Hasan Yılmaz / Doğruhaber / Rehberlik
Öncelikle; gazetedeki yazarlarımızın geçen hafta eğitime geniş yer vererek eğitim noktasında açıklayıcı, aydınlatıcı, bilgi vermelerini önemseyen öğrenci kitlesi adına bütün yazarlarımıza teşekkür ediyorum.
Sınav haftası olduğundan sınavın mahiyetini daha iyi kavramak için geçici, ütopik, karşılık bulmayan sorulardan ziyade ihtiyaçlara binaen sorulan soruları merkeze aldık. Uzun vadedeki çözümleri tavsiye ederek doğruluk ve gerçeklik ilkesinden hareketle gazetemiz gibi doğru olmayı erdemli bildik.
Sınavla ilgili birinci haftayı geride bırakırken, sınava giren öğrencilerimizin hal ve hatırlarını sorduk. Satır aralarında sınavın zorluk düzeyini sormadan geçemedik. Görüştüğümüz kadarıyla öğrencilerin ortak düşüncelerini şöyle sıralayabiliriz: ‘’ Sınav psikolojinin farklı olduğunu, bu psikolojinin sınava etkisinin küçümsenemeyecek kadar önemli olduğu dile getirildi. Sınav anındaki İyi bir başlangıcın sınav süresini etkileyerek olumlu dönütlere neden olacağını yaşayarak öğrendikleri beyan edildi.’’
Testlerin zorluk derecesi sorulduğunda matematik ve felsefe grubu testinin uğraştırıcı olduğu, matematik testinden boş bırakılan soruların fazla olmasının kendilerini endişelendirdiklerini bu bağlamda: İstediğimiz yer gelir mi? Puanlar düşer mi? Standart sapmanın etkisi var mı? gibi sorular soruldu.
Evrendeki örnekleme baktığımızda genel puan tablosunun aşağı yukarı konuşmalarımız çerçevesinde şekilleneceğini düşünüyorum. Puanlama yapılırken verilen cevaplara bakılarak testlerin standart sapmalarının belirleneceği, standartlar üzerinde başarılı olanlara ise daha fazla puan verileceği unutulmamalıdır! Örneğin sınava giren öğrencilerin matematik net ortalaması 10 ise matematikten 11 net yapanın ciddi avantajı olacaktır. Bu durum öğrenciler tarafından pek bilinmemektedir. Genelde öğrenciler arasında şu diyalog geçer: ‘’İkimizin netleri birbirine yakın olmalarına rağmen puanlarımız arasındaki farkın nedeni nedir?’’ diye sorulur. Aslında bu farkın standart sapmadan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Yapılan net sayıları ortalama üstüne çıktıkça puanlarımız da standart sapmadan o kadar etkilenecektir.
Puanlarımızı, geçen yıl alınan puanlar ile kıyasladığımızda bu yıl düşük puan alanların başarı sıralamasının geçen yıla göre daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Üniversite kontenjanlarındaki ciddi artışı da eklersek bölüm yerleşmelerinde avantajımız artacaktır. Diğer avantaj ise üniversiteye giriş sınavlarında istediği puanı alamayanların, eylül ayında Kamu Personeli Seçme Sınavı’na girerek kısa yoldan memur olabilme düşüncesidir. Sürekli bir yerlere gelebilme düşüncesi, sosyolojik bir sorun haline gelmiştir.
Nasıl?
Üniversiteyi kazanabilecek miyim? Kazanırsam bitirebilecek miyim? Bitirirsem atanabilecek miyim? Atandıktan sonra askerliği ne yapacağım? Evim arabam olacak mı? Evlenmek için uygun eş bulabilecek miyim?
Sosyolojik olan bu sorunları teolojik yaklaşımlarla çözebiliriz. İnancımız endişelerimizin yersiz olduğunu şöyle izah eder: “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir.” Bu iki anlayışı sosyal yaşam içinde çocuklar üzerinden örnekleyelim:
Biri tatilini en güzel yerde yaparken diğeri ise ‘’Boyayım abe’’ demeye mecbur bırakıldı. Kemer yerine ip bağlayarak, gömleğini sarkıtarak garipliğini sezdirmemeye çalıştı. Bu iki davranıştan sizce hangisi daha kutsal? Allah elbiselerden takva elbisesine bakar. Dünyevi işlerimizin dışında takva elbisemizi Allah’ın kelamını öğrenerek güzelleştirebiliriz. Bir gün paranın satın alamayacağı bu elbiseyi giydiğimizde imrenme garantisi verileceğini unutmayalım.
Selam ve dua ile…