MUŞ-Muş Alparslan Üniversitesi (MŞÜ) İlim ve Fikir Topluluğu öğrencileri dünya mazlumlarını andı. Öğrenci topluluğunun düzenlediği “Bakıp da göremediklerimiz: Dünya Mazlumları’’  konulu konferans Muş Alparslan Üniversitesi (MŞÜ) Meslek Yüksek Okulu Konferans Salonunda yapıldı. Konferansa konuşmacı olarak, Doğru Haber Gazetesi yazarlarından Araştırmacı Yazar Mehmet Yavuz katıldı.

 Öğrenci topluluğu Başkan Yardımcısı Aliekber Avcı’nın sunumunu yaptığı program Mücahit Ertuğrul’un Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Program, üniversite okutmanlarından, İlim ve Fikir Topluluğu’nun danışman hocası Yahya Adanur’un açılış konuşmasıyla devam etti.

 Adanur’un konuşmasının ardından Araştırmacı Yazar Mehmet Yavuz konferansta bir konuşma yaptı. Yavuz yaptığı konuşmada, İslam’ın yeryüzüne yayılmasının insanlık tarihi açısından önemine değindi.

 Bütün Müslüman halkların ortak değerinin İslam olduğunu vurgulayan Yavuz, Türkiye’deki halkları bir arada tutan unsurun yine İslam olduğunu, İslamsız bir toplumda huzurun tesis edilemeyeceğinin altını çizdi.

 “Osmanlı kendi kıblesini Kâbe’den Paris’e çevirince Kürtler isyan etmeye başladılar’’
Yavuz; Şeyh Said’in Kürtler ile Türkleri bir arada tutan unsurun din olduğunu ifade ederek,  Siz bu dini kaldırırsanız geriye hiçbir şey kalmaz’. Tehlikesini haber vermiştir. Bakın dikkat edin tarihi ters düz etmeye hiç gerek yok. 1514 yılında Osmanlı ile İslam üzerine bir sözleşme imzalayan şahıs bir cunta âlimidir. 1800’lü yıllardan itibaren Osmanlıya baş kaldıran Şeyh Ubeydullah, Şeyh Abdusselam Barzani, Şeyh Mahmut Berzenci ve en son Şeyh Sait Efendi de birer Kürt Âlimiydiler. Neden bir Kürt alimi antlaşma imzalıyor da neden diğer Kürt alimleri isyan ediyor. İşte bu soru cevaplandırıldığı takdirde tarihin ters düz edilmesi mukadder olacaktır. Kürtler değişmemiş. Değişen Osmanlı olmuştur. Osmanlı kendi kıblesini Kâbe’den Paris’e çevirince Kürtler isyan etmeye başladılar. Çükü Kürtler İslam’ın özgürlük ruhuyla yoğrulmuş bir anlayışa sahiptirler. Bütün önderler âlimdiler. Müslüman âlimleriydiler. İşte bunun üzerinden tabiri caiz ise Müslümanların arasındaki bağ koptu.’’ dedi.

1908 yılında batıcı ve Türkçü anlayışın Osmanlı’da iktidara geldikten sonra 1925 yılında da batıcı Türkçü anlayışın rejim haline geldiğini vurgulayan Yavuz, 1923 yılında İttihat ve Terakkinin devamı olan laikliğin Türkiye Cumhuriyetini kurduğunu belirterek o dönemden sonra Müslümanların yaşadığı zulümlere dikkat çekti.

“Zalimler ya bizzat, ya da uşak ruhlu insanlar vasıtasıyla mücadele ediyor’’
Yavuz şöyle devam etti: “Cumhuriyetin kuruluş yıllarında şapka inkılâbı nedeniyle binlerce âlimin idam edildi. Âlimlerin sarıklarını çıkarıp şapka giymeleri konusunda gelen uyarı neticesinde bunun şaka olduğunu düşünen 70-80 tane Rizeli âlim jandarma karakoluna yürüdüler. Bunun yanlış olduğunu söylediler ve bu âlimler, Kurtuluş Savaşında İngilizlere, Fransızlara, İtalyanlara karşı mücadele etmiş insanlar. Onların üzerine ateş açarak 8 tane insanı orada öldürdüler. Geriye kalanları ise ibret-i alem olsun diye hemen astılar. Zalimler ya bizzat, ya da uşak ruhlu insanlar vasıtasıyla mücadele ediyor. Kendi halkına düşman ettikleri insanlar vasıtasıyla… Hamidiye zırhlı gemisi Rize’yi günlerce top atışına tuttu. Binlerce alim cellatlar tarafından şehit edildi. Şalcı bacı diye tanınan bohçacılık yaparak geçimini sağlamaya çalışan bir bayan şapkayı eleştirildiğinden dolayı idam edildi’’ diye konuştu.

 “Bu halk bir gecede cahil bırakıldı’’
Harf inkılâbının yapılamasıyla bütün bir milletin bir gecede cahil bırakıldığını vurgulayan Yavuz; “Bin yıldan fazladır İslam Alfabesi adını vermiş olduğumuz Kur’an’ın harf alfabesini kullanan, Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle bir medeniyet oluşturan bu Müslüman halkı tarihiyle ve kendi kaynaklarına giden yollarıyla ve kendi kökenleriyle yola getirdiler. Harf inkılabıyla bu halk bir gecede cahil bırakıldı. Bu memleketin insanına yapılan en büyük hakaretlerden biri de budur. Bin 300 yıllık bir medeniyetin külünü göğe savurdular ve bu insanların tamamını cahil bıraktılar. Kur’an öğrenmek için mağaralarda kalan, şehirlerden kaçarak köylere sığınarak oralarda Kur’an öğrenmeye çalışan insanları derdest ettiler ve tamamını idam sehpalarında sallandırdılar.’’ şeklinde konuştu.

 “O korkudan dolayı çocuklarını kaybeden anneler oldu’’
1990 ve 2000’li yıllarda Doğu ve Güneydoğuda devletin kendi halkına çok büyük zulümler yaşattığının altını çizen Yavuz, “Şafak vakitlerinde sabah namazının kılındığı vakitlerinde kapıları kırarak masum çocukların şakaklarına silah dayatıldı. O korkudan dolayı çocuklarını kaybeden anneler oldu. Zulüm bu kez 2000 yıllarını başını hedef seçmişti. Zulüm devam etti ve halen devam ediyor.’’ İfadelerine yer verdi.

 Başbakan Roboski için Özür dilemelidir’’
Roboski katliamı için özür dilenmesi gerektiğine vurgu yapan Yavuz; “Sayın Başbakan 1915 yılında İttihat ve Terakki’nin suçu olan bir meseleden dolayı Ermeniler için özür dileme anlamına gelen sözler söylemişti. Tebrik ediyoruz. Sayın Başbakan: buyurun aynı özrü, aynı erdemliliği, aynı hakkaniyeti 2011 yılı Aralık ayında katledilip, istif halinde atlara bindirilen, römorkların üzerine çuval gibi bindirilen bu insanlar için de buyurun özür dileyin.” ’ifadelerini kaydetti.

 Dünya Mazlumlarının içinde bulunduğu durumun fotoğraf sergisiyle resmedildiği program soru ve cevapların adından, sinevizyon gösterimi ile sona erdi. (M. Şirin Çağlayan-İLKHA)