Zehra Ayhan / Nisanur Dergisi
Zaman ne kadar da çabuk geçiyor öyle değil mi? Ucundan kıyısından habire tüketiyoruz ömrü. Gün oldu kalpler müjdeli haberlerle inşirah buldu, gün oldu sıkıştı sineler gözler yaşla doldu… Öyle ya da böyle, geçip gidiyor ömür. Hem zaman bu, akışına müdahale edilir mi hiç…
İşte yine aktı, döndü, dolaştı; bizleri bir kez daha feyizli ve bereketli iklimin kucağına atıverdi. Minnetle şükrediyoruz. Zira bu gibi gün ve gecelerin bağrında ne paha biçilmez hazineler olduğunu Üstad Bediüzzaman bizlere şu şekilde açıklamakta:
“Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i şerifte yüzden geçer, Şaban-ı muazzama da üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı mübarekte bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve leyle-i kadir de otuz bine çıkar.” Diyerek üç ayları pek çok uhrevi faydaları kazandıran ticaret-i uhreviyenin (ahiret ticaretinin) bir kudsi pazarı ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri (sergisi) olarak vasıflandırmıştır.
Hakikaten de pazarlar ve fuarlar önemli ticaret yerleri arasında yer alırlar. Bu gibi yerlerde yılın, ayın veya haftanın belirli günlerinde indirim kampanyaları ve ucuzluk anonsları yapılır. Dolayısıyla insanlar o günde diğer günlere nazaran elde edecekleri kârı düşününce o gün pazara veya fuara akın ederler. Çünkü o kârlı ticaretten bir daha istifade edebilecekler mi, bilinmez…
O gün o pazar yerine gidemeyenler ise aynı şartlar altında alış veriş yapabilmek için o bir yılı, ayı veya haftayı beklemek zorundadır. Zira o indirim bir güne hastır...
Evet, tabiri caizse üç aylar da, senede bir defa serilen ve ahiret ticaretinin yapıldığı pazarlar mesabesindedir. İstifade edenlere ne mutlu ki; bu kârlı ticaretten büyük kazançlar elde edecekleri ve ahirete yönelik amellerini diğer vakitlere oranla arttıracakları muhakkaktır.
Buna karşılık bu feyizli ve bereketli ayların değerinden ve kıymetinden bihaber olanlar ise, herkesin istifadesine açık tutulan çok kârlı bir ticaret imkânından mahrum kalmışlar demektir.
Ne var ki, biz insanlar bazen yaradılış gayemizi unutuyor, sonsuza dek bu dünyada kalacağımızı sanıyoruz. İş, güç, aile, günlük rutin telaşlar derken uhrevi görevlerimizi hep ikinci plana atıyoruz. Hayatın yoğun temposu içinde akıp giden yaşantımız zamanla sıradanlaşıyor. Öyle ki, “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, herkes yarın için ne hazırladığına baksın. Allah’tan sakının çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır” (Haşr / 18) ihtarını hatırlamıyoruz bile.
İşte rahmeti yerlere ve göklere sığmayacak kadar geniş olan Allah (CC), hem manevi hayattan uzaklaşmamızı önlemek için, hem sıradanlaşan hayata manevi bir zindelik katmak için, hem de ellerimizden kayıp giden zamanı telafi etmemiz için bazı özel günlere değer atfetmiş ve o günlere eşref saatleri serpiştirmiştir.
Bu özel günler geldiği vakit Resulullah (SAV); “Ya Rabbi! Receb ve Şaban’ı bizler için mübarek kıl ve...
İşte yine aktı, döndü, dolaştı; bizleri bir kez daha feyizli ve bereketli iklimin kucağına atıverdi. Minnetle şükrediyoruz. Zira bu gibi gün ve gecelerin bağrında ne paha biçilmez hazineler olduğunu Üstad Bediüzzaman bizlere şu şekilde açıklamakta:
“Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i şerifte yüzden geçer, Şaban-ı muazzama da üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı mübarekte bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve leyle-i kadir de otuz bine çıkar.” Diyerek üç ayları pek çok uhrevi faydaları kazandıran ticaret-i uhreviyenin (ahiret ticaretinin) bir kudsi pazarı ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri (sergisi) olarak vasıflandırmıştır.
Hakikaten de pazarlar ve fuarlar önemli ticaret yerleri arasında yer alırlar. Bu gibi yerlerde yılın, ayın veya haftanın belirli günlerinde indirim kampanyaları ve ucuzluk anonsları yapılır. Dolayısıyla insanlar o günde diğer günlere nazaran elde edecekleri kârı düşününce o gün pazara veya fuara akın ederler. Çünkü o kârlı ticaretten bir daha istifade edebilecekler mi, bilinmez…
O gün o pazar yerine gidemeyenler ise aynı şartlar altında alış veriş yapabilmek için o bir yılı, ayı veya haftayı beklemek zorundadır. Zira o indirim bir güne hastır...
Evet, tabiri caizse üç aylar da, senede bir defa serilen ve ahiret ticaretinin yapıldığı pazarlar mesabesindedir. İstifade edenlere ne mutlu ki; bu kârlı ticaretten büyük kazançlar elde edecekleri ve ahirete yönelik amellerini diğer vakitlere oranla arttıracakları muhakkaktır.
Buna karşılık bu feyizli ve bereketli ayların değerinden ve kıymetinden bihaber olanlar ise, herkesin istifadesine açık tutulan çok kârlı bir ticaret imkânından mahrum kalmışlar demektir.
Ne var ki, biz insanlar bazen yaradılış gayemizi unutuyor, sonsuza dek bu dünyada kalacağımızı sanıyoruz. İş, güç, aile, günlük rutin telaşlar derken uhrevi görevlerimizi hep ikinci plana atıyoruz. Hayatın yoğun temposu içinde akıp giden yaşantımız zamanla sıradanlaşıyor. Öyle ki, “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, herkes yarın için ne hazırladığına baksın. Allah’tan sakının çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır” (Haşr / 18) ihtarını hatırlamıyoruz bile.
İşte rahmeti yerlere ve göklere sığmayacak kadar geniş olan Allah (CC), hem manevi hayattan uzaklaşmamızı önlemek için, hem sıradanlaşan hayata manevi bir zindelik katmak için, hem de ellerimizden kayıp giden zamanı telafi etmemiz için bazı özel günlere değer atfetmiş ve o günlere eşref saatleri serpiştirmiştir.
Bu özel günler geldiği vakit Resulullah (SAV); “Ya Rabbi! Receb ve Şaban’ı bizler için mübarek kıl ve...