ŞEYH SAİD’İN OĞLU İLK DEFA DERİN TARİH’E KONUŞTU!
Şu anda Erzurum’un Hınıs ilçesinin Kolhisar köyünde yaşayan Şeyh Ahmet Fırat ilk defa babasıyla ilgili sorulara cevap veriyor Derin Tarih okurları için. Kendisiyle yapılan söyleşide babasına dair hatıralarını ve sürgünde geçen aile dramını paylaşıyor Şeyh Ahmet. Mahmut Akyürekli tarafından yapılan söyleşide ailenin infazdan sonra yaşadıkları dramgözler önüne seriliyor:
“Yıllarca sürgün hayatı yaşadık. 1925-1928 arasında 3 yıl Isparta Eğirdir’de sürgün hayatı yaşadık. Daha sonra 13 yıl Trakya’da kaldık. Sonra Cemal Gürsel zamanında Sivas’a gönderildik. 9 ay sonra oradan Mersin’e sürgün edildik. 55 kişi 35 vilayete dağıldık. Bu zorunlu göç uzun yıllar sürdü. Ancak 1964’ten sonra memlekete dönebildik” diyor Şeyh Said’in oğlu hatıralarından bahsederken. Ayrıca bu dönemde yaşadıkları maddi zorluklardan da dem vuruyor. Şeyh Ahmet Fırat babasının idamı sırasında 2 yaşında olduğunu belirtiyor ve “Babam şeyhti. İlim sahibi bir insandı. Âlim ve fazıl bir insandı” diye ekliyor sözlerine.
OLAYIN SEBEBİ HİLAFET Mİ?
Kapak dosyasının yazarlarından Mahmut Akyürekli Şeyh Said olayını tüm ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor. Türkler ile Kürtler arasında Millî Mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluşu esnasında tam bir mutabakat olduğunu, sorunların Hilafetin kaldırılmasıyla başladığına dikkat çekiyor yazar. Şeyh Said olayının temel sebebi Hilafetin kaldırılması ve sonrasında uygulamaya konulan din karşıtı uygulamalardır. 13 Şubat 1925’te olayların başlamasından birkaç saat önce Şeyh Said’in Piran’daki hutbesinde sarf ettiği şu sözler bu tezi destekler niteliktedir: “Türklerle bizi birbirimize bağlayan bağ İslamdı. Mustafa Kemal (hilafeti kaldırarak) bu bağı kesti.”
Mahmut Akyürekli’ye göre dindar bölge halkının Ankara’ya tepkilerine İslami referanslar hakimdi. Bölgenin nüfus yapısı gereği olayda Kürtlerin rolü daha büyükse de Şeyh Said isyanına Türkler ve Anadolu’daki diğer gruplar da destek vermişlerdi. Hatta harekete komutanlık yapanların çoğu Türktü. Dolayısıyla hadisenin ortaya çıkışı Kürt milliyetçiliğinden çok dinî hassasiyetlerle ilişkilidir Akyürekli’ye göre.
BİR KÜRDİSTAN İDEALİ VAR MIYDI?
Şeyh Said, Cibıranlı Halid Bey, Bitlis eski mebusu Yusuf Ziya Mutkili ve Hacı Musa Bey’in yargılanması sürecinde 1925 Şubat’ının ilk haftasında Daraini’ye (Genç), oradan da kardeşi Şeyh Abdürrahim’in yaşadığı Piran’a (Dicle) geçer. Piran’a geldiği duyulunca ziyaret etmek ve hayır duasını almak için gelenler büyük bir kalabalığa dönüşür.
Kalabalık arasında birkaç firarî mahkûm da vardır, firarileri yakalamak isteyen jandarmalarla Şeyh Abdürrahim’in inatlaşması sonucu 13 Şubat 1925 günü Piran’da silahlı bir çatışma gerçekleşir. Böylece süreç başlamış olur.
Piran’daki çatışmanın ardından halk Şeyh’in etrafında toplanmaya başlar. Okuma yazma bilmeyen bu insanların tek ortak yanı dindarlıklarıdır. Plansız ve spontane bir biçimde gelişenhadise hızla Genç, Çapakçur, Hınıs, Muş, Palu, Elazığ, Varto, Batman,Sason, Bicar, Hani, Kulp, Maden, Ergani bölgelerine yayılır.
Öte yandan gelişmeler M. Kemal’i tedirgin eder çünkü Abdülhamid’den beri silahlı aşiret alaylarına sahip Kürtlerin kıyamı huzursuzluk verecek derecede tehlikeliydi. Artık ulus devlet için yegâne tehlike Kürtlerdi. Bu sebeple 3 Mart 1925’te Başbakanlığa hızlıca İsmet İnönü getirilir. 4 Mart’ta kurulan yeni hükümetin ilk icraatı Takrir-i Sükûn Kanunu’nu çıkarmak ve isyan bölgesinde İstiklal Mahkemesi kurmak olur. Organize olan hükümet kısa zamanda bölgeye nüfuz etti ve olaylara sert bir şekilde müdahaleye başlar.
Kuvvetlerinin Elazığ’da güvenlik zaafına sebep olması ve Diyarbakır kuşatmasındaki başarısızlığın ardından Şeyh Said can kaybının artmaması için herkese evine dönmesini söyler. Kendisi de İran’a geçmek için yola koyulur. Fakat yolda Binbaşı Kasım tarafından 15 Nisan 1925 güvenlik güçlerine teslim edilir. Şeyh Said ve arkadaşları “isyan” suçlamasıyla İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmak üzere Diyarbakır’a getirilirler. Şark İstiklal Mahkemesi’ndeki yargılamada Şeyh Said ve 46 arkadaşı hakkında idam cezası verir. Cezaların infazı aynı gün içinde sabaha karşı gerçekleşir. İnfaz tarihi 28-29 Haziran 1925’tir.
İsyanının sebeplerini dinî hassasiyetlere bağlayan Mahmut Akyürekli Şeyh Said’in bağımsız bir Kürt devleti idealinin olmadığını ileri sürüyor. Ayrıca hadisede yabancı güçlerin dahli olduğu söylemlerinin de gerçeklerle örtüşmediğine dikkat çekiyor.
TÜRKLERLE KÜRTLER ARASINDA BİR KIRILMA NOKTASI
Eski Diyarbakır milletvekillerinden Abdulbaki Erdoğmuş Şeyh Said ayaklanmasının sebeplerine dair yaptığı değerlendirmelerle dosyaya katkıda bulunuyor. Kurtuluş Savaşı’nın Anadolu’da yaşayan herkesin emeğiyle kazanıldığını hatırlatan Erdoğmuş’a göre “Sorun Kurtuluş mücadelesinin kazanılmasından sonra inşa edilmeye çalışılan Cumhuriyet projesiyle başlamıştır. Çünkü Kürtler, kimlikleriyle Cumhuriyet projesine dâhil edilmemişlerdi. 1924 Anayasası ve hilafetin kaldırılmasıyla mutabakat tek taraflı bozulmuş, Türkler dışında “İslam unsurları” olarak bilinen farklı etnik kesimler artık “Türk” olarak tanımlanmış, “halifelik” başta olmak üzere İslamî kurumlar kaldırılmaya başlanmıştı.”
Erdoğmuş’a göre “1925’teki Şeyh Said olayı, Kürtlerle Türkler arasında bir kırılma noktasıdır. Zira Kürtlerin, hilafetin kaldırılışına kadar Türklerle ortak bir kaderleri vardı. Denilebilir ki, Şeyh Said ayaklanmasının en temel nedenlerinden biri Hilafetin kaldırılmasıdır.” Sonuç olarak Mezopotamya’nın 5 bin yıllık, Osmanlı’nın da yaklaşık 400 yıllık sadık tebaası olan Kürtler, 1924 Anayasa ile yok sayılmıştır.
“TÜRK HAVA KUVVETLERİ STAJINI KÜRTLER ÜZERİNDE YAPTI”
İngiliz tarihçi Robert W. Olson dosya kapsamında kaleme aldığı yazısında Türk Hava Kuvvetleri’nin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e gelişim sürecinden bahsederek, hava gücünün devlet tarafından Şeyh Said isyanıyla başlayıp Dersim İsyanı’yla biten süreçte Doğu illerindeki Kürt ayaklanmalarında caydırıcı güç olarak kullanıldığını ileri sürüyor. THK’nın 1925’ten başlayarak filosunu büyüttüğünü ve 1927’de kapasitesini ikiye katladığını belirten ünlü tarihçi, Kürt isyanlarının deneyim kazanmak amacıyla kullanıldığına dikkat çekiyor. 1937-1938 yıllarındaki Dersim ayaklanması esnasında Atatürk’ün manevî kızı Sabiha Gökçen’in bölgeye yapılan hava operasyonuna katılmasının sembolik anlamına vurgu yapılan yazıda, THK’nin uzmanlaşmasına katkılarını dile getiriyor.