kanları akıtılmıştı. Bir Kerbela daha yaşanmıştı… Bir kıyam daha ve mükâfat… Yani şehadet, yani cennet… Kendileri zaten yaşayan şehitlerden olan on değerli müslüman, Maşuk’larına uçmuşlardı. Böylece Susa şehitliğine on mü’min daha katılmıştı. Şehit olup Salim’in yanına defnedilmeyi ar­zulayan bu yarenlerin istekleri kabul olmuştu…

Cami yarenlerinin şehadetiyle bütün bölgeye bir bereket gelmişti. Yaptıkları planların aksine İslam düş­manlarının bütün güçleri günden güne eriyordu. Dağ­lara, ovalara, köylere bereket gelmişti. Mürtedler artık rahat yüzü göremiyorlardı…

Tabi şehadet kervanı durmadı ve yol almaya devam etti. Susa gülistanına şehitler gelmeye devam ediyor­du. Şehadet mükâfattı ve sanki şehadet, çok sevmişti Susa’yı… Susa artık şehitlikti, şehitlerin diyarı olmuştu… Müslümanlar ise akın akın şehitliği ziyarete geliyorlardı. Ramazan ve Kurban bayramlarında on binlerce Müslü­man şehitleri ziyaret ediyordu… Bu şekilde ziyaretler de şehitler de Susa gülistanına gelmeye devam ediyordu…

26 Haziran 1996’da Devlet, daha önce Susa’dan kaç­mış pkk taraftarlarını ellerine silah verip köye korucu olarak getirdi. Neden 26 Haziran? 26 Haziran 1992 Susa katliamında parmağı olan pkk’liler, yine bir 26 Haziran’da korucu olarak köye getirilerek bir mesaj ve­rilmeye çalışılıyordu… Artık köyde huzurlar kaçmıştı. Korucular, arkalarında Devlet, ellerinde silah ile terör estiriyorlardı…

Yıl 1997… Yüzlerce asker, korucular eşliğinde Susa’ya girdi. Bu defa Susa’lıları köyden çıkarmak için gelmiş­lerdi. Yüzyıllardır bu köyde yaşayan Müslümanları aya­küstü bir kararla köyden çıkarmak… Onlar için bunun ne önemi vardı ki? Önemli olan, Müslümanlara hayat veren bu köyü boşaltmak ve şehitliği yıkmaktı. Çünkü Susa bütün mü’minlerin aşk pınarıydı. Artık buna bir son vermeyi düşündüler. Ebedi olarak bu şehitlerin haykırışını kesmeyi planladılar. Köylüleri zorla çıkar­dılar ve mallarını talan ettiler. Köylüler saatlerce diren­mişlerdi ancak, yanlarına köyden çıkarken giyecek bir şeyler almaktan başka ellerinden bir şey gelmemişti. İşte zulmün köy boşaltma politikası buydu, onlar için bu kadar basitti.

Zalimler, mü’minlerin evlerini, camiyi ve Şehitliği de yıktılar. Kepçeler ile köye girmişlerdi… Yıl 1998… Şe­hitlik köyde yalnız kalmış, mahzun ve yetimdi sanki. O sene ziyarete gelen Müslümanlar, köye sokulmamış, hatta çatışma çıkmıştı. Zaten köylülerin defalarca köye dönmek için teşebbüsleri de boşa çıkmıştı. Onlar da muhacir olmuş, bu diyarlardan hicret etmişlerdi. Susa ve Şehitlik artık mahzun ve mazlum kalmıştı. İslam düş­manları artık Susa’nın ve Müslümanların sesinin sonsu­za dek kesildiğini zannediyorlardı. Kendilerine göre bir büyük beladan kurtulmuşlardı…

Ve yıl 2012… İşte Susa, işte şehitlik… Yine mü’minler, yine Allah erleri… Yerle bir edilen Şehitlik, tekrar eski heybetiyle ayağa kalkmış bugün… 33 yaren, 33 şehit keyifli ve şendirler bugün. Yine tarihi yazıyorlar, yine tarihe haykırıyorlardı. 14 yıl aradan sonra binlerce Müslüman şehitlerini ziyarete gelmiş, şehitlerimizi asla unutmadık ve unutmayacağız diyorlardı. Ziyarette, tek­birler çekiliyor, Müslümanlar şehitlerine olan ahdlerini yeniliyorlardı…

26 Haziran’da Susa’da buluşmak üzere… Ahdimize sa­dık kalmak ve daha güzel günlerde buluşmak dileğiyle…

Allah’a emanet olun…

Bilal Fidancı-söz&kalem dergisi yaz özel sayısı