ELAZIĞ - Gündemi değerlendiren HÜDA PAR Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Sait Şahin, önemli açıklamalarda bulundu. Son günlerde PKK/BDP`liler tarafından karakol/kalekol yapımı gibi gerekçelerle yapılan eylemler ve devletin buna karşı tavrını değerlendiren Şahin, tarafları çözüm sürecinin ruhuna ve amacına uygun davranmaya davet etti.

PKK`nin halka yönelik baskı ve saldırılarına da değinen Şahin, Kürt halkının kendi içinde tesis edeceği barışın devlet ve PKK barışından çok daha öncelikli ve değerli olduğunu vurguladı.

PKK saldırıları
Kuruluşundan bu yana PKK, BDP ve bağlı çetelerinin hedefi haline gelen partilerine yönelik onlarca saldırı gerçekleştirildiğini ifade eden Şahin, PKK ve bağlı örgütlenmelerinin rutin bir faaliyeti haline gelen bu saldırılara karşı bugüne kadar, halkın huzurunu ve maslahatını düşünerek, sağduyu ve sükûnet çağrılarını yapan tarafın hep kendileri olduğunu söyledi. Şahin, tüm çağrılarına rağmen saldırıların ardı arkasının kesilmediği gibi işin, adam kaçırmaya, kan akıtmaya, can almaya, katliam girişiminde bulunmaya kadar vardığına dikkat çekti.

"Durna`nın katilleri bulunsun"
Bugüne kadar PKK’nın sivil Kürtlere yönelik saldırılarına karşı üç maymunu oynayan devletin, faillerin yakalanması konusunda ilk kez bir adım attığını dile getiren Şahin, Mardin`in Dargeçit ilçesinde Mehmet Uğurtay saldırısının faillerinin yakalanmasının yeterli olmadığını, başta Yüksekova’da katledilen Ubeydullah Durna’nın katilleri olmak üzere, gerçekleştirilen tüm saldırıların failleri de yakalanmasını istedi.

Kürt Halkının kendi içinde tesis edeceği barışın, devlet ve PKK barışından çok daha öncelikli ve değerli olduğunu vurgulayan Şahin, "Bu sebeple gerek AK Parti gerekse de PKK, halkın menfaatine olduğuna inandığımız için, desteklediğimiz çözüm sürecinin ruhuna ve amacına uygun davranmalıdır. Sivillere yönelik her türlü eylem ve saldırılar sonlandırmalıdırlar." ifadelerini kullandı. 

PKK halkı köylerini boşaltmaya zorluyor
Çözüm süreci kapsamında devlet ve PKK’nin silahlı yapılarının karşı karşıya gelmekten kaçındığını buna karşılık sivil halk üzerinden inisiyatif almaya çalıştığını belirten Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü: PKK kırsaldaki köyleri basarak, yol keserek, siyasi rakiplerini kaçırmakta, evlerini ve köylerini terk etmeye zorlamakta, direnenleri öldürmeye teşebbüs etmektedir.

PKK yaşı küçük çocukları dağa çıkarmakta, silah altına almakta, sivil halkı eylem alanlarında asker ve polisle karşı karşıya getirmekte ve bir nevi canlı kalkan olarak kullanmaktadır. 

"Devlet yeni kalekollar inşa edip, sivillere ateş ediyor"
Devlet ise yeni kalekollar inşa etmektedir. Silahlı militanların faaliyetlerini görmezden gelen devlet, canlı kalkan olarak kullanılan sivillerin de içinde bulunduğu kitleye ateş edebilmektedir. Çözüm süreci adı verilen bu süreçte her iki taraftan da samimi olmayan adımlar atılmakta, taraflar kendine avantajlı pozisyonlar oluşturmaya çalışmaktadırlar."

Çocuklarını isteyen anneler
Dağa götürülen çocuklarının geri getirilmesi için Diyarbakır`da başlatılan eyleme de değinen Şahin, PKK ve BDP yöneticileri ailelere karşı tavrını eleştirerek, ailelerinden koparılan çocukların geri gönderilmesi gerektiğini belirtti.

Şahin, "Haklı ve saygıdeğer bulduğumuz eylemin kendileri açısından rahatsız edici boyutlara ulaşması nedeniyle, fiili saldırıların ardından PKK ve çevresini, alışılmış karalama ve iftira teknikleri ile aileleri gözden düşürmeye ve haklı davalarını sabote etmeye yöneltmiştir.

Çocuğunu örgütten isteyen ve bu konuda haklı olan ailelerin meşru talebini karşılamak yerine ajan, işbirlikçi veya paralı eylemci gibi çirkin ve ucuz ithamlarla karalamak, PKK ve BDP yöneticilerinin bu işten sıyrılmasına yetmeyecektir.
Ailelerin bu haykırışı, bazı sözde insan hakları örgütleri ve sivil toplumculuk oynayan kesimler için de bir samimiyet testi olmuş, gerçek yüzleri ortaya çıkmıştır.

Politik malzeme aracına dönüştürmeksizin, zorla veya ikna ile ailelerinden koparılan çocuklar, geri gönderilmeli, annelerin haklı talepleri karşılanıncaya kadar kendilerine her türlü destek verilmelidir." dedi.

Faiz affı
Toplum gerçekliği ve ekonomik yapısı ile örtüşmeyen vergi ve sigorta primi düzenlemelerinin, tahsil kabiliyeti bulunmadığından kısa aralıklarla af kapsamına alınmakla sonuçlandığını belirten Şahin, vergi sistemini eleştirerek şu değerlendirmelerde bulundu:

Parti programımızda belirttiğimiz gibi “Vatandaşa yüklenecek vergi yükü, serveti ve geliriyle orantılı olmalıdır. Türkiye’deki vergi sisteminde zahiren az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmaktadır. Ancak gerçekte durum tam tersinedir. En yüksek oranda vergiyi dar gelirliler ödemektedir. 

Asgari ücretin tamamı vergiden muaf tutulmalıdır. Kişinin oturduğu konutundan emlak vergisi alınmamalıdır. 

Hiçbir üretim faaliyetine katılmadan ve risk de almadan sadece paradan para kazananlara tanınan vergi muafiyetlerine son verilmeli veya bunlarla ilgili mevcut vergi oranları artırılmalıdır.

TÜBİTAK Raporu
TÜBİTAK`ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan`ın internette yayınlanan ses kaydıyla ilgili raporuna da değinen Şahin, masumiyet karinesi gereği peşinen kimseyi suçlamanın doğru olmadığını ancak, TÜBİTAK gibi yürütmeye bağlı devlet kurumlarının bağlı oldukları hükümet üyeleri söz konusu olunca çok da bağımsız hareket edebileceklerinin düşünülemeyeceğini söyledi.

Bir yolsuzluk ve rüşvet suçu varsa bunun şeffaf bir biçimde araştırılması gerektiğini belirten Şahin,  "Tatmin edici bir araştırma ve soruşturma neticesinde, masum olanlar aklanmalı ancak suça bulaşanlar da cezalandırılmalıdır." ifadelerini kullandı.

"Sandık zulmün temizlenme ve aklanma aracı olamaz"
Filistin, Irak, Mısır ve Suriye`deki son gelişmeleri de değerlendiren Şahin Mısır ve Suriye yapılan seçimleri hatırlatarak, sandığın hiçbir biçimde zulmün ve haksızlığın temizlenme ve aklanma aracı olarak görülemeyeceğini vurguladı.  (İLKHA)

HÜDA PAR Gündem değerlendirmesinin tamamı:

FAİZ AFFI
Toplum gerçekliği ve ekonomik yapısı ile örtüşmeyen vergi ve sigorta primi düzenlemeleri, tahsil kabiliyeti bulunmadığından kısa aralıklarla af kapsamına alınmakla neticelenmektedir.

Parti programımızda belirttiğimiz gibi “Vatandaşa yüklenecek vergi yükü, serveti ve geliriyle orantılı olmalıdır. Türkiye’deki vergi sisteminde zahiren az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmaktadır. Ancak gerçekte durum tam tersinedir. En yüksek oranda vergiyi dar gelirliler ödemektedir.

Asgari ücretin tamamı vergiden muaf tutulmalıdır. Kişinin oturduğu konutundan emlak vergisi alınmamalıdır.

Hiçbir üretim faaliyetine katılmadan ve risk de almadan sadece paradan para kazananlara tanınan vergi muafiyetlerine son verilmeli veya bunlarla ilgili mevcut vergi oranları artırılmalıdır.

PKK SALDIRILARI
Kuruluşundan bu yana PKK, BDP ve bağlı çetelerinin hedefi haline gelen partimize yönelik onlarca saldırı gerçekleştirildi. PKK ve bağlı örgütlenmelerinin rutin bir faaliyeti haline gelen bu saldırılara karşı bugüne kadar, halkımızın huzurunu ve maslahatını düşünerek, sağduyu ve sükûnet çağrılarını yapan taraf, hep bizler olduk. Ancak saldırıların ardı arkası kesilmediği gibi iş, maalesef adam kaçırmaya, kan akıtmaya, can almaya, katliam girişiminde bulunmaya kadar vardı.

Bugüne kadar PKK’nın sivil Kürtlere yönelik saldırılarına karşı üç maymunu oynayan devlet, faillerin yakalanması konusunda ilk kez bir adım attı. Bu olayın faillerinin yakalanması yeterli değildir. Başta Yüksekova’da katledilen Ubeydullah Durna’nın katilleri olmak üzere, gerçekleştirilen tüm saldırıların failleri de yakalanmalıdır.

Kürt Halkının kendi içinde tesis edeceği barış, devlet ve PKK barışından çok daha öncelikli ve değerlidir. Bu sebeple gerek AK Parti gerekse de PKK, halkın menfaatine olduğuna inandığımız için, desteklediğimiz çözüm sürecinin ruhuna ve amacına uygun davranmalıdır. Sivillere yönelik her türlü eylem ve saldırılar sonlandırmalıdırlar.

Çözüm süreci ve taraflar
Çözüm süreci kapsamında devlet ve PKK’nın silahlı yapıları karşı karşıya gelmekten kaçınmakta, buna karşılık sivil halk üzerinden inisiyatif almaya çalışmaktadırlar. PKK kırsaldaki köyleri basarak, yol keserek, siyasi rakiplerini kaçırmakta, evlerini ve köylerini terk etmeye zorlamakta, direnenleri öldürmeye teşebbüs etmektedir.

PKK yaşı küçük çocukları dağa çıkarmakta, silah altına almakta, sivil halkı eylem alanlarında asker ve polisle karşı karşıya getirmekte ve bir nevi canlı kalkan olarak kullanmaktadır.

Devlet ise yeni kalekollar inşa etmektedir.
Silahlı militanların faaliyetlerini görmezden gelen devlet, canlı kalkan olarak kullanılan sivillerin de içinde bulunduğu kitleye ateş edebilmektedir. Çözüm süreci adı verilen bu süreçte her iki taraftan da samimi olmayan adımlar atılmakta, taraflar kendine avantajlı pozisyonlar oluşturmaya çalışmaktadırlar.

ÇOCUKLARINI İSTEYEN ANNELER
Haklı ve saygıdeğer bulduğumuz eylemin kendileri açısından rahatsız edici boyutlara ulaşması nedeniyle, fiili saldırıların ardından PKK ve çevresini, alışılmış karalama ve iftira teknikleri ile aileleri gözden düşürmeye ve haklı davalarını sabote etmeye yöneltmiştir.


 

Çocuğunu örgütten isteyen ve bu konuda haklı olan ailelerin meşru talebini karşılamak yerine ajan, işbirlikçi veya paralı eylemci gibi çirkin ve ucuz ithamlarla karalamak, PKK ve BDP yöneticilerinin bu işten sıyrılmasına yetmeyecektir.
Ailelerin bu haykırışı, bazı sözde insan hakları örgütleri ve sivil toplumculuk oynayan kesimler için de bir samimiyet testi olmuş, gerçek yüzleri ortaya çıkmıştır.
Politik malzeme aracına dönüştürmeksizin, zorla veya ikna ile ailelerinden koparılan çocuklar, geri gönderilmeli, annelerin haklı talepleri karşılanıncaya kadar kendilerine her türlü destek verilmelidir.

TÜBİTAK RAPORU
17 Aralık ve devamı niteliğinde gelişen yolsuzluk ve rüşvet iddialarına ek olarak internet aracılığı ile yayımlanan ses kayıtları büyük yankı uyandırmıştı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada TÜBİTAK tarafından, başbakan ve ilgili bazı bakanlar hakkındaki ses kayıtlarının montaj olduğu açıklandı. 

Masumiyet karinesi gereği peşinen kimseyi suçlamak doğru olmadığı gibi, TÜBİTAK gibi yürütmeye bağlı devlet kurumlarının bağlı oldukları hükümet üyeleri söz konusu olunca çok da bağımsız hareket edebileceklerini düşünmek mümkün değildir. 

Bu nedenle varsa bir yolsuzluk ve rüşvet suçu, şeffaf bir biçimde araştırılmalı, tatmin edici bir araştırma ve soruşturma neticesinde, masum olanlar aklanmalı ancak suça bulaşanlar da cezalandırılmalıdır.

FİLİSTİN
Siyonist işgal güçlerinin elinde tutsak olan Filistinli esirlerin durumu, her geçen gün biraz daha kötüleşiyor. Cezaevlerinde insanlık onuru ile bağdaşmayan şartlarda tutulan birçok ağır hasta mahkûm bulunmaktadır.

BM tarafından yapılan açıklamada Filistinli tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumları konusunda uyardığı siyonistler için yeterli baskı uygulanmadığı bir gerçektir.

İslam ülkelerinin hiç olmazsa bu ortak payda etrafında inisiyatif geliştirmeleri gerektiğine inanıyor, tüm Müslümanların Filistin meselesinde işgalcilere karşı birlik olmaları yönündeki çağrımızı yineliyoruz.

MISIR
Askeri darbe ile işbaşına gelen gayri meşru yönetimin, silahların gölgesinde gerçekleştirdiği cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında, darbenin asıl sahipleri olan emperyalist batıdan birer birer tebrik mesajları gelmesi, pek de şaşırtıcı olmadı.

Bütün silahlı kışkırtmalara, katliam, baskı ve tutuklamalara hatta idamlara rağmen, Mısır’ın meşru tek Cumhurbaşkanı Mursi’nin, barışçıl eyleme devam çağrısı anlamlı ve değerlidir.

Muhammed Bedii’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda yetkilisi hakkında idam karı verilen ihvanı Müslimin hareketinin sahipsiz ve yardımsız kalmayacağının ilanı niteliğindeki küresel gösteri ve yürüyüşlerin, devam edilmesi gerektiği inancındayız. Ayrıca bu gösteriler, Mısır halkına hiç değilse moral desteği olmakta ve ülke yönetimleri için de baskı unsuru oluşturmaktadır.

SURİYE
Diktatör yönetimlerin sandık başarılarının halk iradesi olarak sunulması, kendi kendini kandırmaktan öte bir anlam taşımaz. Kaldı ki halkın bütünü de rıza gösterse, zulüm zulüm olmaktan çıkmaz.

Sandık hiçbir biçimde zulmün ve haksızlığın temizlenme ve aklanma aracı olarak görülemez.

Batılı emperyalist güçlerin, işbirlikçisi olması nedeniyle Mısır seçimlerini tebrik ederken, karşıtı olması nedeniyle de Suriye seçimlerini tanımadıklarını açıklamaları, kendi çifte standart ve ilkesizliklerini bir kez daha göstermiştir.
Hem Mısır, hem de Suriye deki seçimlerin gayri meşru olduğunu, seçilen zalim diktatörlerin Hak ve halk nezdinde hiçbir meşruiyetlerinin olmadığına
inanıyoruz.

ROJAVA
Suriye iç savaşıyla birlikte Rojava’da yaşananlarla ilgili olarak ilk günden beri endişelerimizi dile getirmiştik. Burada yaşanan savaşın ne Kürt halkına, ne de Arap halkına bir faydasının olmadığını, bilakis kan, gözyaşı ve felaketleri beraberinde getireceğini hep dillendirdik.

PYD’nin örgütsel hakimiyet kurmak için sergilediği, başkalarına hayat hakkı tanımayan baskıcı ve dayatmacı tavrını, siyasi muhaliflerini ve halkı sindirme girişimlerini ve saldırılarını doğru bulmuyoruz.

Bununla birlikte Rojavada, PYD karşısında kendi hakimiyetini kurmak isteyen muhalif silahlı gurupların, sivil halka yönelik saldırılarını da yanlış buluyor ve kınıyoruz.

IRAK
ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra Irak, şiddet eylemlerinin ve katliamların yaşandığı bir ülke haline geldi. Bu süreçte, ülkedeki kaos ve kargaşa ortamından nisbeten uzak olan Güney Kürdistan bölgesi de son zamanlarda bombalı saldırılara maruz kalmaktadır. Siyasi parti merkezlerini hedef alan ve birçok sivilin ölümüne ve yaralanmasına sebep olan bu saldırıları endişeyle izliyoruz.

Diyala kentinin Cevela kasabasındaki, KYB bürosuna yapılan bombalı saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine ve KYB yetkililerine başsağlığı dileklerimizi sunuyoruz.