Abdulhakim Sonkaya / Doğruhaber

Dicle ile Fırat aynı havzadan beslenen iki nehirdir. Kaynağı anadoluda olan bu iki nehir önce ayrılır, uzun bir yol aldıktan sonra tekrar Irak’ta birleşirler. İsimlerinin kökleri farklı dillere dayanabilir ama Arapça manalarıyla Dicle ve Fırat farklı anlam ve karakterler taşır.

Sözlük olarak Fırat, tamamen olumlu ve hoş bir mana ifade eder. Buna mukabil Dicle’nin bütün anlamları olumsuz ve iticidir. Buna göre Fırat; tatlı ve lezzetli su, sükunet, refah, bolluk ve bereket manasındadır. Allah(c.c) şöyle buyurur; “Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı-fırat sular içirdik…”(Murselat:27) buyurur.
Öte yandan sözlük olarak tamamen olumsuz bir mana ifade eden Dicle; Taşkınlık, çekişme, yeri ve hakikati örtme gibi manalara gelir.

Mezopotamya’da olan bu iki nehrin isimlerinin tamamen iki zıt anlama sahip olması tesadüf değildir. Buna zıtlıkların imtizacı denebilir. Ya da bu, bir denge olayı olarak nitelendirilebilir.
Fırat ve Dicle iki farklı karakteri temsil eder. İkisi aynı havzadan çıkar ve sonunda birleşir. Bu, insanın ve de toplumun tabiatına dair latif bir mesaj verir. Buna göre eğer Dicle’nin mücadeleciliği, taşkınlığı ve düzensizliği, Fırat’ın düzenli rejimi ve tatlılığıyla dengelenmezse ortaya asilik ve katılık çıkar.

Dicle ve deccal aynı köktendir. Dicle’ye bu isim taşarak yeri örttüğü; Deccale de hakikati gizleyerek kendisine sahte vasıflar verdiği için bu isim verilmiştir. Deccal, güçlüdür. Heybetlidir. Zorludur fakat bütün bu vasıfları hakiki değildir. Çünkü Deccal Fırat’tan mahrumdur. Yani tatlı yönü, güzel yönü yoktur. Sadece korkutur ve kandırır. Oysa insanın tabiatı zıtların dengelenmesi üzere şekillenmiştir. Eğer insan Fırat ile Dicle’nin toplamı olursa medeniyet inşa eder.


Peygamber (sav); “Kıyametin bir alameti olarak Fırat, altın bir dağın içinde sıkışacak ve orda insanlar büyük bir savaşa tutuşacak…” buyurmuştur. Fırat’ın sıkışması, insanların tabiatının Dicle’den ibaret kalması anlamına gelir. Yani Fırat’ın altın bir dağ içinde sıkışması demek, Allah bilir ya adaletin ve vicdanın insanların hırsı ve dünya sevgileri içinde kaybolması demektir. Buna göre Fırat sıkıştığında insanların gözü dönecek. Geriye sadece Dicle kalacak. Taşkınlık, gözü kararmışlık kalacak. Deccal kalacak. İlginçtir, Deccalın bir anlamı “tenekeyi altın suyuna batırarak bunu altın gösteren” manasındadır. Demek ki, Fırat’ın altın bir dağın içinde sıkışması, insanların sahtekarlığın ve deccal’ın vasıflarının içinde sıkışmasıdır. Yani Fırat sıkıştığında geriye insanların taşkınlığı nefreti ve deccallığı kalır. Buradan anlaşılıyor ki insanların akıllanıp kıyam etmeleri, ayağa kalkmaları ancak bu durumdan sonra olacaktır. Kıyamet, insanların gafletten uyanarak ayağa kalkmaları, hakikati görmeleridir. İlla bunu kainatın kıyameti diye anlamak gerekmez. Kıyameti, kıyam ve gafletten uyanmak olarak da anlamak mümkündür.

Hz. Ömer(r.a); “Dicle kıyısında kurt bir koyunu kapacak olursa bundan ben sorumluyum” buyurmuştur. İlginçtir, Hz. Ömer(r.a) burada Fırat’ı değil, Dicle’yi zikretmiştir. Bu da Dicle’nin tabiatına yönelik ince bir mesajdır. Demek ki taşkınlık ve zulüm insanın Dicle’den ibaret kalmasıyla zirve yapar. Kurt, koyunu Fırat’ın kenarında değil, Dicle’nin kenarında kapar. Çünkü Fırat’ın tabiatı buna izin vermez. Ama Dicle’nin tabiatı buna izin verir.

Bugün coğrafyamızda cereyan eden olayların sebebi, insanların Dicle’den ibaret kalmasıdır. Fırat sıkışırsa insanlar birbirini kıyımdan geçirir. Şu anda Dicle’yi Fırat’la dengeleyecek bir harekete ihtiyaç vardır. Fırat’ı altın dağdan kurtaracak böylece yeniden akmasını sağlayacak bir harekete ihtiyaç vardır. Dicle’nin kenarında koyunun güven içinde otlayacağı bir harekete ihtiyaç vardır.