Münir Aydın / doğruhaber / haber-yorum

Globalleşen dünyada her şey değiştiği gibi gelişmişlik kriterleri de değişmektedir. Ülkeler gelişmişlik sıralamasına alınınca ilk kriter olarak kişi başına düşen milli gelir önümüze gelir. Ahlaki gelişmişlik yerini maddi gelişmişliğe terk etmiş vaziyettedir.

Gelişmişlik/üstünlük kriterlerini genellikle maddiyat öncelemektedir. Hal böyle olunca da olaylara ve hadiselere bakış açısı ikiye ayrılmaktadır. Maddeye maddi bakış, manevi bakış…

Dünya üzerindeki bütün sistemlerinin temelini ekonomi oluştururken İslam bunlardan ayrılarak maddeye de manevi bir nazarla bakmaktadır.

Müminin maddeye bakış açısı “Kur’an’ın gölgesinde sünnet penceresi” ile olduğundan diğer inançlardan da otomatikman ayrılmaktadır.

Örneğin Mümine göre zekât malı artırırken kâfire göre zekât malı azaltmaktadır. Mü’mine göre faiz malı eriten bir olgu iken kâfire göre malı artırmaktadır.

Birbirine tezat iki durum kıyaslandığında bakış açısının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Devletler ve hükümetler genellikle ülkelerinin gelişmişliğini ön plana süreceği zamanlarda ilk başta ekonomiden dem vururlar. Ekonomik olarak dünya sıralamasında üst sıralarda yer almak için her türlü çaba, gayret ve politikaları meşru görürler. Zira devletler ve hükümetler zahire oynayan birer sinema aktörüdürler.

Devletlerin ve hükümetlerin ekonomik çalışmaları bir süre sonra onların bakış açılarının tamamen maddeye endeksli olmasını sağlamaktadır.

Türkiye’de son on yılda ekonomik gelişmelerin ne seviyeye vardığına hepimiz aynelyakin şahit olmaktayız. Bununla beraber ahlaki yozlaşmanın ulaştığı seviyelere de şahitlik etmekteyiz.

Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir seviyesinin 2002’den çok farklı seviyelerde olduğu bir gerçektir. Bununla beraber ahlaki yozlaşmanın da 2002 yılından kat be kat daha fazla seviyelerde olduğunu görmekteyiz. Globalleşen kölelik sistemi ile insanlar gelişmişlik adına her türlü ahlaki yozlaşmaya maruz kalmaktadırlar.

Gençlerin etrafını saran mal, makam ve şehvet arzusunun temelini ekonomik gelişmişlik adına verilen tavizler sarmaktadır.

Gelişmişlik adına üretilen birçok proje bize makul gelebilir. Ama işin iç boyutu derinlemesine analiz edildiğinde aslında bu projelerin maddi gelişmişlikle beraber manevi tahribatlara yol açtığı gözlenmektedir.

Örneğin “Fatih projesi” kapsamında öğrencilere dağıtılan/dağıtılacak tabletleri değerlendirelim.

İlk başlarda Fatih projesi herkesin takdirini kazanmıştı. Öğrenciler artık defter, kitap, çanta taşımak zorunda kalmayacak, dersler için lazım olan her türlü envanteri tabletine yükleyecek ve büyük yükten kurtulacaktı. Herkesin beğenisini kazanan bu projeye Fatih/Fetheden adı verildi.

Evet, “Fatih Projesi” ile bir şeyler fethedildi. Ama fethedilen bu şeyler gençlerimizin pak ve temiz beyinleri oldu. Her türlü envanterin rahatlıkla yüklenebildiği bu tabletler gençlerimizin beyinlerini yıkamaya başladı bile…

İçerisine her türlü videonun, derginin ve pdf formatındaki birçok şeyin rahatlıkla yüklenebildiği tabletler amacının dışındaki her şey için kullanılmaya müsait bir haldedir.

Gelişmişlik adına hayata konulan bu proje gelecekte birçok sorunu beraberinde getirecektir.

Bu ve buna benzer birçok proje aslında Müslüman gençliği hedef tahtasına oturtan Batı (I) ı düşünürler tarafından üretilmiş projelerdir. Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın hükümetin iktidarından bu yana birçok maddi gelişmeye imza attığını bunun yanında manevi olarak büyük bir düşüş yaşandığını itiraf etmesi söylediklerimizin tamamını doğrulamaktadır.

Maddi gelişme ile beraber manevi gelişmeyi sağlayamayan mevcut hükümet, toplumun cebini doldururken kalbinde yer etmiş her türlü maneviyatı tahrip etmek için birçok ahlaki yozlaşmaya imza atmıştır.

Gençlerimizi devletlerin ve hükümetlerin insafına bırakmadan onların her türlü manevi gelişimine katkıda bulunmak için yaz ayı ile beraber gelen mübarek Ramazan ayını fırsat bilip gençlerimizi manevi yönden geliştirmeye çalışmalıyız.

Bu çerçevede gençlerimizi Camilere, derneklere ve medreselere yönlendirerek sekiz aylık tahribatı yeniden onarmaya çalışmalıyız.

Dua ile…