Hiçbir fert veya topluluk yanlıştan beri değildir. Lakin bazı yanlışlar vardır ki toplumu derinden etkiler ve insanların nefessiz kalmasına, büyük hasarlara sebep olur.
PKK, sahip olduğu felsefe, mensup olduğu gelenek itibariyle şiddetle yola çıktı ve şiddeti dışlamanın, bırakmanın, dönüşmenin sancılarını çekiyor. Öcalan`ın da zımnen dediği gibi; fikrine güvenmeyen, silah olmadan nasıl toplumu irade edeceğini bilmeyen bir PKK var karşımızda. Buna dönüşüm sancısı diyelim.
Diyarbakır`dan Hakkariye, Dersim`den Van`a Kürdistan`da Belediyeler ve Kurumlar üzerinden iktidar olan PKK`nin elan bile molotoftan, taştan, adam kaçırmaktan, kız ve erkek çocuklarını dağa kaldırmaktan medet umması elbette anlaşılır gibi değildir. Hani ilçesi, Lice ilçesi ve çevresi köylerine kadar (Büyükşehir yasası gereği) BDP`nin ve dolayısıyla PKK`nin elindedir. Hizmetse hizmet, kültürel çalışma ise kültürel çalışma, halkı irşad ise irşat, buyur yap görelim demezler mi? Peki yol kesmek niye?
Bir ateşkes var, herkesin malumu; (iyi ki) asker öldürmüyorsun, polis öldürmüyorsun, peki derdin nedir? Kürdistan halkına neyi anlatmak istiyorsun da anlatamadın? Medyan, BDP, DTK ve binlerce kurum aciz kaldı da bir iki genç ile yolları kesip irşad yapıyorsun? Bu kabul edilemez? Sivile sivil muhatap, askere asker muhatap.
Bugün Kuzey Kürdistan`da PKK dışında askeri bir yapılanma yoktur, olmasını da arzu etmiyoruz. Lakin bu askeri yapılanma haddini bilmiyor; Hüda-Par`ın, Hak-Par`ın karşısına DTK`sı değil, BDP`si değil PKK`si çıkıyor veya kirli-kriminal yapılanması olan YDG-H çıkıyor. Bunun hangi kitapta yeri vardır. Dünyadaki kaide nedir? Asker siyasete karışmamalıdır, karışırsa demokrasi olmaz.
Sorun Hüda-Par veya Hak-Par`la sınırlı değildir. Lice`nin felan köyünde oyunu BDP`ye vermedi diye vatandaşı dağa kaldıran, öldürmeye teşebbüs eden bir PKK gerçeği vardır. Peki, PKK`nin zayıf olduğu Urfa`da, Adıyaman`da, Elazığ`da, Malatya`da, İzmir`de biri oyunu BDP`ye verdi diye öldürülse PKK buna ne der? mangalda kül bırakmaz. Ya PKK medyası buna ne der? Ortalığı velveleye verir.
Peki dürüstlük nerde kaldı, demokratik anlayış nerede kaldı. Bu PKK`ye ben nasıl güveneceğim? Sırf bu yüzden PKK-Hizbullah çatışması çıkarsa veya başka birileri silaha sarılırsa vebali kimindir, oluşacak zarardan kim sorumludur, bu fitneyi kim uyandırmış olacak? Yoksa PKK zaten bunu mu istiyor?
Evet, BDP`deki bir damar kardeş kavgasına karşı ama sessiz, edilgen ve medeni cesaretten yoksun. Birileri de fitne ateşini alevlendirebilecek tehlikeli oyunlar peşinde ki bu kirli eller PKK`de, YDG-H`de, KCK`da ve BDP`de yuvalanmıştır. Herkesin kendi hesabına uyanık olması, fitneye karşı, kardeş kavgasına karşı uyanık olmamız gerekir.
Malumunuz PKK ile KDP Rojava üzerinden kapışıyor. Türkiye, İran, ABD de bu işe müdahildir. Bunu fırsat bilenlerin PKK`nin imkanlarıyla Barzani`ye, Barzani`nin imkanlarıyla PKK`ye en ağır ithamları yaptığını görüyoruz. Mesela; PKK`nin kurgulaması olan ESP bu vesileyle yayınladığı bildiride; Barzani`nin gericiliğinden, hainliğinden dem vuruyor.
Rojava elbette önemlidir, lakin mesleyi konuşmak gerekmez mi? PKK burada devrim yaptığını söylüyor. Birileri ise sadece Esat yerine PYD`nin geldiğini; Esat ile PYD arasında sosyalizm, kadın konusu, laiklik vs benzeri konularda aynilik arz eden bir durum olduğunu söylüyor. Kürdistan`a ilişkin ise ABD ve Barzani`nin Kürtlerin Akdeniz`e ulaşmasını istediğini, PYD`nin Esad`ın düşüşünü engelleyerek aslında Kürdistan`ın önünde engel teşkil ettiğini, bunun da İran, Maliki, Rusya ve Türkiye`nin oyunu olduğunu söylüyor.
En azından tartışmak gerekmez mi? Bence tartışılmalıdır. PKK`nin silah bırakmasını hiçbir zaman savunmadım, savunmam da, Lakin PKK`nin silahı amacı dışında kullanmasını, Kürdistan halkının aleyhine kullanmasını, kardeş kavgasında kullanmasını eleştirdim, eleştirmeye de devam ediyorum. Hüda-Par`ın, Hak-Par`ın siyaset hakkını veya sıradan bir Kürdistanlının hakkını savunurken de aslında kendi hakkımı da savunmuş oluyorum. Dilsiz şeytan olmak veya üç meymunları da oynamak istemiyorum.
Biliyorum ki susarsam bir daha konuşamam, yazma hakkımdan feragat edersem bir daha yazamam. Özgürlük budur, diye düşünüyorum. Bu dünya Sultan Süleyman`a, Büyük İskender`e ve nicelerine kalmamıştır ki PKK`ye veya bana sana kalsın. Haliyle geçmiş ve geleceği beraber değerlendirmek, çoğulcu bir toplum ve siyaset, yönetim tarzında karar kılmak hepimizin maslahatınadır.
Siyasilerin, yazarların, öğretmenlerin, imamların, kadın ve erkeklerin de cesur olması lazımdır. Bu uğurda verilecek uğraş cihattır, bedeli Allah`ın hoşnutluğudur; Halkın geleceğidir, Kürdistan`ın da kurtuluşudur.
Sıdkı ZİLAN - Haberdiyarbakır