HABER MRK – Yüce duyguların zirveye ulaştığı ve ulaşması gerektiği Umre ziyareti ile ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz Cemal Çınar Hoca, iyi otellerde kalmanın ve iyi yemekler yemenin hiçbir anlam ifade etmediğini, Umre’nin iç aleme yapılan bir yolculuk olduğuna vurgu yaptı.

Sözlerine Umre’nin tanımıyla başlayan Çınar, “Umre; belirli bir zamana bağlı olmaksızın ihrama girerek Kâbe’yi tavaf etmek, Safa ile Merve arasında say yapmak ve tıraş olup ihramdan çıkmak sureti ile yerine getirilen ibadete verilen özel bir isimdir. İhramın iki farzı vardır: İhram ve tavaf.    İhram şart, tavaf ise, rükündür. Vaciplerine gelince, say ile tıraş olup ihramdan çıkmaktır” dedi.

Umre’nin Hac’dan farklı yönlerine de değinen Çınar, “Umrenin belli bir vakti yoktur. Arafat ve Müzdelife Vakfeleri yoktur. Şeytan taşlama, Kudüm Tavafı, Veda Tavafı ve kurban kesmek yoktur. Umre yolculuğu Hac yolculuğu gibi bir ibadet yolculuğudur. Bu yolculuk, kişiye bedenen seyahatten çok ruhen bir yolculuğa çıkışının bilincine vardıran apayrı bir yolculuktur” şeklinde konuştu.

“Umre iç aleme yapılan bir yolculuktur”

Umre’nin olumlu etkilerine vurgu yapan Çınar, “Bu yolculuk, kişinin iç alemini gözden geçirip, içindeki olumlu ve olumsuz noktaların tespit edebildiği hayatın en önemli yolculuğudur. İnsanoğlunun dış ve iç diye iki yapısının olduğu bilinen bir konudur. Yine kişinin iç aleminin dışı ile alakası deri ile etin alakası kadar birbiri ile bağlılığı bulunmaktadır. İşte bu bağlamda hem iç alemimizi hem de dış alemimizi temizleyebilmemizin en önemli dönüm noktası şüphesiz ki Beytullah’a yapılan yolculuktur. Kısaca bu yolculukta kişinin hem iç hem de dış alemini arındırmak için hayatı boyunca bulduğu en büyük fırsattır. Burada kişi önce kendisini keşfetme imkanı bulur, sonra yolunu tanıma yani hayattaki istikametini bulma imkanını yakalar, hayattaki yerini belirleyebilir. Bütün bunlardan maksat Yüce Rabbini tanıma melekesini yakalayarak, ruhen ve bedenen büyük bir sıçrama ile süfli ve değersiz maddeden mana alemine yükselme imkanını elde eder. Kişinin kendisini, Rabbini, hayatın gayesini ve insanlık alemini iyi keşfetmeden atacağı her adımın hüsranla sonuçlanabilme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu en iyi idrak ettiği anlardan biridir, Umre” ifadelerini kullandı.

 “Bir Müslüman için Rabbini tanıması yetmez, nefsini de tanıması gerekir”

Kişinin kendisini de tanıması gerektiğine dikkat çeken Çınar, “Biz gerçek kulluğa Rabbimizi tanımakla beraber kendimizi de keşfetmemizle ancak ulaşabiliriz. Çünkü şeytan, Rabbini iyi tanıyıp bu hususta hiçbir endişe taşımadan kendisini de Adem’i de yaratanın yüce Allah olduğunu Kur’an’ın nezih ayetleri ile kendisi tarif etmiştir. Ancak şeytan kendisini keşfedemediği için Allah’ın lanetine müstahak olmuştur. Evet, kişi Rabbini tanımakla yetinmemeli, kendini de bilmekle kulluğun kemalatına ulaşabilir. Yeryüzündeki kulluk görevimizi kendi şahsımızı ve yolumuzu bilmekle daha iyi yerine getirebiliriz. Evet, ısrarla ve üstüne basa basa haykırmak istiyorum, şeytan Rabbini tanıdığı halde şeytan oldu. Nefsini keşfetmeyen insanın şeytandan bir farkı kalmaz. İşte saadet-i dareyn için kutsal beldelere yapılan bu yolculuğun dışında bu atmosferi daha uygun bir mekan yakalamak mümkün değildir. Düşünün eğer burada yaptığınız duanız kabul olmazsa, eğer mübarek makamlarda kişi kendini keşfedemezse ve oracıkta tefekkürün manasını çıkaramazsa, orada güzel tahliller yapamazsa bunu başka nerede yapabilir. Biz Allah’ın kulları olarak geçmişte herkesin kendisine göre bazı hataları muhakkak olmuştur. İşte bu hataları tespit edip bir daha dönmemek üzere imha edilecek en müsait ve münasip yer orasıdır. Evet, kişinin geçmişte yapmaması gereken hatalarından temizlenebileceği ve gelecekte ufkunu açıp daha güzel ve verimli bir hayat programını yakalayabileceği yer şüphesiz ki kutsal beldelerdir” dedi.

“Umre hayat değiştirir”             

İstendiğinde Umre’nin hayatı değiştirebileceğini vurgulayan Çınar, “ Hayatını çapulculuk ve gaddarlıkla sürdüren bir toplumun vahiyle buluştuktan sonra, temel insani hak ve hürriyetlerine, insani ve ahlaki değerlere bağlı kalan o günün Mekke ve Medineli sahabeler gibi bir atmosferi yakalama imkanını biz de bu gün bulabiliriz. Yeter ki o günkü halet-i ruhiyeyi talep edebilelim. Çünkü o beldelerde insanlık dirilmiş. Çünkü o beldelerde nübüvvet neşvü nema bulmuştur. Çünkü orada vahyin insanla buluşmasının ilkinin de sonuncusunun da sağanak sağanak rahmet olarak inzal ve tenzil edildiği yerdir” şeklinde konuştu.

“Orada Allah ile bir ahit yapılır”

Yapılan ibadetlerin manasına da değinen Çınar, “Kişi orada yaptığı menasik ve ahitlerle şunları söylemiş oluyor: ‘Allah’ım! Bundan sonra hiç kimseye haksızlık yapmayacağıma, kul hakkı yemeyeceğime, bana bırakılan emanetleri senin koyduğun sınırlar çerçevesinde istimal edeceğime, yeryüzünü tıpkı peygamberler gibi imar edip, orada bozgunculuk yapmayacağıma, peygamberlerinin çizmiş oldukları yoldan gidip sapmayacağıma, yoldan çıkmış insanları kılavuz ve rehber edinmeyeceğime, İslam’ın belirlediği güzellikleri insanlara ulaştırmak için çalışacağıma, haksızlıklara asla arka çıkmayacağıma, senin belirlediğin sınırları muhafaza edip koruyacağıma, iyi ve kâmil bir Müslüman olacağıma söz veriyorum.’ Umre ibadetinin içini bu şekilde doldurmayanlar, Umre öncesinde benliğe bindirilmiş, Umre esnasında benliğinden beslenen bir halet ve sonrasında da herkesten daha iyi bir yerde yattığını, en iyi yemeklerin kendi otellerinde bulunduğuna dair müftehir tanımlar yapanların Umre’den alacağı hiçbir şeyi yoktur” ifadelerini kullandı.

“İhram bir karar ve ikrardır”

Umre’de giyilen ihramın kul ile Allah arasında yapılan misakın simgesi olduğunu belirten Çınar, “İhram bir elbise değildir. İhram niyet ve telbiyedir. Bir karardır. Büyük bir ikrardır. Çünkü kibirden, gururdan, kendini beğenmişlikten, kendini ve kavmini bırakıp ümmetle bütünleşen nefsinden, gösterişten uzaklaşıp ihlas ve takvayı kuşanmaktır İhram. İhramın giysileri bu karar ve ikrarın dış kısmını temsil eder. İşte Umre yapan kişi ihrama girmekle bu ikrarını ortaya koyar ve bunu telbiye ile seslendirir. Bu ikrarın verdiği heyecanla dağlara, taşlara, vadilere ağaç ve taşlara, tepe ve derelere, kısaca karşılaştığı her topluluğa kararını haykırır: ‘Buyur Allah’ım, senin emrine amadeyim.’ Bu manadaki bir telbiyeyi getirenin kalbinde komünizm, faşizm, kapitalizm ve bütün izm ve yapılanmaların sevgi, destek ve muhabbeti olamaz. Eğer olursa, Umre’nin içi boşaltılmış olur” dedi.

Umre’nin tarihin derinliklerine yapılan bir yolculuk olduğuna dikkat çeken Çınar, “Her karışı insanlık örneği, ashabın hatıraları ve ayak izleri ile dopdolu bir coğrafyaya yolculuk yaparken, aslında onların yaşadığı döneme doğru tarihin derinliklerine bir yolculuk yapmak ve onların İslam namına yaptıkları fedakârlıkları hatırlamak ve İslam’ın bize nice güçlüklerle ulaştığını anlamak ve sahip olduğumuz bu aziz İslam’ın izzetinden dolayı Cenabı Allah’a şükredip bu aziz İslam’ı bize ulaştıranları hayırla yâd etmemiz gerekir” şeklinde konuştu.

(Mehmet Can Yardımcı-İLKHA)