Filistin tarihi musibet ve felaketlerle doludur. 66 yıldır işgalci Siyonistlerin zulmü altında inleyen Filistin davası hem Siyonist düşmandan, hem Arap kardeşlerinden hem de uluslararası camiadan hançer darbeleri yemiş, yemeye de devam ediyor.

Filistin davası, dünya liderleriyle uluslararası kurumların çözmekten aciz kaldıkları ender davalardan biridir. İnsanlık tarihi yirminci yüzyılda tarihinin en büyük sıkıntı ve felaketine şahit oldu. Bu sıkıntı ve felaketin yaşandığı bölge Filistin toprakları, bunu yaşan halk ise Filistin halkıdır. Bu felaket Siyonist rejimin bütün dünyanın gözü önünde Filistin topraklarını gasp etmesine göz yuman uluslararası camia için utanç kaynağıdır.

Filistin Nekbe’sinden bahsederken, aslında biz işgal rejiminin barbar güç ve kuvvetiyle Filistin halkına karşı işlediği cinayetlerden bahsediyoruz. Onun işlediği her cinayet ve katliam birer Nekbe’dir. Onun beş milyondan fazla insanı tehcire zorlaması, binlerce insanı katletmesi, Filistin topraklarını gasp etmesi, Filistinlilere ait şehirleri, köy ve beldeleri işgal etmesi, Kudüs’ü Yahudileştirmeye çalışması, işgal ordusunun 14 Ekim 1953 tarihinde Kibya’da, 10 Ekim 1956’da Kalkiliya’da, 29 Ekim 1956’da Kefer Kasım’da, 3 Kasım 1956’da Han Yunus’ta, 8 Ekim 1990’da Mescidi Aksa’da, 25 Şubat 1994’de Hz. İbrahim Camiinde, 29 Mart ve 9 Nisan 2002’de Cenin’de ve 2008 ile 2012 yıllarında Gazze’de yaptığı katliamlar bunlardan sadece bir kaçıdır.

Filistin davası doğudan batıya, güneyden kuzeye bütün dünyaya yayıldığı halde, dünyanın vicdanı bir türlü harekete geçmedi. Yardım etmek bir yana, onu bitirmek, dayatılan politikalara ve zillete teslim olmasını sağlamak için uğraşıp durdular. Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyi ve diğer uluslararası kurum ve kuruluşların bölgede barışı tesis etmek için çatışan taraflar olarak Araplar ile İsrail’i masaya oturtmak, Filistin’in tarihi topraklarını iki devlete bölmek gibi girişimleri, Filistin halkına karşı yapılmış ve alınmış zalim, haksız ve taraflı kararlardır. Filistinliler olarak bize göre Balfour Deklarasyonu ne ise BM’nin kararları da odur. Filistin, halen bu topraklarda yaşayanlarla, dünyanın dört bir yanına dağılmak zorunda bırakılan Filistinlilerindir.

Filistin halkının hak ve hukuku, Avrupa ve Amerika’nın bölgeye gönderdiği sözde barış heyetlerinin aracılığıyla yaptıkları diplomatik çabalarla tedricen pazarlık konusu yapılmakta ve tamamıyla tasfiye edilmek istenmektedir. Bu çabalar Filistin davasını adil bir şekilde çözüme kavuşturmayı değil, tamamıyla yok etmeyi amaçlıyor. Amerika ve Avrupa barış heyetleri nihai çözüm adı altında Arap ülkeleri, Filistin ve işgal rejimindeki şahıs, kurum ve kuruluşlarla sürekli görüşmeler yapıyorlar. Bununla tarafların bakış açısını işgal rejiminin Filistin topraklarında kökleşmesini hedefleyen Batı emperyalizmin bakış açısı ve planına yakınlaştırmak istiyorlar.

Bütün bu barbar, vahşi, ağır ve güçlü baskı, dayatma ve zorlamalara karşın umudun var olması ve devam etmesi gerekir. Kuşkusuz Filistin’in birliği, bölünmeyi sona erdirme, tek bir ulusal program etrafında kenetlenme, düşmana nefes aldırmama konusunda inat ve ısrara devam eden bir direniş ve Filistin safını güçlendirmeyle Filistin özgürlüğe kavuşturulabilir ve Filistin davasına karşı sürdürülen saldırılara karşı durulabilir. Özgürlüğün tek seçeneği direniş olduğuna göre, o zaman biz de “direniş ne güzeldir, direniş baş üstüne” deriz.

“Arkasında direnişçi, mümin ve vatansever kişilerin olduğu bir hak asla kaybolmaz” diyen ne güzel söylemiştir! 

Abdurrahman Salih / Filistin Haber