Sünnet” kelimesi yol ve gidişatın hem iyisini hem de kötüsünü anlatmasına rağmen semantik yapı zamanla değişerek sadece yolun iyisi için kullanılmıştır.

Istılahi manada ise Allah Rasülü’nün söz, fiil ve takriri onaylarını içeren hatt-ı hayatını ifade eder.

Onun sünnetinin takip zorunluluğu hem vahiy hem de akıl cihetiyle ve sadece inananlara değil tüm insanlığa yüklenmiştir.

“Allah’a ve Resulüne itaat edin ki merhamet olunasınız.” (3/132)

“De ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. De ki: Allah’a ve Resulüne itaat edin eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah kafirleri sevmez.” (3/31-32)

Kur’an, Resulullah’ı “Üsvetun hasenetun / En güzel örnek” olarak sunar. (33/24) Alemlere rahmet olarak gönderilen (21/107) ve “Hayat verecek şeylere çağıran” (8/24) Resulullah’ın ahlakı da Hz. Aişe’nin tespitiyle tam bir Kur’an ahlakıdır.

Yüce Allah tam bir güven ile elçisini insanlığa takdim etmiştir. Elçisi üzerinden tüm insanlığa bir kurtuluş reçetesi ve bir insan-ı kamil portresi sunmuştur. Ancak ne yazık ki başta (ekseri) Müslümanlar olmak üzere, insanlık O’nu anlayamamıştır. Şuurlu İslami kesimlerin çabaları iki milyara yaklaşan ümmeti aydınlatmaya yetmemiştir. Resulullah’ı tanıma ve anlama düzeyi maalesef halen ilkokul kademesinde bulunmaktadır. Ümmetin kahir ekseriyeti siyer ve sünneti halen merhum Hasan Ertuşi’nin Kürtçe Mevlidi Nebisi ile Süleyman Çelebinin (1409) Türkçe “Vesiletû-n Necat” isimli eserleri derecesinde bilmektedir. Bu iki eser de kendi dönemlerine, o devrin sosyolojik yapısına hitaben yazılmış ve belki de önemli hizmetler görmüştür. Ancak iki eserde de Resulullah’ın hikmet yüklü örnekliği, davetçi yapısı, teşkilatçılığı, yeni bir sistemi inşası, askeri dehası ailedeki ve sosyal hayattaki modelliğiyle ilgili veriler bulunmamaktadır.

Gelinen noktada Rabbani bir nazarla nebevi hareket metodunu ve Kur’an ahlakını arz eden yeni mevlitlere gereksinim duyulduğunu belirtmek gerekir. Sünnetin anlaşılmasında karşılaşılan zorluklardan biri de; ümmetin muzdarip olduğu ihtilaf ve tefrika kültürünün bu branşta da kendini göstermesidir. Hicri II. asırdan beridir süregelen hadis ekolü (rivayet ekolü) ile Re’y (akıl dirayet) ekolü arasındaki tartışmalar, zorunluluk varmış gibi bloklaşmalara yol açmış ve asıl önemli nokta olan ‘örnekliğin hayata aktarımı’ konusunu ikinci planda bırakmıştır.

Müslümanlar, Allah Resulü’nün (sav) izinde yürüyerek, ayaklı birer Kur’an’a dönüşüp Kur’an merkezli bir yaşam ve idareyi inşa edeceklerine, herkes kendi hayat tarzına uygun hadis arayışına girişti ya da yorumlamayı kendine uydurdu. Asıl görev riayet iken tüm tartışma rivayetle sınırlı kaldı.

Rasulullah (sav) 23 yılda bina ettiği İslam toplumunun özgün bir yapıya sahip olmasına dikkat etmiş ve ashabın kuru taklitçi insanlar olmamalarına gayret göstermiştir. Ashabın alim kesiminin muhakkik birer uzman edasıyla Rasulullah’ın daha hayatında söz fiil ve takrirlerinin hikmetlerini, sebep ve sonuçlarıyla ele aldıkları görülmektedir. Nitekim fetvaları çatışan sahabelerin kendi argümanlarını ortaya koyarken “Allah Rasulü (sav) o sözü söylerken (ya da o fiili işlerken) ben oradaydım. Falan kabileden filan kişinin şu sorusu (veya şu sorunu) üzerine böyle buyurdu...”şeklinde delil getirdikleri görülür. Muhakkak ashabın sünnete yaklaşımda sergiledikleri metoda uydukları gözlenir.

Rasulullah’ın (sav) uygulamalarındaki hikmetini öğrenmek için ashabın direkt olarak O’na sorduğu çok sayıda vak’a vardır. Bedir Gazvesi esnasında İslam ordusunun konuşlandığı yerin değiştirilmesi, Medinelilere hurma ağaçlarının aşılanmaması yönünde verdiği tavsiyeden daha sonra “Siz dünya işlerinizi benden daha iyi bilirsiniz...” diyerek vazgeçmesi, kabir ziyaretlerini, buralardan medet umulur, düşüncesiyle yasaklanması ve bir süre sonra belli bir olgunluğa ulaşıldığını görerek bu yasağı kaldırması, Mücadele Suresi’nin inmesine sebep olan Hanne Hatun’un kendisiyle olan mücadelesi ve yüce Allah’ın hükmü, Hudeybiye Günü’nde Hz. Ömer’in –fitneye mahal vermeyen- sorgulaması ve bu anlamdaki hikmeti anlama çabası... Tebuk dönüşü öncesi Rasulullah’ın müşaveresi üzerine Hz. Ömer’in “Yüce Allah sana emrettiyse dönelim” deyince “Ey Ömer, Rabbim bana emretmiş olsa size danışmaz uygulardım…” buyurması bunun üzerine Hz. Ömer’in kendi görüşünü edeple izah etmesi... Zengin siyer tarihinde bunlar gibi onlarca hadisenin iyi tahlil edilmesi gerekmektedir.

‘’Peygamber size ne verirse onu alın sizi neyden men ederse ondan da sakının.’’ (59/57) ve “O, nefis arzusu ile (hevasından) konuşmaz” (Necm-3) gibi ayetler ile yaşanan bu vakaların analizi birlikte yapılmalıdır. Allah’u Teala kutlu elçisine insanlar üzerinde bir üstünlük ve hüküm verme yetkisini bahşetmiştir. Sünnet denilen olgu aslında yüce Allah’ın bu ümmet ve insanlık için seçtiği hayat düsturunun adıdır. “...Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim...” (5/3) ayet-i kerimesinin nüzul olduğu Veda Haccı’ndan Allah Resulü insanlara şu çağrıda bulunuyordu:

“Ey Allah’ın kulları! Hacc ibadetinizi benden öğrenin. Size iki şey bırakıyorum, Onlara sımsıkı sarılın. Onlar: Allah’ın Kitabı ve benim sünnetimdirler.”

Bu veriler ışığında Sünnet-i Seniyye’nin ehl-i tahkik nazarıyla veya İslam davasını dert edinmiş alim ve aydın vasıflarıyla mücehhez insanların anlatımıyla ele alınması, anlaşılması ve hayata aktarılması gerekir.

Yüce Allah’ın emrine kulak verenlere selam olsun:

“Şüphesiz ki Allah ve melekleri peygambere çok salavat getirirler. Ey müminler siz de O’na salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (33/56)

Faruk Kuzu - 2 Nolu F Tipi / Kandıra