TBMM - Türkiye`de mağdur hakları konusundaki en büyük eksikliğin, sanığa tanınan bazı hakların mağdura tanınmaması, mağdurun temel haklarının göz ardı edilmesi olduğu belirtildi.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde oluşturulan Mağdur haklarını İnceleme Alt Komisyonu Raporu, komisyonda düzenlenen toplantıda kabul edildi.
Raporda, ceza hukuku anlayışının, fail merkezli bir yapıda geliştiği ve failin yargılama ve infaz sürecinde zarar görmemesi temelleri üzerine kurulduğu, bu anlayışın, mağdurun göz ardı edilmesine ve zararının önemsenmemesine yol açtığı belirtildi.
Uluslararası alanda önem kazanan mağdur haklarının Türkiye`de 2005 yılında hukuk sistemine dahil edildiği, ancak bu konuda uygulamada çok sayıda eksiklik bulunduğu ifade edildi.
Raporda, Türkiye`de mağdur hakları konusundaki en büyük eksikliğin, sanığa tanınan bazı hakların mağdura tanınmaması, mağdurun temel haklarının göz ardı edilmesi, mevzuatta mağdurlara tanınan hakların kağıt üzerinde kalması olduğuna işaret edildi.
Mağdurların ve uygulayıcılar olan hakim, savcı, avukat ve kolluk güçlerinin mağdur hakları konusunda yeterli bilince sahip olmadığı da rapordaki tespitler arasında.
Raporda, bir suç nedeniyle mağdur olmuş kişilerin, idari ve adli merciler tarafından önemsenmemesi ve fail tarafından zararının giderilmemesinin, ikincil mağduriyetlere yol açtığı belirtildi. Bu ikincil mağduriyetlerin, ekonomik sıkıntılar, psikolojik ve sosyolojik problemler şeklinde baş gösterdiği vurgulandı.
"(Mağdur) kavramının tanımı yok"
Raporda, mağdur haklarının korunmasına ilişkin imzalanan uluslararası sözleşmelerin TBMM tarafından uygun bulunması için kanun çıkarılmaması nedeniyle, düzenlemenin iç hukuk metni haline getirilmediği belirtildi.
Raporda, şu ifadelere yer verildi:
"Mağdurlara suç sonrası psikolojik, sosyolojik ve hukuki danışmanlık hizmetlerinin sunulabilmesi, mağdur haklarının genel olarak iyileştirilmesi ve mağdurun zararının giderilmesi bakımından başlı başına bir mağdur hakları kanununun çıkarılması gerekmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, "sanık", kavramının tanımı olmasına rağmen; "mağdur" kavramının tanımı bulunmuyor.
Mağdurun soruşturma ve kovuşturma süreci hakkında bilgilendirilmesi, iddianamenin mağdura da tebliğ edilmesi gerekiyor. Failin tutuklanması, salıverilmesi ve ölümü hakkında da mağdur bilgilendirilmeli.
Mağdurun kişisel bilgileri, özellikle adres bilgileri sanıktan saklanmalı.
Mağdur, kolluk kuvvetleri tarafından hakları konusunda bilgilendirilmeli. Polis merkezlerinde mağdurların sahip olduğu haklar konusunda Türkçe ve çeşitli dillerde broşürler hazırlanmalı ve bunlar mağdurlara verilmeli. Ağır ceza mahkemelerinin bulunduğu yerlerde adli yardım bürolarına benzer nitelikte bürolar oluşturulmalı ve buralarda mağdurlar hakları konusunda bilgilendirilmelidir.
Mahkemelerde mağdur ve tanıklar için `zorla getirilme ve gelmemesi halinde sebep olduğu zararların
ödettirilmesi` uygulaması kaldırılmalıdır."
"Rapor zorunlu hale getirilsin"
Raporda, özellikle çocukların, maruz kaldıkları suç nedeniyle psikolojilerinin bozulup bozulmadığı araştırılmadan, soruşturma ve kovuşturma aşamasında birçok kez dinlendiğine işaret edildi. Söz konusu mağdurların, psikolojilerinin bozulup bozulmadığının raporla saptanmasının zorunlu hale getirilmesi istendi.
Bunun yanında, uygulamada cinsel suç mağduru çocuklarının ifadelerinin bir kez ve sağlıklı bir şekilde alınmasına hizmet etmek amacıyla kurulan Çocuk İzleme Merkezlerinde mağdur çocuğun ifadesi alınmasına rağmen, daha sonra mahkemede tekrar alındığına dikkat çekildi. Bu durumun önüne geçmek için "Çocuğun, Çocuk İzleme Merkezi’nde ifadesi alındıktan sonra tekrardan mahkemede ifadesi alınmaz" şeklinde bir yasal düzenleme yapılması önerildi.
CMK`da "Mağdur çocukların veya işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş olan diğer mağdurun, tanık olarak dinlenmesi sırasında psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişi bulundurulur" hükmünün yer aldığı, ancak uygulamada, mağdurun yanında bulunması gereken söz konusu uzmanların, ilk defa duruşmada mağdurla karşılaştığı belirtildi.
"Aile içi suçlarda hakim takdiri aransın"
Raporda, aile içinde işlenen suçlara ilişkin uygulamada yaşanan sıkıntılara şu örnekle yer verildi:
"Örneğin anne veya baba, evladı tarafından şiddete maruz kalmış ama sonuçta anne-baba ve oğul birlikte yaşamaya devam ediyorlar. Mahkemeye geldikten sonra kişi şikayetinden vazgeçiyor. Ancak suç şikayete tabi olmadığından kanun gereği hakim davayı kapatamıyor. Bu tür aile bireyleri arasında işlenen suçlarda hakim hapis cezasına hükmettiğinde aile birliği dağılabiliyor veya para cezasına hükmettiğinde aile ekonomik acıdan bir kez daha mağdur duruma düşebiliyor.
Aile bireyleri arasında işlenen bu suçların şikayete tabi olup olmadığı konusunu, olayın işleyişi, mağdurun ve failin durumunu dikkate alarak somut olayın özelliğine göre, hakimin takdirine bırakacak bir yasal düzenleme yapılması düşünülebilir."
"Üvey anne de cinsel istismarda bulunabilir"
Raporda, cinsel saldırıya uğrayan çocuklarla ilgili mevcut düzenlemeye de eleştiri getirildi. TCK`da cinsel suçlara ilişkin, "Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, 15 yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur" hükmü hatırlatılarak, cinsel saldırıya uğrayan bir çocuğun psikolojisinin zaten bozulmuş olacağı, bu nedenle, cezanın artırılması için "mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde" ifadesinin kaldırılması gerektiği belirtildi. Bu tür durumlarda, çocuğun baştan ruh ve beden sağlığının bozulmuş olduğunun kabul edilmesi gerektiğine işaret edildi.
Raporda, TCK`daki, "Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından gerçekleştirilmesi halinde ceza yarı oranında artırılır" hükmü içerdiği anımsatılan raporda, "Çocukların üvey babalarının olduğu kadar üvey annelerinin de istismarına uğraması söz konusu olabileceğinden, bu hükme ayrıca "üvey anne" ibaresinin de eklenmesi gerektiğine dikkat çekildi.
"Faile tazminat ödenmesi, mağdur için de uygulanmalı"
Raporda, sanığa tanınan ancak mağdura tanınmayan haklar şu şekilde sıralandı:
"CMK`da, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında faile karşı yapılan adli hatalar nedeniyle faile tazminat ödenmesine ilişkin hükümler yer almaktadır. Buna karşılık mağdurun böyle bir hakkı yoktur. Mağdura karşı işlenen önemli suçlarda; suç failinin bulunamaması veya yakalanamaması, herhangi bir sebeple failin gereği gibi araştırılamaması, davanın makul sürede bitirilememesi, mağdurun kanundaki bir hakkı ihlal edilerek yapılan adli işlemler nedeniyle tazminata hak kazanmasını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Duruşmada kendisini anadilde ifade etme hakkı, sanığa tanındığı gibi suç mağdurları için de tanınması gerekiyor.
Mağdura tanınan avukat görevlendirilmesini isteme hakkı sadece cinsel saldırı suçu ile alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile sınırlandırılmışken, şüpheli veya sanık için böyle bir sınırlama öngörülmemiştir.
Çocuk Koruma Kanunu’nunda şüpheli çocuklarla ilgili soruşturmanın bizzat çocuk bürosunda görevli Cumhuriyet savcısı tarafından yürütüleceği ve çocuğun ifadesi sırasında yanında sosyal çalışmacı bulunacağı öngörülmüştür. Aynı düzenleme mağdur çocuklar için de yapılmalıdır.
TCK`da hakimin suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirlerken göz önünde bulunduracağı kıstaslara yer verilmiştir. Buradaki kıstaslar daha çok sanık açısından belirlenmiş, cezanın belirlenmesinde mağdur görmezden gelinmiştir.
"Birden fazla kez rapor almaya zorlanıyorlar"
Raporda, uygulamada özellikle cinsel suç mağdurlarının rapor alma sürecinde yaşanan sıkıntılara işaret edildi. Cinsel suç mağdurunun çoğunlukla birden fazla kez rapor almaya zorlandığı ve bu durumun, söz konusu kişinin, mağduriyetini tekrar tekrar hissetmesine neden olduğunu belirtildi.
Ayrıca mahkemelerin çoğunun, mağdurları rapor almaları için İstanbul’da bulunan Adli Tıp Kurumu`na sevk ettiği kaydedilen raporda, "Bu da mağdurların iş yükü çok olan Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alma süreçlerini uzatmakta ve başka şehirden gelenler için ekstra külfet yaratmaktadır. Ancak uygulamada bazı mahkemelerin mağduru rapor alması için il sınırlarında veya yakın illerde bulunan üniversite hastanelerine sevk ettikleri de görülmektedir. Rapor alma sürecinde yaşanan sıkıntılar, hem mağdur açısından yargılama sürecini çok uzatmakta, hem de mağdurun tekrar tekrar olayı yaşamasına sebebiyet verdiği için mağdurun daha da mağdur olmasına neden olmaktadır. Bu ikincil mağduriyetin ortadan kaldırılması için, mağdurların alması gereken raporların üniversite hastanelerinden de alınabilmesine olanak tanıyan yasal düzenleme yapılmalıdır" denildi.
"Zaman aşımı 18 yaşından itibaren başlamalı"
Raporda, yargılama sürecinde mağdurların rapor alması için gönderildikleri Adli Tıp Kurumu`na ilişkin yol, barınma, yiyecek, raporlama gibi masrafların çoğunlukla mağdur tarafından karşılandığı, tüm masrafların devlet tarafından karşılanması zorunluluğunu öngören yasal düzenleme yapılması gerektiği belirtildi.
Çocuklara karşı işlenen cinsel istismar suçlarının çoğunun, çocuğun başına gelen olayın farkında olmaması, fail tarafından tehdit edilip korkutulması, psikolojisinin bozulması, toplum nezdinde ayıplanmaktan çekinmesi gibi sebeplerle gizli kaldığını kaydedilen raporda, "Bunun önüne geçebilmek için cinsel istismar suçlarına ilişkin zaman aşımı süresinin, çocuğun olanları anlayabileceği ve ayırt etme gücünü kazanabileceği yaştan, bir diğer ifade ile 18 yaşından itibaren başlaması uygun olacaktır." denildi.
"İfadeleri özel bir odadan alınabilir"
Mevcut uygulamada, özellikle cinsel suçlar ile şiddet suçlarından sanıkla aynı duruşmada ifade vermek istemeyen mağdurların bu taleplerini karşılayacak yasal düzenlemeler bulunmadığı, bu sorunun daha çok uygulama düzeyinde çözüldüğü belirtildi.
Raporda, bu sorunun çözülmesi için, "Sanıkla birlikte aynı duruşmada ifade vermek istemeyen mağdurların mahremiyet ve güvenliklerini sağlamak maksadıyla talep etmeleri halinde, adliye içerisinde ya da çocuk izleme merkezlerinde oluşturulacak özel bir alanda, telekonferans yöntemiyle görüntülü ve sesli sistem vasıtasıyla ifadesinin alınmasına veya duruşma salonunda sanık olmadan dinlenmesine olanak sağlayan yasal düzenlemenin yapılması uygun olacaktır" önerisine yer verildi.
AA