HABER MRK- 27 Nisan 2009 tarihinde Özel Yetkili Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi savcısı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Elazığ İhya-Der merkez ve şubelerine polis tarafından baskın düzenlenmiş, 23 dernek üye ve yöneticisi gözaltına alınmıştı. 14 Ocak 2010 tarihinde ise, 18 İhya-Der üyesine örgüt üyeliğinden, Dernek Başkanı M. Fatih Demirtaş`a örgüt yöneticiliğinden ceza verilmiş, 4 kişi de beraat etmişti.
Paralel Yapılanmanın içerisinde yer aldığı bilinen yargı tarafından hapis cezalarına çarpıtılarak mahkum edilen Elazığ İhya-Der ve Adıyaman Vahdet-Der üyelerinin maruz bırakıldıkları mağduriyetlerin hala giderilmediği ve bu yönde herhangi bir gelişmenin de sağlanamadığı ortaya çıktı.
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Elazığ İhya-Der dosyası mağdurlarından Fatih Demirtaş, geçtiğimiz günlerde Erzurum`da Paralel yapılanma mağduru olduğunu iddia eden bir vatandaşın yaptığı şikayetin Başbakanlıkça dikkate alındığı ve konuyla ilgili gerekli girişimlerin yapıldığını hatırlatarak kendilerinin yaptıkları başvuruların hala bir neticeye vardırılmadığı ve dikkate alınmadığına dikkat çekti.
İhya-Der Dosyası mağdurlarının Türkiye’de uğratıldıkları hukuksuzluklar ve zulümler yetmiyormuşçasına birde yurt dışında olanlar için Kırmızı Bültenle arama kararı çıkartıldı.Bu bültenle bulundukları yerlerde evlerine baskın yapılarak gözaltına alınmış netice itibariyle muhatap oldukları mahkeme heyetleri, dosyalarında Türkiye’ye iadelerini gerektirecek hukuka aykırı bir durum tespit etmediğinden Türkiye’nin iade talebini uygun görmemişti.
“Paralel Yapının eliyle meydana gelen mağduriyetlere Hükümet el atmalı”
Elazığ İhya-Der Eski Başkanı Demirtaş yaptığı açıklamada, “Erzurum’da bahsi geçen olayda şahsın mağduriyetinden dolayı bir şikayeti olmuş Sayın Başbakanda bu hususta YSK’yı harekate geçirmiş. Tatbiki bu olumlu bir gelişme yani Türkiye’de şikâyetçi olduğu kesimin savcıları tarafından tehdit edilen bir insanın bu mağduriyete el atması Başbakanın buna hassasiyetle eğilmesi sevindirici bir durumdur. Ancak bu basına yansıyan tarafı. Türkiye’deki hukuksuzluklardan en küçüğünden biri bundan daha büyük hukuksuzluklar ve paralel yapıdan kaynaklanan mağduriyetler var. “ dedi.
“Dosyamız yargı aşamasındayken Paralel Yapı’nın mağduru olduk”
Bu mağduriyetlere hükümetin bir an önce el atması gerektiğini sözlerine ekleyen Taş, “ Bizim dosyamız daha yargı aşamasındayken yargılanma sürecimiz devam ederken bir Paralel Yapı’nın mağduru olduk. Genelde Türkiye’de özelde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Paralel Yapı çok kirli ilişkilere bulaştığından muhafazakâr kesimi mağdur oldu. Paralel yapı bütün İslami kesimleri kendisine rakip gördüğü için bundan ötürü de eş zamanlı operasyonlar düzenleyerek bölgenin tamamında Antep’te, Maraş’ta, Elâzığ’da, Malatya’da, Van’da, Muş’ta operasyonlarla Müslümanları gözaltına alıp çok komik nedenlerle cezalandırması aslında Paralel Yapının Müslümanlara taalluk eden kısmıydı ve o süreç içerisinde başbakanlığa bildirmiştik. “ ifadelerine yer verdi.
O dönemde Başbakanlığa direk ulaşmanın zor bir durum olduğunu ifade eden Taş, “Fakat yardımcılarının eliyle sendikaların üzerinden hâsılı ulaşabildiğimiz yöntemlerle hatta Ak Parti milletvekilleriyle görüşerek mağduriyetimizi Başbakana iletme talebimizi iletmiştik. Ama o zaman henüz Paralel Yapının gerçek yüzü deşifre olmuş olsa bile Müslümanlar tarafından Hükümet ile Paralel Yapı arasındaki işbirliği hükümeti Paralel Yapıya karşı çok rahat davranma ve her şeyini emanet etme durumu söz konusu Paralel Yapı ile ilgili şikâyetlerde paralel yapıyı kayırır bir durum vardı.” ifadelerini kullanarak Türkiye’de hukukun adaletsizliğini gözler önüne serdi.
“Mağduriyetleri gidermeyen hükümette mağdur konuma düştü”
Başbakan Erdoğan’ın medyaya yansıyan bazı açıklamalarına atıfta bulunan Taş, “Hatta medyaya yansıyan bir durum da söz konusuydu. Adalet Bakanı, Sayın Başbakana, bu atadığımız hakim savcıların çoğu belli bir camianın adamı. Bu durum problem teşkil etmez mi? Endişesini dile getirince Sayın Başbakan, Abdestli Namazlı insanlardan ne zarar gelecek? diye bu oluşabilecek tehlikeyi görmezden gelmişti. Hâlbuki o zamandan Müslümanların mağduriyetine kulak vermiş olunsaydı belki bugün Başbakan da bu kadar mağdur olmayacak, hükümete dönük içerde ve dışarıda da antipropaganda yapılmayacak, Paralel Yapının kolları da bu kadar güçlenmiş olmayacaktı.” Diyerek, Paralel Yapının kadrolaşma durumunu hatırlattı.
“Hükümet mağduriyeti görmek istemiyor”
İhya-Der dosyası kapsamında Paralel Yapı tarafından mağdur edildiklerini açıklayan Demirtaş, “Paralel yapıdan şikayetçiyiz, paralel yapıdan olmayan herkes Paralel Yapıdan şikayetçi geçici dostluklar kurmuş olsalar bile yine de dostluk kurdukları partiler teşkilatlar zaten evvelden kendilerinden şikayetçiydi. Fakat bizim şikâyetçi olmamız yetmiyor. Sayın Başbakanın kendisi şikâyetçi, onları terörist olarak nitelendiren onlara haşhaşiler gibi tarihin en kanlı en derin en sinsi terör örgütünün ismiyle onları isimlendiren ve bütün konuşmalarının ana gündemi haline getiren Sayın Başbakan bu yapının oluşturduğu mağduriyetimizi hala görmüş değil. Bunun sebebi hikmeti nedir bilemiyoruz.” Şeklinde konuştu.
“Paralel Yapının oluşturduğu mağduriyet için deliller gün gibi ortada”
Paralel Yapılanmanın yaptığı zulüm ve haksızlıkların açığa çıkarılması için Elazığ İhya-Der ve Adıyaman Vahdet-Der dosyalarının bile başlı başına delil teşkil ettiğine vurgu yapan Demirtaş, “Sayın Başbakan 17 Aralık’tan bu güne kadar bu hususta somut bir adım atmış değil somut bir adım atması için delillerimi yok? Ellerinde yeterli malzememi yok? Yoksa mağdurların somut durumlarımı yok? Onu bilemiyoruz Fakat şayet delillendirememekten şikayetçilerse veya malzeme azlığından dolayı Paralel Yapıya dönük bir girişimde bulunamıyorlarsa bu hususta Elazığ İhya Der dosyası Adıyaman Vahdet Der dosyası Mustazaf der dosyası gibi dosyalar hükümet için delil niteliğindedir. Bu dosyalar yeni tayin edilebilecek hakimler ve savcılar tarafından ciddi bir şekilde tetkik edilip incelenirse o zaman görülecektir ki emniyet savcı ve hakimler içindeki paralel yapının kimler olduğu daha net ortaya çıkacak tezgahı kimlerin kurduğu operasyonu yapan polislerin kimlerin uzantısı olduğu neden özellikle nöbetçi mahkemelerin yetkilendirildiği neden paralel yapıya yakın savcılar tarafından ifade alındığı görülecektir.” Dedi.
“İslami etkinlikler suç kabul edilmiş”
Yargılama süresi boyunca elle tutulur hiçbir delil olmadığı gibi sorgulama süresince de kayda değer bir delil ile sorgulama ve suçlama yapılamadığını belirten Demirtaş, “Her ne kadar dava dosyasına aslında yansıyan Kutlu Doğum Etkinlikleri, Kerbela Tiyatrosu, Filistin’e destek Mitingleri, Gıyabi Cenaze Namazları, Filistin için yardım kampanyaları gibi Türkiye’nin tamamında yapılan meşru işler suç olarak gösterilmişse bile kayıt altına alınmayan sorgu süresince özellikle dernek yönetici ve temsilcilerine sorulan sorular paralel yapı ile alakalı olup derneğimizin, camiamızın paralel yapıya bakış açısı bir fiil sorgulanmıştır. Tabi o zaman gözaltındayken de bu duruma tepki gösterilmiş mahkeme süresince de zaten bu durum aşikar olarak kendini göstermiş dosya Yargıtay 9. Dairesine gönderilerek aslında süreç neticelendirilmiştir.” şeklinde konuştu.
“Yaşatılan mağduriyetten sayın Başbakanın vicdanı rahat mı?”
Paralel Yapıdan bu kadar bahsedilmesine rağmen İhya-Der Dosyasının yeniden gündeme alınmaması İhya-Der dosyası üzerinden Paralel Yapının en azından Elazığ-Malatya bölgesindeki uzantılarına müdahale edilmemesi İhya-Der dosyasındaki Paralel Yapı mağdurlarının mağduriyetlerinin giderilmiş olmamasının Başbakan Erdoğan için vicdani bir mesele olması gerektiği değerlendirmesinde bulunan Demirtaş, “Başbakanın vicdanının rahatsız olması lazım çünkü, bu insanlar toplumları tarafından taktir edilen toplumlar başbakanın bu hassasiyeti toplum tarafından biliniyor en azından mağdurlar, yakın ve tanıdıklarının hükümetten bir beklentisi var. Bizde böyle bir beklenti içerisindeyiz. Geçmişe dönük yeniden yargılanma mümkün olursa şayet dosyanın temize çıkacağına inanıyoruz.
Geçmişe dönük iadeyi itibar talebimiz var. Tabi bu hususta iadeyi itibar gerçekleşir mi bilmiyoruz ama bu aşamada önemli olan bu mağduriyetin giderilmesidir. Çünkü bizlere maddi ve manevi mağduriyetler yaşatılmıştır.” diye konuştu.
“Özel Yetkili Mahkemelerin kararları sorgulanmalı”
Yeniden bir yargılamanın oluşması durumunda özellikle haddi aşan Özel Yetkili Mahkemeler döneminde görülen birçok dosya da farklı sonuçların görüleceğini iddia eden Demirtaş, “Aslında Hükümetin çokta gerilere gidip ta 80’li yıllara kadar olan bütün dosyaları eline almasına gerek yok Paralel Yapı ile alakalı durum özellikle özel yetkili mahkemelerin yani Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kaldırılmasından sonra oluşturulan özel yetkili mahkemelerin referandumda bütün Türkiye’nin canı gönülden oy verdiği HSYK yasasından sonra yaşanmış olması devletin bu hususta sadece Özel Yetkili Mahkemeler üzerinden verilmiş kararları sorgulaması bile bir çok mağduriyeti kaldıracaktır.
Çok da gerilere gitmeye gerek yok. Devlet bir milat olarak özel yetkili mahkemelerin kuruluşundan sonra verilen kararları sorgulayabilir, bu kararlarda geriye dönük izler yapabilir.” İfadeleri ile açıklamasını sürdürdü.
"Demokratikleşme var deniliyor oysa mağduriyetler giderilmiyor”
Yeniden Yargılanma talebinde bulunduklarını belirten Demirtaş, bunun olmaması halinde Devlete karşı işlenmiş suçlarda bu günkü devletin bakış açısına göre yeniden yargılanma yapılması veya af getirilmesi zorunluluğunun olduğunu ifade etti.
2000’li yılların başlamasıyla Devletin birçok alanda demokratik adımlar attığını düşünsel olarak ta özgür bir toplum oluşturma yoluna gittiğini söyleyen Demirtaş, bu durumun yapılmak istenmesine karşın Devlet tarafından mağdur olmuş kimselerin mağduriyetlerinin giderilmesine yönelik herhangi bir çalışma ve iyileştirmenin yapılmadığını da hatırlattı.
İhya-Der dosyasının Terör kapsamında değerlendirildiği ve bu kapsamda cezalandırmaların yapıldığı bilgisini aktaran Demirtaş, bugün terör suçundan dolayı ceza verilmiş olan, terörle suçlanmış olan İhya-Der’in faaliyetlerinin hangisi terör eylemi olarak gösterilebilir? Diye sorarak açıklamasına devam etti.
Demirtaş şöyle devam ett:, “Allah Resulü’nü anmak mı? Kerbela Tiyatrosu düzenlemek mi terör eylemi oluyor? Bir şiir okuyup 4,5 ay cezaevinde kalma ile Elazığ da Kerbela Tiyatrosu düzenleyip 4,5 yıl cezaevinde yatma arasında mağduriyet bakımından ne fark var? Oysa düşünsel olarak, hukuki olarak, kanuni olarak bu mağduriyetin giderildiğini biliyoruz fakat pratikte bu mağduriyetler devam ediyor. Belki kanunlar değişmiş olabilir, hukuk değişmiş olabilir ancak birilerinin kafası değişmediği müddetçe halkın, bireyin menfaati yerine devletin ali menfaatleri gözetildiği için sürekli mağdur edilen halk olmuş ve bu hususta birçok mağdur cezaevinde yatmak zorunda kalmıştır.”
“Hükümetin kendisine dokunulunca yaptırım gücü ortaya çıktı”
Yıllardır haksız yere Cezaevinde tutulan Salih Mirzabeyoğlu’nun mağduriyetine de değinen Demirtaş, “Salih Mirzabeyoğlu’nun dosyası devletin önünde kara bir leke olarak durmaktadır. 28 Şubat darbe girişiminin mağduru olan bu insan için hiçbir bir girişimde bulunulmamıştır. Önce o mağduriyetlerin giderilmesi lazım. Zalime ceza vermeden önce mazlumun o zulümden kurtarılması lazım. Hukukun düzgün işletilmesi lazım Hükümetin bunu takip etmesi lazım. Verilen kararlarda özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açılacak olan dosyalarda sorumlunun hakimler olması lazım? Dava açılıyor tazminatı devlet veriyor böyle olunca hakim istediği gibi tarafgir kalabiliyor. Tazminatı hakimler verse kararlarında daha özgürlükçü ve daha hukuki karar vermek zorunda kalacaklar.” değerlendirmesinde bulundu.
‘Hükümet, yangın kendisine ulaştığı için feveran etse de yani mağdur olduğunu güdeme taşısa da işin doğrusu kendisinden başka mağdur olmuş kesimleri çokta umursamıyor.’ diyen Demirtaş, “Sadece tek mağdur biz değiliz devlet dairelerinde bir çok insan diskalifiye edilmek için çeşitli bahanelerle ve oyunlarla görevlerinden uzaklaştırılmış ve paralel yapı mensupları yerleştirilmiştir. Bu konuda birçok bireysel şikayetler olmuş ama Hükümet bununla alakalı çok fazla bir endişe taşımamıştır. Hükümet kanaatimce kendisine dönük olan hamlelere cevap verme endişesinde bundan ötürüde bize karşı yaşatılan mağduriyetin giderilmesine yönelik bir girişimde bulunulmadı. Hükümetin mağduriyeti gündemine alması için sivil toplum kuruluşlarının samimi olması lazım. Bu hususta düşüncelerini beyan eden Müslüman İslami sivil toplum kuruluşları şayet bu hususta samimi olurlarsa İhya-Der dosyasından mağdur olan kardeşlerini gündeme taşırlarsa o zaman bu mağduriyet Hükümet tarafından ele alınır bunu sadece bizim için değil, tüm İslami kesimlerin mağduriyeti için diyorum. Maalesef Müslümanlar bu hususta kendileri rahatsız olmadıkları müddetçe müdahil olmadıkları gibi kendileri rahatsız olunca sadece kendilerini dile getirme konusunu alışkanlık haline getirmişler. Yani bu bizim içinde bulunduğumuz düşünsel fikirsel çürümüşlüğün neticesidir. Ancak müminler kardeştir, Ayrı düşünebiliriz ama ortak paydalarımız çok daha fazla.” açıklamasını yaptı.
“Hükümet yetkilileri işin ahiret boyutunu da düşünmeli”
İhya-Der dosyası kapsamında mağdur olanların İslami faaliyetlerinden dolayı mağdur edildiklerini söyleyen Demirtaş, “Öncelikle sivil toplum kuruluşlarının bu mağduriyeti dile getirmesi lazım. Hukuksuzluklar Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde dile getirildi ama medyamızda gerektiği kadar yer almadı. Büyük medyalar bu hususta alakadar olmadı. Merkezi medyalar gündeme almadığı sürece hükümetin bu hususlara değinmesi çok zor. Mağdur ailelerinin bu hususta hükümete mektuplar ulaştırmaya çalıştıklarını biliyoruz. Fakat bunlara cevap verilmemiştir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Erzurum’da Paralel Yapının mağduru olmuş bir vatandaşın mağduriyetiyle bizatihi ilgilenmesi bu hususta bir ümit olmuştur. Sayın Başbakan’ın Ailelerin umudunu boşa çıkarmaması lazım. Hükümet bu konuda insani ve İslami olarak ta sorumludur. Hükümetin yetkililerin bu konuyu dile getirmek istemiyorlar ama ahirette önlerine en önce çıkacak dosyalardan biri İhya-Der, Vahdet-Der ve Mustazaf-Der dosyaları gibi STK’lara İslami hassasiyetlerinden dolayı yaşatılan mağduriyetlerin bulunduğu dosyalar olacaktır.
Ak Partiye ilk günden itibaren Müslüman kardeş muamelesi yapılmış ve pazarlıksız beklentisiz Müslümanlar her türlü maddi manevi destekte bulunulmuştur. Hükümetin bunu göz ardı etmemesi lazım. Hükümet, Müslümanların mağduriyetini bugün gideremezse, Müslümanlar bundan sonara Türkiye de mağduriyetinin giderilmesi konusunda hak sahibi, söz sahibi olamayacaklardır demektir.” diyerek konuşmasını devam ettirdi.
Türkiye’de Yaşatılan Zulüm Yetmedi Yurt Dışında da Kırmızı Bülten Çıkardılar
Uğratıldıkları hukuksuzluktan dolayı yurt dışına çıkma imkanı bulan mağdurlar hakkında Türkiye’nin yaptığı başvurular sonucu kırmızı bülten çıkarıldığı ifadelerini kullanan Taş, “ Oralarda da mağdurlar rahat bırakılmayıp zulüm dayatması devam ettirilmek istenmiş. Haklarında Kırmızı Bülten’le arama çıkarıldığını kaydeden Demirtaş, “Biz Türkiye de mağdur edildik ve bu mağduriyetten dolayı bir kısmımız yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Tabi çıkışımız temelli bir çıkış değildi. Temennimiz mağduriyetimizin giderilip tekrar Türkiye’ye dönmektir. Ancak Avrupa ülkelerine geldikten sonrada özellikle İhya Der Dosyasında bazı arkadaşlarımızın kırmızı bültenle arandığını fark ettik. Türkiye’nin Avrupa ülkelerinde bu kadar komik bir duruma düşmemesi lazım.
Kırmızı Bültenle arandığı için yakalananlardan biri olarak söylüyorum, bir sabah bulunduğum şehirde Türkiye’nin çıkardığı Kırmızı Bülten ile yakalandım ve üç ay cezaevinde kaldım. Operasyona gelen insanların tutumları oldukça katıydı. Zırhlı araçlarla 50-60 kişilik kalabalık bir polis ekibi Terör yerini basarmış gibi bir tavır ile baskın yapıp beni gözaltına aldılar. İlk etapta Terörist muamelesi gördüm. Taki dosyam Türkiye’den gelinceye kadar durum böyle devam etti.
1200 sayfaya yakın bir dosyanın içinde benimle alakalı 2 sayfa bir yazı var. Bununda yarısı özgeçmişimle alakalı diğer yarısı da yapılan faaliyetlerle alakalı. Tabi hiçbir Terör eylemi yok. böyle olunca da buradaki yerel yetkililerin bize karşı muameleleri birdenbire farklılaştı. Türkiye yargısına güldüler. Böyle bir dosya ile bizi istedikleri için çıkarıldığım mahkemede Türkiye alay konusu oldu diyebilirim. Neticede iade edilmedik. Çünkü dosyada Avrupa Birliği standartlarında terör denilebilecek hiçbir faaliyet yok.
Kırmızı Bülten kararının çıkarılmasının nedeni ne? Bu insanlar Türkiye’de zaten mağdur edilmişler şimdi de gittikleri ülkelerde yeniden mağdur etmeye çalışıyorlar. Kendisine karşı hiçbir eylemde bulunmamış insanlara karşı Kırmızı Bülten çıkarmakla ne murat edilmek isteniyor. Hükümet Kandil’deki teröristlerle birebir görüşüyor. Elinde silah bulunanlarla pazarlık yapıyor. Hatta onlara karşı her türlü toleransı tanıyor. Fakat sürecin başından beri yapılan bütün operasyonlarda aramalarda suç teşkil edecek hiçbir madde, malzeme bulunmayan, faaliyetlerinde terörü anımsatacak bir olgu bulunmayan insanları ise terörist diye dünyanın dört bir tarafından kovalıyor. Bu da mağduriyetin ayrı bir yönüdür.” Diyerek mağduriyetlerini dile getirmeye devam etti.
“Devlete karşı işlendiği iddia edilen suçlar gözden geçirilmeli”
Türkiye’nin geleceğe daha güçlü ilerlemesi gerektiğini sözlerine ekleyen Demirtaş, “Sorunsuz bir Türkiye için hukuk sistemini denetleyecek ciddi mekanizmaların oluşturulması lazım. Verilen kararların tartışılmaz olarak görülmemesi lazım. Haksız ve hukuksuz mağdur edilen dosyaların yeniden yargıya açılması yeniden sorgulanması lazım.
Özellikle Türkiye’deki Müslümanlardan istirham ediyoruz, bu gün bize karşı işlenmiş olan bu hukuksuzluğu yarın kendilerinde yaşayabilir. Kendileri de suçsuz yere mağdur edilmiş olabilirler. Kendilerinin de hakları ellerinden alınmış olabilir. Kendileri de yine inançlarından dolayı geçmişte mağdur edildikleri gibi gelecekte de mağdur edilebilirler. Bundan ötürü nasıl ki Mısır’daki, Filistin’deki, Suriye’deki Dünyanın diğer tarafında olan Bangladeş’teki Müslümanlar için yanıyorsak, en önemlisi yanı başımız da ki Mümin Müslüman kardeşlerimiz için yanmalıyız. Onların acılarını paylaşmamız onların acılarını gündeme getirmemiz lazım. Hükümet yetkilerinden talebimiz şudur, Dünya’nın dört bir yanındaki Müslümanlara ümit olduğunuzu söylüyorsunuz.
Kahire, Şam, Bağdat’takinin sevgisinin peşine düştüğünüzü onların sevgilerini arzuladığınızı ve onarın size hayır dualarında bulunduğunu söylüyorsunuz. Ama size en çok lazım olan sizin bizatihi yönettiğiz yerdeki hayır duasıdır. Onların hayır duasına ihtiyacınız olduğu gibi bedduasından da sakınmanız lazım. Bu hususta biz inançlı insanlar olarak, başımıza gelen olumsuzlukları kaderin bir cilvesi olarak görebiliriz. Fakat Allah bunların sorumlularını biliyor. Hz. Ömer’in adaletinden bahsediyoruz. Fırat’ın üzerindeki köprünün üstünde ayağı kırılan koyundan bahsediyoruz ama Fırat’ın doğusunda kolları, başı, gözü kırılmış bir sürü Müslüman var. Bunların hakkı Allah tarafından bizden sorulmadan bunların hakkının iadesi konusunu hatırlatmak istiyoruz. Yeniden yargılanma sürecinin hızlandırılması, Paralel Yapı Hakim ve Savcılarının tespit edilip baktıkları dosyaların yeniden ele alınarak mağdur edilenlerin hakkının iade edilmesini istiyoruz. Bununla beraber Türkiye’de ki barışın huzurun tesisi için devletin kendisine işlendiğini iddia ettiği suçlara silahlı eylem yoksa af getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.” İfadelerini kaydetti. (Basri Özmen, Hamza Korkut-İLKHA)