DİYARBAKIR- Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü Manisa’nın Soma ilçesindeki  maden pcağında meydana gelen madden kazasını değerlendirdi. Güçlü, kazayı, latin dilinde trajedi, Türkçede facia, felaket, katliam ve toplu öldürme, Kürtçede kerasat kavramlarıyla tarif  etmenin bile olanaklı olmadığını söyledi.

Vakıanın üzerinden on gün geçmiş olmasına rağmen, maden ocağında hangi neden ve sebeple bu facianın, felaketin, trajedinin, katliamın, toplu öldürmenin, kerasatın meydana geldiği belli olmadığını ifade eden Güçlü, dünyada böyle bir sorumsuzluğa rastlamanın olanaklı olmadığını dile getirdi.

Soma’da facianın meydana geldiği zaman, 787 kişinin ocakta olduğu bilgisinin olduğunu ifade ederek, “Bundan daha fazla kişinin olması ihtimali de var. Ne yazık ki, yer altındaki çalışmalarda, giriş ve çıkışların çok kontrollü olması gerekirken, öyle bir pervasızlık, paragözlülük ve açlık söz konusu ki, maden ocağına gelişi güzel insanlar sokulup, çıkarılabiliniyor. Maden Ocağında eğer 787 işçinin olduğu baz alınırsa: 360 işçi kendi çabalarıyla ocaktan çıkmış. 80 işçi yaralı kurtarılmış. Bu durum, o zaman ölü işçi sayısının da en az 337 olacağını anlatıyor.” Dedi.

“İş güvenliğinin olmaması”
Türkiye’de yapılan istatistiklere göre, her gün üç işçinin, iş kazaları sonucu öldüğüne dikkat çeken Güçlü, “Resmi kayıtlara, özellikle de Kürdistan’daki iş kazalarında kayıtlara geçmeyen iş kazalarındaki ölümler hesaba katıldığı zaman, sorun daha dramatik bir boyutu anlatır. İş kazalarında günlük ölüm oranlarının artışını sağlayan da özellikle maden ocaklarında ve tersanelerde meydana gelen ölüm olaylarıdır.” İfadelerine yer verdi.T

ürkiye’nin, İLO Sözleşmesine imza atmayan bir ülke odlunu söyleyen Güçlü, bu durumunda iş güvenliği konusunda gerekli tedbirleri almayacağını ortaya koyduğunu kaydetti.

Türkiye’nin son zamanlara kadar “İş Güvenliği Yasasına” bile sahip olmadığının altını çizen Güçlü, “Yeni çıkan yasa olmasına rağmen, işverenler ve sermayedarlar, bu dünya standartlarına göre geri olan bu iş güvenliği yasasını bile hayata geçirmiyorlar. İş yerlerinde, Sosyal Güvenlik ve Çalışma Bakanlığı tarafından da ciddi bir denetimin yapılması koşulları da yok. Türkiye’de bir müfettiş 16.000 iş yerini kontrol etmektedir. Türkiye’de Ekonomi Siyasetler Araştırma Vakfı’nın yaptığı araştırmaya göre, 2011 yılında 1700 işçi iş kazaları sonucu hayatlarını kaybetmişler.” İfadelerini kullandı.

Güçlü değerlendirmesini şöyle sürdürdü: Yapılan bir araştırmaya göre, Soma’da 2013 yılında 5000 iş kazası meydana gelmiş. Dün yapılan açıklamalara göre, Soma’da ortaya çıkan o büyük facia, felaket, katliam, toplu öldürme, kerasetten önce ocakta yangınlar olmasına rağmen, bu yangınların söndürülmesi için çaba gösterilmemiş. Oysa Enerji Bakanı, 10 ay önce Soma’daki iş güvenliğini övmüş. Bu konuda Meclis’te 3 muhalefet partisinin verdiği önergeler de ciddiye alınmamış. Soma’daki maden ocaklarında, bir vardiyedeki işçiler çıkmadan, diğer vardiyedeki işçiler ocağa sokulabilinmekteymiş. Böyle bir şey olabilir mi?

“İnsan kıymetinin olmaması”
Soma’daki gelişmenin, Türkiye’de bir kez daha insan kıymetinin olmadığı değerlendirmesinde bulunan Güçlü, “İnsanın çok kutsal olan ‘yaşam hakkının’ değerli olmadığını da ortaya koydu. Tüm insan hak ve özgürlükleri gibi, yaşama hakkının da güvence altında olmadığı görüldü.” Şeklinde değerlendirmesini sürdürdü.

Güçlü daha sonra, “Kemalist Türk Devleti, Türk halkı tarafından bile kurulmadı. Kemalistler, devleti kurdu, halk ve halklar da devlete tabi oldu; devletin kölesi, hizmetçisi oldu. Bu nedenle de, devlet halka karşı istediği muameleyi reva gördü. Bu nedenle, Kürtleri, Ermenileri rahatlıkla kırdı ve kırımdan geçirdi. İstediği zaman insanları işkencelerde ve doğrudan infaz etme, öldürme hakkını kullandı. Eğer son 30 yılda devlet kendi militarist güçleri ve kendisinin kurduğu değişik renklerden ve milletlerden örgütler eliyle 100 bin kişiyi öldürmüş ve öldürtmüşse, Türkiye’de insan değerinin, insan hak ve özgürlüklerinin ve en başta da yaşama hakkının hiçbir anlamının olmadığı ortaya çıkar. İnsani olmayan böyle bir devlet, sistem, rejim için de, insanların kıymetinin olması da olanaklı değil.” Şeklinde devam etti.

Türkiye’de insanın, araçsallaştığına işaret eden Güçlü, “Türkiye’de toplumun değişik kesimlerinin, özellikle Kürtlerin özgürce örgütlenmesi olanaklı olmadığı gibi, işçilerin de örgütlenmesi özgürlüğü yoktur. İşçiler kendi çıkarlarını, sendikal örgütlenmelerle koruyabilirler. Türkiye’de Sendikal örgütlenme düzeyinin düşüklüğü ve engellenmesi gerçeği yaşanıyor. Var olan sendikalar da,  işçilerin haklarını ve çıkarlarını savunacak nitelik ve kalitede değiller.” İfadelerini kullandı.
 

“Sermayedarların barbarlığı”
Güçlü, Soma’da maden ocağındaki gelişmenin, bir kez daha Türk sermayedarlarının barbarlığını, vahşiliğini, ortaya koyduğuna vurguda bulunarak,  sermayedarların bu yapısının da, Türkiye’de demokrasinin ve sosyal devletin olmadığını gösterdiğine işaret ettiğini belirtti.

“Yönetimin sorumsuzluğu”
Soma’daki maden ocağı devlete ait olduğu halde taşerona vererek çalıştırıldığını söyleyen Güçlü,  “Bu nedenle, devlet Soma’daki maden ocağından doğrudan sorumlu durumda. Ne yazık ki, yönetim Soma’da sorumluluğunu yerine getirmemiş. İş güvenliğini sağlamamış, iş güvenliğinin kontrolü konusunda sorumsuz davranmıştır. Muhalefet partilerinin uyarılarına da kulak tıkamıştır.” İfadelerini kaydetti.

Güçlü son olarak, Soma’daki maden faciasının öncelikle ölü işçi ailelerinin, Somalıların, Türkiye ve Kürdistan’da değişik milletlerden, dünyada tüm insanlığın, yüreğini yaktığını belirterek, ölen işçilerin ailelerine baş sağlığı diledi.(İLKHA)