HABER MRK - IŞİD’ın Musul’u ele geçirmesi ve ardından yaşanan gelişmeleri değerlendiren yazar İbrahim Güçlü, son gelişmelerin Irak’ın üçe bölünmesini yeniden gündeme getirdiğini ifade etti. Güçlü, yaşanan gelişmeler çerçevesinden Kürtlerin konumu ve Kürdistan'ın bağımsızlığını değerlendirdi.

IŞİD’ın Kürdistan Bölgesi’ne saldırmayacağını açıklamasının, Kürdistan Federe Devleti’nin konumunu güçlü bir düzeye taşıdığını ifade eden Güçlü, yaşananlar karşısında Kürdistan Federe Devleti'nin de yeni bir pozisyon almasının kaçınılmaz hale geldiğini belirtti.

Kürdistan Federe devletinin, Kerkük gibi federe devlet yönetimi dışında kalan önemli Kürdistan Bölgelerini güvenceye almak için harekete geçtiğini dile getiren Güçlü şu değerlendirmelerde bulundu:

"Kürdistan askeri güçleri (pêşmergeler) Kerkük başta olmak üzere bu bölgelerde güvenliği sağladılar ve özellikle de Kerkük’te, Irak merkezi federal yönetim silahlı güçlerinin terk etmesiyle doğan boşluğu haklı olarak doldurdular.

Kürdistan Federe Devlet yönetiminin Kerkük’te kontrolü askeri olarak da (çünkü idari ve siyasi olarak Kerkük Kürtlerin kontrolündeydi. Kürtler diğer etnik gruplarla birlikte Kerkük’ü yönetiyorlardı. Son seçimlerde bu durum çok net bir hale gelmişti) ele geçirmesiyle; haklı olarak Kürdistan’ın geleceği ve statüsü sorununu daha acil ve önemli bir konu haline getirdi. Bilindiği gibi, uzun zamandır. Kürdistan’ın Bağımsız Devlet olması, Arap ve Kürt Konfederal Devlet’in kuruluşu gibi çok temel konular da Kürdistan Federe Devlet Yönetiminin gündemindeydi.

Bu durumda Kürtlerin kendi kaderlerini bağımsız devlet kurma doğrultusunda tayin etmeleri hem bir hak ve hem de bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

Demokratik Kürdistan Yönetiminin faşist yapılarla birlikte olması da, insanlık ve Kürtler ve bölgedeki demokrasi açısından büyük bir kayıp olacaktır.

Kürtlerin, kendi bağımsız devletlerini ilan etmelerinin zamanıdır. Kürtler, insanlık, demokrasi için de hem gerekli ve hem de bir zorunludur.

Kürtler, Kürdistan’ın Güneyinde bu fırsatı kesinlikle kaçırmamalıdır. Bu karar, ahlaki olarak da sorgulanacak bir karar değildir. Müttefiklerini yalnız bırakma, terk etme anlamına da gelmez. Asıl olarak Kürtlerin müttefikleri, Kürtlerle birlikte olmamak için demokrasi ve hukuk dışı yolu seçmişlerdir. Bunun bedelini de kendileri ödemek zorundadırlar.

Ortadoğu’da üçüncü büyük millet olarak, devlet olma, en fazla Kürtlerin hakkıdır. Kürtler dışındaki tüm milletler, Farslar, Türkler ve Araplar devlet sahibidirler. Üstelik Türkler ve Araplar birden fazla devlete sahiptirler. Kürtler bugüne dek tarihi bir haksızlık ve dayatma, sömürge altı uygulamalarla karşı karşıyaydılar. Bu durumun değişmesinin koşulları en azından Kürdistan’ın Güney’inde olgunlaşmış durumdadır. Kürtler, Kürdistan’ın Güneyinde bu koşuları iyi değerlendirmeli, dünya da Kürtler destek olmalıdır.

Kürtler bu çabalarında demokratik değerleri, hak ve özgürlükleri terk etmemeliler. Hukuk dışı uygulamalara kaymamalılar. PKK’nın, Kürdistan’ın Güneyindeki güçlerle birlikte savaşma isteğine, olumlu bakılmamalı. Bu durum, Kürdistan’ın Güneyindeki Kürtlerin meşruiyetini sorgulatan bir durum olur."