MUŞ - Âlimler zekât vermekle mükellef olan mal sahiplerini uyardı. Zekâtın malı temizlemek anlamında olduğunu ifade eden Molla Abdusselam Saysal, dikkat edilmeksizin verilen zekâtın kabul olunmama tehlikesinin olduğunu söyledi.
Zekâtın ancak (fakirler, miskinler, yolda kalmışlar, zekât memurluğunu yapan kişiler, borçlular, kalpleri İslam’a ısındırılmak istenenler, hürriyetine kavuşmak isteyen köleler,) kategorisinde olan 8 kısım insana verilebileceğini kaydeden Saysal Hoca, bunun da bir otorite tarafından dağıtılmasının daha sağlıklı bir sonuç doğuracağını vurguladı.
“Çark, Kur’an-ı Kerim’in belirlemiş olduğu ölçülerde döndüğünde, ortada fakir kalmaz’’
Saysal Hoca, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Biz her ne kadar ferdi olarak bu yükümlülüğü üzerimizden kaldırmaya yönelik hassasiyet göstersek de ferdi olarak dönen bu çark, istenilen sonucu vermez. Bunun bir otorite tarafından yapılması gerekir ki, bu gün Devlet bazında böyle bir otorite yok. İslami bir otorite kurulmadan İslami olan bazı meselelerin yerine oturması da söz konusu olamaz. Bu durumda her bir yerde zekâtın fonlar atında toplanması veya bu işi yapan STK ve derneklerle işbirliği yapılıp dağıtılmasının daha sağlıklı ve yerinde bir sonuç verebileceğini düşünüyorum. Çark, Kur’an-ı Kerim’in belirlemiş olduğu ölçülerde döndüğünde, ortada bir fakir dahi kalmaz.”
“İşveren trilyonluk olurken onun yanında 30 yıl çalışan işçi ise bir baraka sahibi bile olamıyor”
Kölelerin azad edilmesi kısmını işverenlerin işçileri asgari ücretle çalıştırmasıyla kıyaslayarak, ortada bir adaletsizliğin olduğunu vurgulayan Saysal Hoca; “Normal şartlarda bir insanın aylık ücreti 2 bin 500-3 bin civarında iken, işçiler asgari ücretle çalıştırılıyorlar. İşveren trilyonluk oluyor. 30 yıl onun yanında çalışan işçi ise bir baraka sahibi bile olamıyor. Aslında bu durum kölelikle kıyaslanabilir. Zamanın modern kölelik anlayışının yer tuttuğu, İslam’ın hükmünün geçerli olmadığı, beşeri sistemlerin hüküm sürdüğü bir yerde tam olarak adil olunması da beklenilemez’’ ifadelerini kullandı.
“Mutfağının veya ailesinin zaruri ihtiyaçlarını karşılama konusunda yetersiz kalan kişi, muhtaç sayılır”
Borçlu olan insanlara zekât verilmesi kısmının insanlar tarafından yanlış algılandığını, bazen zekâtın meşru olmayan yollardan borçlananlara verildiğini ve bunun İslam’da yerinin olmadığını kaydeden Saysal Hoca; “Kişi kumarda borçlanıyor, zekât alıyor. Veya Allah’ın yasaklamış olduğu bir durumdan dolayı darlığa düştüğü zaman zekâta yöneliyor. Buna dikkat etmek gerek. İnsanlar bu asırda daha çok zengin olma ihtirasından dolayı borçlanıyor. İhtiyacının fazlasını kazanmak için borçlanıyor. Kur’an-ı Kerim’deki borçludan maksat, kişi eğer mutfağının veya ailesinin zaruri ihtiyaçlarını karşılama konusunda yetersiz kalırsa, muhtaç sayılıyor ve İslam da buna el uzatılmasını emrediyor. Tabi sıkıntıya giren bir insanı sıkıntısından kurtarmak lazım fakat bu konuda seçici olmak gerekiyor.” şeklinde konuştu.
“Bir kişi, Allah yolunda İslam’ın hâkimiyeti için mücadele ediyorsa bu insan cihat ediyor demektir”
Allah yolunda cihat edenlere verilmesi gereken zekâta da açıklık getiren Soysal Hoca; “İslam’da cihat derken bu cihat sadece silahlı mücadele olarak yorumlanmamalıdır. Cihat kelimesi ‘Cehd’ den, çaba sarf etmekten gelir. Eğer bir insan Allah yolunda, İslam’ın hâkimiyeti için mücadele ediyorsa bu insan cihat ediyor demektir. Bu cihat dil ile olabilir. Mal ile olabilir. Allah dinine hizmet etmek amaçlı ilim tahsili olabilir. Her hangi bir alanda İslam’a hizmet etmekle olur. Yeter ki uğraşlar Allah yolunda olsun.” ifadelerini kullandı.
“İslam, insanların izzeti nefsini rencide etmeyi yasaklamıştır”
Zekât vermekle mükellef olanların dikkat etmeleri gereken hususlara da değinen Saysal Hoca, zekât verilecek kişinin teşhisinin iyi yapılması, zekât verilirken insanların rencide edilmemesi gerektiğinin altını çizdi.
“Bazen insanlar zekâtlarını aleni bir şekilde, karşıdaki insana minnet ve rencide edercesine veriyorlar.”diyen Saysal Hoca, sözlerini şöyle sürdürdü: “İslam insanların izzeti nefsini rencide edecek şekilde muamele yapılmasını kesinlikle yasaklamıştır. Bir Müslüman’ın nasıl ki namaz kılma, gücü yettiğinde oruç tutma, yeterli malı olması halinde haccetme zorunluluğu varsa, zekâtını da verme zorunluluğu vardır. Bunu yaparken de karşıdaki insanı kırmadan rencide etmeden, hatta gerekirse kimsenin görmediği bir zamanda götürüp vermesi ve o fakire malının temizliğine vesile olduğu için teşekkür etmesi gerek. Eğer o fakir olmazsa İslam’a göre o zekât, malının içerisinde kaldıkça o mal kirli sayılır.” dedi.
“Zekat ibadeti hakkıyla eda edilmediği takdirde toplumdaki denge bozulur’’
Zekâtın toplumda, fertler arsında dengeyi sağlayan çok önemli bir unsur olduğunu da sözlerine ekleyen Saysal Hoca; “Toplum, âlimler, zenginler ve fakirler olmak üzere 3 kısma ayrılır. Âlimler olmazsa toplum fesada gider. Çünkü toplum kendi başına helal ve haramı birbirinden ayırt edemez. Eğer zengin olmazsa fakir helak olur, fakirin duası olmazsa bu kez zengin helak olur. Bu açıdan baktığımız zaman Allahın insanlar arasındaki dengeyi nasıl sağladığını da açık bir şekilde görüyoruz. Allah (cc) birini fakirlikle imtihan ederken, bir diğerini ise zenginlikle imtihan ediyor. Dolayısıyla İslam’daki bu farziyet hakkıyla eda edilmediğinde toplumdaki denge bozulur, zekât, sahibinin yüzüne geri fırlatılır ve o sorumluluk boynunda kalır. Bu nedenle zekât verecek olan Müslümanların çok dikkat etmeleri gerekir. diye konuştu. (M. Şirin Çağlayan-İLKHA