DOĞRUHABER / HABER MERKEZİ
Şeyh Said ve dava arkadaşlarından sonra Kürdistan’daki şehadet mektebi uzun bir tatil dönemine girmişti. Ta ki Marksist ve Leninist ideolojiye sahip örgütün Müslüman Kürt halkını yabancı ideolojilere peşkeş çekmeye çalışmasına kadar. 1990’lı yıllara doğru yeterince eziyet görmüş bu halkı ikinci bir kötü sürpriz daha bekliyordu. Eline silah alıp tarihin en korkunç diktatörü Stalin’i örnek alan bir örgüt musallat oluyordu bu mazlum Kürt halkının başına. Baskıyla halkı hizaya getirme mantığıyla tarihte benzeri görülmemiş cinayetlere, katliamlara başladı.
TEPEKÖY MAYIN TARLASINA DÖNDÜ
İdil’de, Tepeköy’de 1992’nin kışı sert ve uzun geçmişti. Bahar utana sıkıla şehadetten mahrum olmanın ezikliğini yaşıyordu. Artık yaza girilmişti, Tepeköy’de yazlar sıcak ve kuraktı, ama 1992’nin yaz mevsimi bir başka sıcaktı. Çünkü Tepeköy’ün dış dünyayla artık irtibatı kesilmişti. Çetin bir ambargo vardı. Birçok evde ekmek bile kalmamıştı. Evler buğdaylarını eski yöntemlerle, Kürtçede “destar” dediğimiz üst üste konulan iki taşla öğütüyordu. Çünkü değirmenlerin bu köyün buğdaylarını öğütmesi yasaktı. Hastalar doktora götürülemiyordu. Çok zor şartlarda hayatta kalmanın çetin mücadelesi veriliyordu. Köyün dört bir yanı neredeyse mayın tarlasına dönmüştü.
Artık Tepeköy’de insanlarla birlikte otlaklara götürülen hayvanların bile can güvenliği yoktu. Hayvanlar mayına basarak telef oluyordu. Bunlar barbarlığın bile sınırlarını zorluyordu. Köye 1 km uzaklıktaki köy mezarlığında bir cuma akşamı ölülerinin ruhlarına Fatiha okumaya giden köylüler, mezarların yanı başında bulunan, üzerlerine oturup Yasin okumak için konulan taşların altına tuzaklanmış tamı tamına 17 tane mayın çıkardılar.
NAZENİN VÜCUTLAR PARAMPARÇA
1992’nin Haziranıydı ve takvim yaprakları 26’yı gösteriyordu. Bir cuma günüydü. Tarlalarında biçtikleri buğdaylarını traktör römorkuna yükleyip eve erken dönmenin ve camiye erken gitmenin telaşındaydı Abdülkerim, İbrahim, Hediye, Menice ve diğer Müslümanlar. Ama cami düşmanları onların bir daha camiye gitmemeleri için dönüş yollarına ölüm yüklü bir mayın döşemişti. Saat 11.30’da traktörün o mayına basması sonucu Müslüman olmaktan başka hiçbir günahı olmayan bu dört mustaz’af insanın nazenin vücudu adeta parçalara ayrıldı.
ZULMÜN ŞAHİDİ OLDULAR
Şehit Abdülkerim Özel 34, Şehit İbrahim Kartal 28, Şehit Hediye Baştuğ 35 ve Şehit Menice Kartal henüz 16 yaşındaydılar. Parçalanan bedenleriyle o günkü zulmün şahitleri olarak Allah’ın huzuruna çıktılar. Şehit Hediye Baştuğ’un yakınlarından aldığımız bilgilere göre, iftar açacak ekmeği dahi olmadığı halde oruç tutardı. Evlerini koruyan fertlere kendi evlatları gibi bakardı. Şehit Muhammed Said’in fotoğrafına bakıp hep şahadeti dilerdi. O gün kızı Cizre’den kendisini ziyarete gelecekti. Onu karşılamaya çıkmış ve dönüş yolunda köylülerin traktörüne binmişlerdi. İşte bu şekilde birlikte varırlar mayının üzerine. Şehadeti bu şekilde olmuştu.
VE KATLİMALAR… KATLİAMLAR….
1992’nin 26 Haziran’ı Kürdistan’daki İslami cemaatin “Yevmürreci”si, Kerbela’sıdır. Çünkü o günün gecesinde Şehit Abdülkerim’in dava arkadaşları da katledilecekti Susa camisinde. Artık Kürdistan’da saflar belliydi. Bir tarafta camide ibadet edenler, öbür tarafta camide cami yarenlerini katledenler. 1992’nin 26 Haziran’ı, Kürdistan’daki mazlum Müslümanların matem günüydü. Bu kadar şehide rağmen bu mazlumların çığlıklarını kimse duymuyordu. Kürdistan’daki Müslümanlar kendi dindaşlarınca Uhdud sahiplerinin insafına terk edilmişlerdi. Türkiye’deki onlarca İslami cemaatin varlığına rağmen Doğu’da Kürt kardeşleri cami yolunda, cami içinde, Kadir Gecesi’nde, Kur’an okurken şehit ediliyordu ve kimse bakıp “Ne oluyor?” diye sormuyordu.