Bir yönetmelik çıkarılarak başlatılan bu uygulamaya karşı gelenlerin kimi para cezasına çarptırıldı, kimi ise ağır ceza mahkemesinde yargılandı! Arapça tekbir alana bile ceza verildi.

Ali Dikici`nin ulaştığı Emniyet Genel Müdürlüğü arşivindeki belgeler o yıllarda yaşananları gözler önüne seriyor.

"Tanrı uludur, tanrı uludur"

1932`den 1950`ye kadar Türkiye`deki camilerin minarelerinde namaz çağrısı Türkçe yapıldı. Arapça ezanın yasaklanması, Cumhuriyet`in ilk yıllarında din ve devlet işlerinin ayrılması yolunda atılan `dinde reform` arasında sayılabilecek adımlardan biriydi. Türkçe ezan uygulaması sırasında yaşanan tartışma ve sıkıntılar, yasağın kalkmasıyla da sona ermedi, gündemde kalmaya devam etti. Konu siyasetçilere münakaşa ve propaganda malzemesi oldu.

Kısacası; ara dönemler ve askeri darbe dönemlerinde bolca kullanılan bir `cephane malzemesi` işlevi gören bu yasağın kaldırılmasının artçı sarsıntıları günümüzde hala var olmaya devam ediyor. Günümüzde hala devam ediyorsa acaba o yıllarda neler yaşandı? Toplum ne reaksiyon göstermişti, yasağa karşı çıkanlar nasıl cezalandırılmıştı? Ali Dikici, Emniyet Genel Müdürlüğü`nün arşivindeki resmi belgeler ve basında yer alan haberler ışığında bu soruların yanıtını veriyor.

Kitlesel ilk tepki Bursa`dan

Türkçe ezan ilk kez 1932 yılının şubat ayında okundu. Mesele, 18 Temmuz 1932`de resmiyet kazandı. Diyanet İşleri Başkanlığı`nın, fetva mahiyetindeki 636 sayılı genelgesiyle ezan ve kametin Arapça okunması yasaklandı. Yasaklar çok sıkı bir şekilde denetlendi ve Arapça okumakta ısrar edenler hakkında soruşturma açıldı.

Türkçe ezan-kamet uygulaması, ülke çapında hoşnutsuzlukla karşılandı. Dikici bu tepkinin kaynağına ilişkin şu tespitlerde bulunuyor: `Tepki ve direnç Arapçanın Hz. Peygamber`in (sav) ve Kur`an`ın dili olmasından, dolayısıyla ibadet dilinin de Arapça olması gerektiğine inanılmasından kaynaklanmaktaydı. Bu nedenle uygulama, halkın devrimlere ve devrim yasalarına karşı fiilî tavır gösterdiği hususlardan biri oldu.`

Ali Dikici `Yasağa karşı tepkiler daha Atatürk hayattayken başladı. Özellikle güvenlik güçlerinin kontrolünden uzakta bulunan kırsal kesimde halk, muhtelif zamanlarda bu yasağı çiğnemiş ve Arapça ezan okumakta ısrar etmişti. Propagandayı aşan ve eyleme dönüşen ilk ve tek kitlesel hareket, Bursa`da yaşandı` diyor ve şöyle devam ediyor: `Bursa hadisesi ve yaşanan diğer olaylara rağmen hükümet Türkçe ezan konusunda geri adım atmadı, hatta uygulama peyderpey yaygınlaştırıldı. Hükümet hassasiyetini artırarak kasıtlı davrananları takip etmeye ve tavizsiz olarak haklarında yasal işlem yapmaya başladı.

Bu kapsamda İzmir`in Kahramanlar Mahallesi`nde, 5 Şubat 1933`te Arapça ezan okuyan müezzin Ömer Efendi ile yine aynı camide 8 Şubat günü Arapça ezan okuduğu görülen Mustafa Avni Efendi, tutuklandı. 15 Şubat`ta Biga`da Arapça ezan okuyan müezzin Mahmut ve bir başka müezzini Arapça ezan okumaya `tahrik eden` imam Hacı Mehmet Efendi tutuklandı.`

Birer yıl ağır hapsine...

Ali Dikici`nin araştırmasına göre Emniyet Genel Müdürlüğü`nün arşiv kayıtlarında ve basın organlarında yasağı çiğneyenler hakkında yapılan işlemlerle ilgili birçok örneğe rastlamak mümkün. Dikici şu örnekleri veriyor: `Hükümet, Türkçe ezan okumayanlar hakkında takibat başlatarak ilgilileri yargıya sevk ediyordu. İzmir ve Salihli`de Türkçe ezan okumamakta direnen dört imam ve müezzin tutuklanarak mahkemeye çıkarıldı. Arapça ezan okumakta ısrar eden ve buna dair savcılığa dilekçe veren Trabzon Çarşı Meydanı ve Ortahisar camilerinin müezzinleri Hamdi, Musa ve Halil Efendi isimli üç din görevlisi tutuklandı.

Çorum`da bayram namazından sonra Arapça ezan okuyan bir vatandaş ağır ceza mahkemesinde yargılandı! Neticede beraat etti ancak yanındaki arkadaşlarının Türk Ceza Kanunu`nun 163. ve 173. maddelerine göre birer yıl müddetle ağır hapsine ve o kadar müddetle `emniyet-i umumiye` nezareti altında tutulmalarına karar verildi.`

Atatürk`ün ölümünden sonra Arapça ezan yasağıyla ilgili sorunlar artınca, 1941 yılında yasal bir düzenleme yapıldı. Arapça ezan ve kamet okumaya devam edenler `Kamu düzenini sağlamaya yönelik emirlere aykırılık` suçundan cezalandırılıyordu. 2 Haziran 1941`de, 4055 sayılı Türk Ceza Kanunu`nun bazı maddelerini değiştiren kanunla Türk Ceza Kanunu`nun 526. maddesinin ikinci fıkrasına `Arapça ezan ve kamet okuyanlar 3 aya kadar hafif hapis, 10 liradan 200 liraya kadar hafif para cezasıyla cezalandırılırlar` maddesi eklenerek yasağın cezai yaptırımı belli oldu. Buna göre görev dışı dahil herhangi bir yerde Arapça ezan okuyanlar da cezalandırılacaktı.

Ali Dikici, tüm bu yaptırımlara karşın güvenlik güçlerinin ulaşmakta zorluk çektiği yerlerde yasağın delindiğini söylüyor: `Örneğin 1945 yılında Doğu illerinde teftişte bulunan bir polis müfettişi, Bingöl`deki köylerde hala Arapça ezan okunduğunu söylemektedir. Benzer bir durum, dönemin bir tanığı tarafından `Köyde eski Türkçe [Arapça] ezan okurlardı. Böyle Allahüekber, Allahüekber... Eski Türkçe ezan okumak yasaktı o zamanlar. Ezan zamanı, jandarmalar gelirdi ki bakalım bunlar nasıl okuyorlar ezanı diye. Jandarmaları gördükleri zaman bizimkiler yeni ezanları okurlardı, `Tanrı uludur, Tanrı uludur` diye` şeklinde dile getirilmekteydi.`

Yasağın kaldırılmasının üzerinden 64 yıl geçti ama 18 yıllık süren bu uygulamanın tartışmaları hala sürdürülüyor. Dikici bu durumu şöyle yorumluyor: `Türkçe ezan uygulaması sırasında yaşanan tartışma ve sıkıntılar yasağın kalkmasıyla da sona ermedi, gündemde kalmaya devam etti. Konu siyasetçilere münakaşa ve propaganda malzemesi oldu.

Türkçe ezan taraftarları ezanın Türkçe okunmasıyla dinin elden gitmediğine, bunun bir `dil sorunu` olduğuna ve ezanın Türkçe okunmasıyla halkın ibadetlerini daha bir istekle yapacağına karşı tarafı ikna etmeye çalışırken, Türkçe ezana karşı çıkan kesim de bunun bir dil meselesi olmadığını ve doğrudan dine bir müdahale olduğunu ileri sürmektedir.`

Derin Tarih