Mehmet Özcan / Analiz

Allah’a kulluk vazifesiyle imtihan olunduğumuz şu yeryüzünde, yerine getirip getirmediğimiz sorumluluklarımızın sonuçları olarak kimi zaman acılar, kimi zaman mutluluklar yaşarız. Geldiğimiz şu günlerde İslam ümmeti olarak çok zor bir süreçten geçiyoruz. Ya Rabbim sen yardım et. İslam beldelerimizin yağmalanmış bölük pörçük hali karşısında acziyet sergileyen ümmetin durumu, ağır yaralı yaşam savaşı veren ve tedavi olması halinde iyileşmesi muhtemel bir can dostu yüzüstü bırakmaktan daha vahimdir.
İslam küfür savaşının bir neticesi olarak batılı şer güçlerin İslam dünyasına karşı yürüttüğü savaşı kendi topraklarından uzak tutma konusundaki mahareti, geçmişte İslam dünyasından çaldıkları medeniyetle oluşturdukları sahte birliklerinden kaynaklanıyor. Batı dünyasının birlikle beraber üzerinde yaşadığı coğrafyalarda işgal, kan, gözyaşından eser yokken ve insanlar savaşlardan dolayı ölmezken, beraberlikten uzak İslam dünyasının hali ise içler acısı maalesef.

An itibariyle, ölümün nefes alıp verme hızında gerçekleştiği Suriye’ye mi yanalım? Darbeyle birlikte binlerce insanın katledilerek geleceği karartılan Mısır’a mı? Her gün patlayan bombaların masum hayatları kararttığı Irak’a mı? Yoksa hala işgal altındaki Afganistan’a mı? Ya da 66 yıldır siyonist israil vahşetinin sürdüğü Filistin’imize mi ağlayalım. O kadar çok ağlatan meselemiz var ne yazık ki… Ancak İslam dünyasına oturup ağlayan değil çektiği acılarla yoğrularak çelikleşen imanlı yüreklere, birleşerek ümmetçe hareket eden muvahhit topluluklara ihtiyaç var.

ORTA AFRİKA’DA FRANSA’NIN GÖZETİMİNDE SOYKIRIM
İslam coğrafyalarında yaşayan Müslümanların, batılı şer güçler ve kuklalarından çektiği zulümlere ilişkin birkaç örnek vermek gerekirse; Orta Afrika’da Müslümanlara yaşatılan vahşet karşısında uluslararası gücü elinde bulunduran dünya devletleri hala sessiz. Geçmişte olduğu gibi Afrika ülkelerini aralarında pay ederek sömüren batılı ülkeler, Fransa’ya düşen yeraltı altın ve elmas zengini Orta Afrika’yı talan etme planları çerçevesinde ülkede yaşayan Müslüman nüfusu yurtlarından sürüp başka ülkelere göç ettiriyor. Kalanların vahşice katledildiği Orta Afrika’da bu soykırım, ülkede istilacı konumunda bulunan Fransız askerlerinin gözleri önünde cereyan ediyor. Müslümanlara uygulanan soykırım karşısında harekete geçmesi beklenen Birleşmiş Milletler ise insan hayatını ve hürriyetini hiçe sayan Batı’nın güdümünde hareket ettiği için müdahalede bulunmuyor. Sadece bu sonuca göre bile BM’nin artık ‘Barış Gücü’ işlevini kaybettiği açıktır ve lağvedilmesi gerektiği konusunda hiçbir şüphe kalmamıştır.

Türkiye’nin Çad Büyükelçisi Prof. Dr. Ahmet Kavas, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde Müslümanlara yönelik vahşeti yerinde tespitle şöyle özetliyor: “Başkent Bangui, Hıristiyan alemi için Sahraaltı Afrika’da Müslümanlarla Hıristiyanları ayıran bir hattı. Son 20 yıldır Avrupalı devletler bölgedeki İslamlaşmadan rahatsızdılar. Aslında Müslümanlar “Antibalaka” denilen haydutlara karşı koyacak güçteydiler ama Fransız Barış Gücü askerlerinin, güvenliklerini sağlayacakları vaadine güvenip silahlarını teslim ettikleri anda daha önce silahlanmış olan Antibalakaların saldırılarına uğrayarak hunharca katledildiler. Sonrasında başkent Bangui’de Müslümanların gayretleri ile açılan 400 cami ve Kur’ân kursundan birkaçı hariç tamamı yıkıldı, bir kısmı da barlara çevrildi. Yüz binlerce Müslümandan canlarını kurtarabilenler Çad, Kamerun, Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne sığındılar. Birleşmiş Milletler’in 12 bin asker gönderme kararı Eylül 2014’te gerçekleşene kadar Orta Afrika’da çok kan akacağı tahmin ediliyor.”
Çad büyükelçisi olması hasebiyle bölgede etkin bir isim olan Afrika uzmanı Prof. Kavas’ın sözleri, Orta Afrikalı Müslümanların durumunu en iyi şekilde resmediyor.

NİJERYA’NIN ZENGİN PETROL YATAKLARI BATI’NIN AYAĞINA SERİLMİŞSE GERİSİ MÜHİM DEĞİL
Diğer bir parçamız Nijerya… Nijerya’da kaçırılan 300 kız çocuğunu bahane ederek ülkeye işgal kararı alan batılı ülkelerin buradaki amacı da açık; ülkenin zengin petrol kuyularını hortumlamak!.. Amaç başından belli, işin içinde zengin petrol yatakları varsa daha fazla detay anlatmaya gerek yok. Kurt kuzuyu yemeyi aklına koymuş bir kere. Oluşan veya oluşturulan sebepler hoşumuza gitsin ya da gitmesin sonucu değiştirmiyor.

MISIR İÇİN ÇITI ÇIKMAYAN BATI UKRAYNA İÇİN YANARDÖNER OLDU
Peki ya Mısır’da gerçekleşen darbe ve katliam vahşetine ne demeli? Mesele, israili zora sokacak, Filistin’e özgürlüğün kapısını aralayacak bir yönetime darbeyse, batıdan çıt yok! Katliamlar sanki yaşanmıyor gibi. Ancak benzer senaryonun vuku bulduğu adres Ukrayna olunca Batı’nın nasıl da tutuştuğunu da görmek mümkün. Akıl var mantık var derler ya; sen gel ülke tarihinde ilk kez özgür seçimlerin yapılması sonrası oluşan meşru yönetimi devir, ardından katliamlar yap, sonra seçimlere giderek sözde cumhurbaşkanı ol! Kim kabul eder; halk değil elbette, tabii ki darbeye alkış tutan bin bir surat Batı.

BATI’NIN SURİYE’DEKİ AMACI VE ETKİNLİĞİ
Gelelim Suriye’ye… Suriye’de zalim Esad rejimine karşı muhalifleri destekleyen, muhalifler biraz güçlenince ise desteğini çeken batılı ülkelerin buradaki tavrı da ikiyüzlü; ülkede süren savaşın uzadıkça uzaması ve genişleyerek çevre İslam ülkelerini de kaosa sürüklenmesi sağlanmak isteniyor. Dikkat edilirse Batılı ülkelerin muhaliflerle yaptığı görüşmelerde ölen 160 bin insandan söz edilmiyor, sadece rejimin ne kadar süre içerisinde devrileceği müzakere ediliyor. Tabi ona göre destek veriliyor ya da çekiliyor. Yani mesele ölü sayısının yüzbinleri bulması değil, savaşın uzaması. Katil Esed rejimine karşı savaşan ve Batı’nın kuyruğuna takılmayan İhvan dahil bir kısım muhalif grubun, bu gerçekleri iyi biliyor olmaları gerekir.

SURİYE MUHALEFETİ LİDERİ CARBA’DAN DARBECİ SİSİ’YE DESTEK!
Tabi batının destek verdiği muhaliflerin portresi de belli. İşte batının, zaman zaman desteğini sunduğu muhalif kanadın öncü kesimi olan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı Ahmed Carba’nın sözlerinden bir tutam. Suudi’nin adamı olmasıyla tanınan Ahmet Carba, Mısır’da darbe ve sonrası binlerce insanı katlederek kanları üzerinden gayrimeşru cumhurbaşkanlığını ilan eden Abdulfettah Sisi’ye tebrik mesajı gönderdi. Carba, Sisi’ye gönderdiği tebrik mesajında şöyle diyor: “SMDK, cumhurbaşkanı seçilmeniz dolayısıyla sizi ve kardeş Mısır halkını kutlayarak, bu adımı Mısır’ın istikrarı ve gelişmesinde önemli bir yol kat etmek ve Mısır halkına daha iyi bir gelecek için atılmış önemli bir adım olarak görmektedir.” Carba, Sisi’ye hitaben de, “Sizin önderliğinizde iki halk ve ülke arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesini umuyor, Suriye halkının özgürlük, adalet ve eşitlik hedeflerine ulaşmasında Mısır’ın yapıcı rol oynamasını temenni ediyoruz.” ifadesini kullanıyor. Carba, şöyle devam ediyor: “SMDK’nın karargâh merkezinin Kahire’de bulunması, Mısır yönetimine ve halkına olan sevgimiz, başını çektiğiniz Mısır yönetimiyle iletişim kurma isteğimizi göstermektedir. Mısır’a cumhurbaşkanı seçilmenizden dolayı size ve Mısır halkına SMDK’nın tebriklerini tekrarlayarak, döneminizin, halkımızın davasında ve daha iyiye yürümesinde olumlu iz bırakacağını vurguluyoruz.”

Carba, darbeci Sisi’ye verdiği destekle Suriye’de diktatör zalim Esad’a karşı verilen mücadeleyi anlamsız kılmakla birlikte Esad sonrası Suriye’nin geleceğini halkın değil de, atanmış kuklaların belirleyeceğine dair gerçekleri de ortaya koymuş oldu. Suudi’nin yol haritasıyla Batı’nın kuyruğuna takılmak da böyle bir şey işte. Böyle bir muhalefet liderinin özgürlük isteyen Suriye halkına verebileceği hiçbir kazanım olamaz!

Ancak tüm bu gerçekleri akıl sahipleri anlar akıldan yoksunlar değil. Rabbim ne güzel de tarif ediyor bu güruhu: “And olsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” (A’raf 179)

Tüm bu yaşananlar, Batılı şer güçlerin İslam dünyasında ne yapmak istediğini gayet açık bir şekilde ortaya koyuyor. Ülkelerin birbirlerine karşı topyekûn savaşlarını geride bıraktığımız günümüzdeki savaşlar, çok daha çetin ve çetrefilli geçiyor. Teknolojik silahların geliştiği, siber saldırıların yapılabildiği, insansız hava araçlarının hedeflerini on ikiden vurabildiği bir zaman diliminde İslam ülkelerinin tek başına ve de çoğunluğu kukla başkanlarıyla batılı şer güçlere karşı mücadele vermesini beklememekle birlikte, işgalci ve sömürgecilere karşı savunma paktı oluşturulması elbette çok zordur. Ama İslam dünyası halklarının uyanarak birlikte hareket etmesiyle öne sürülecek cesur liderlerle haçlı, Siyonist, batılı şer güçlere karşı dik durabilir, gerçek bağımsızlıklar elde edilebilir.