Sadullah Aydın / İnzar Dergisi
Hasan Bey, arabasını apartmanın garaj bölümüne park edip yorgun argın asansöre bindi. Lüks apartmanın altıncı katındaki dairesinin kapısında beş yaşındaki kızı Halime onu bekliyordu. Halime babasını görünce kucağına doğru koştu. Hasan Bey kızını kucaklayıp severek, o esnada ona gülümseyerek bakan hanımını selamlayarak oturma odasına geçti. Yemek ve namazdan sonra Hasan Bey etrafında ev sakinleri olduğu halde rahat koltuğuna gömüldü. Elindeki kumandayla kanalları dolaşırken bir yandan da çayını içip hanımıyla sohbet ediyordu. Hasan Bey iyi bir insandı. Fırsat buldukça hanımı ve çocuklarıyla sohbet eder, onlara ilgi gösterirdi. Ama buna pek fırsatı da olmazdı. Çünkü eve gelirken hep yorgun olurdu. Yemekten sonra bu yorgunluğu daha da artar, koltuğuna gömülüp televizyon izlerken üzerine bir uyuşuklu çöker, çay ve çerez veya meyve sefası derken uyuya kalırdı. Sonra da hanımı onu uyandırıp yatağına gönderirdi.
Hasan Bey zengin bir esnaftı. Mağaza sahibiydi. Akşama kadar müşterilerle uğraşır, alacak-verecek için bankalara koşturur, eve gitme saati gelince de yorgun düşerdi. Her günü böyleydi. Monoton bir hayat… Bazen bıktığı olurdu ama genellikle hayatından memnundu. İyi bir işi, lüks bir arabası ve lüks bir dairesi vardı. Bankalarda da yüklü meblağda parası… Tabii faizsiz banklarda…
Hasan Bey, kendi camialarının kanalı olan TV’yi izlerken bir ara hayretle eşine yöneldi.
- Maşallah, bizimkilerin durduğu yok ha! Görüyorsun değil mi? Etkinlikler, yardım faaliyetleri, konferanslar, mitingler…
Hasan Beyin eşi Gülbeyaz Hanım sitem dolu bir sesle konuştu:
- Ve hiç birinde sen yoksun!
- İşten fırsat mı oluyor hanım? Gönlüm onlarla, sen ona bak. Kişi sevdiğiyle beraberdir. İnşaallah haşrim de onlarla olacak.
- Sen kendini kandır bakalım. Bu nasıl sevgi, bu nasıl beraberlik? Bir Allah’ın günü onların bir ihtiyaçlarını karşılamış mısın, onların bir etkinliğine katılmış mısın?
- Dedim ya, işten fırsat olmuyor ki! Ama haklısın, kendime bir çekidüzen versem iyi olur.
Gülbeyaz Hanım içini çekti.
- Keşke eski günlerdeki gibi olsaydı! Diye mırıldandı. Hiç zengin olmasaydık. Eski günlerdeki halini ne kadar...
Hasan Bey zengin bir esnaftı. Mağaza sahibiydi. Akşama kadar müşterilerle uğraşır, alacak-verecek için bankalara koşturur, eve gitme saati gelince de yorgun düşerdi. Her günü böyleydi. Monoton bir hayat… Bazen bıktığı olurdu ama genellikle hayatından memnundu. İyi bir işi, lüks bir arabası ve lüks bir dairesi vardı. Bankalarda da yüklü meblağda parası… Tabii faizsiz banklarda…
Hasan Bey, kendi camialarının kanalı olan TV’yi izlerken bir ara hayretle eşine yöneldi.
- Maşallah, bizimkilerin durduğu yok ha! Görüyorsun değil mi? Etkinlikler, yardım faaliyetleri, konferanslar, mitingler…
Hasan Beyin eşi Gülbeyaz Hanım sitem dolu bir sesle konuştu:
- Ve hiç birinde sen yoksun!
- İşten fırsat mı oluyor hanım? Gönlüm onlarla, sen ona bak. Kişi sevdiğiyle beraberdir. İnşaallah haşrim de onlarla olacak.
- Sen kendini kandır bakalım. Bu nasıl sevgi, bu nasıl beraberlik? Bir Allah’ın günü onların bir ihtiyaçlarını karşılamış mısın, onların bir etkinliğine katılmış mısın?
- Dedim ya, işten fırsat olmuyor ki! Ama haklısın, kendime bir çekidüzen versem iyi olur.
Gülbeyaz Hanım içini çekti.
- Keşke eski günlerdeki gibi olsaydı! Diye mırıldandı. Hiç zengin olmasaydık. Eski günlerdeki halini ne kadar...