DOĞRUHABER

90’lı yıllar PKK vahşetinin tüm çıplaklığıyla yaşandığı bir dönem. Örgüt, ellerindeki her türlü imkânlarla halkın üstüne bir kâbus gibi çökmüş, kadın-erkek, çocuk-yetişkin önüne çıkan her kesimden insanı vahşice öldürüyor. İşte vahşice katledilen binlerce mazlumdan bir kaçının o nadide hayatları:

ŞEHİD HAMDULLAH YAŞAR

Aslen Mardin’in Derik ilçesinden olan Şehid Hamdullah Yaşar’ın ailesi kan davasından dolayı uzun süre önce Nusaybin’e yerleşmiştir. Şehid Hamdullah 1976 yılında Nusaybin’de dünyaya gelir. İlk dönemlerde ailesinin etkisiyle cahili bir yaşantıya sahip olan Şehid Hamdullah, 1989 yılında bazı şuurlu Müslümanların ilgilenmesiyle İslam’a ve Müslümanlara sempati duymaya başlar. Bu tarihten sonra Şehid, hızlı bir şekilde kendisini geliştirir ve İslami hizmetlerde bulunur. Nusaybin’de 1991 yılında PKK’nin Müslümanlara yönelik saldırıları artmaya başlayınca ailesi tarafından İstanbul’a gönderilir. 1993 yılına kadar İstanbul’da kalan Şehid, Nusaybin’de arkadaşlarına yönelik yapılan zulmü duyunca 1993 yılının Kurban Bayramı’nda Nusaybin’e döner ve arkadaşlarının “ne zaman geri gideceksin” sorusuna, “Nusaybin’de bu kadar şehid olurken, kardeşlerim İslam davası için mücadele ederken ben bir daha oralara gitmeyeceğim” diye cevap verir. Daha sonra ailesinden de ayrılan Şehid, evinden de ayrılarak camilerde kalmaya başlar. Çok kısa sürede bütün benliğiyle İslam hizmetinde bulunan Şehid Hamdullah, çok sosyal ve sevecendi. Camilerde bütün öğrenciler onun etrafında toplanırdı. Çok cesaretliydi ve buna rağmen çok da mütevazıydı. Şehid oluncaya kadar da camilerde dersler verdi. Şehid ilkokul mezunuydu ve arkadaşlarının da isteğiyle dışarıdan ortaokulu okudu. 94-95 yılları arasında da Nusaybin Lisesi’ne kayıt yaptırdı. Lisede de tebliğ çalışmalarını sürdürdü.

ŞEHADETİ

Nusaybin’de PKK’lı olarak bilinen, aynı zamanda devletin derin yapılarıyla da çalışan, polisle iş birliği yaparak Müslümanları şikâyet etme ve evlerini basmak suretiyle baskılar uygulayanlara Şehidin tahammülü kalmamıştı. Zulüm artık had safhaya ulaşmıştı ve Şehid Hamdullah yaşananları kabullenemiyordu. 14 Temmuz 1995 yılında Hamdullah yapılan zulümlere “dur” demek istedi. Ve Hamdullah bu çaba içerisindeyken şehid edildi.

YAKIN BİR ARKADAŞININ DİLİNDEN ŞEHİD HAMDULLAH

Polisin Müslümanlara yönelik saldırılarının daha yeni başladığı dönemlerde bir akşam Hamdullah ve 5-6 kadar arkadaşla beraberdik. Arkadaşlarımız uyumuşlardı. İkimiz uyanık kalmıştık, şehid bana dönerek “Benim kafamı çok kurcalayan bir şey var. Hepimiz bir aradayız; camilerde, evlerdeyiz. Bize yönelik bir operasyon yapılırsa yakalanacağız, İslami çalışmalarımız sekteye uğrayacak ve meydan İslam düşmanlarına kalacak. Bunun sonunu düşünemiyorum” diyordu. Henüz 17-18 yaşlarında bir genç bu kadar büyük düşünebiliyordu. İslam’a karşı arkadaşlarına karşı çok büyük bir sevgisi vardı. Yıllarca arkadaşlarıyla aynı evleri paylaştı ama bir kişi olsun ondan şikâyetçi olmadı. Çok hayâlı ve terbiyeli bir gençti. Bu yönüyle de hep takdir ediliyordu. Yumuşak huylu ama çok cesurdu. İbadetlerine çok düşkündü. Bize o dönemlerde “Sizin içinizden biri şehid olacak” denseydi aklımıza ilk olarak Şehid Hamdullah gelirdi. Çünkü şehadete en layık olan oydu.

ŞEHİD İSMAİL SEVİM

Şehid İsmail Sevim, Kasım ve Aliye çiftinin en küçük çocuğu olarak 20 Eylül 1974 tarihinde Batman’ın Gercüş ilçesine bağlı Ardıçlı (Xecibe) Köyü’nde dünyaya geldi. 8 çocuklu Sevim ailesi çiftçilik işleri ile ilgileniyorlardı. Şehid İsmail Sevim, henüz küçük yaşlardayken ağabeyleriyle birlikte kendi koyunlarının çobanlığını yapıyordu. Köy ortamında hem okul hem de İslami eğitimlerini alabilecekleri bir imam olmadığı için babası tarafından Batman’ın merkezinde ikamet eden ağabeyinin yanına gönderildi. Kendisiyle birlikte okula kayıt olan diğer ağabeyiyle birlikte ilkokulu Batman’da okudular. Şehid İsmail bir yandan okula gidiyor, öte yandan camiye giderek İslami eğitimini alıyordu. Çok fedakâr ve çevresi tarafından sevilen bir genç olan Şehid İsmail, 19 Mayıs 1994 yılında şehid oldu.

BABASININ DİLİNDEN…

İsmail, öğrenmiş olduğu İslam’ı hemen hayatında tatbik ediyordu. Allah’ın kendisine vermiş olduğu hidayet, aile ve çevresinden almış olduğu terbiye ile daha küçük denecek yaşta ibadetlerini yapmada hassas davranıyordu. Harama helale çok dikkat eder, ibadet saatlerinde ne işi olursa olsun ibadetlerini eda ederdi. Komşuları ve çevresi onu çok severdi, kimseye bir zararı dokunmazdı. Onu evlendirmek isteyip konuştuğumda ise “Babacığım ben bu dünyada evlenmeyeceğim, inşallah Allah nasip ederse öbür dünyada hurilerle evleneceğim” diyordu. Onun ahlakı İslam ahlakıydı. Biz, Allah yolunun yolcusuyuz; bu uğurda canımız, malımız ve evlatlarımız hepsi feda olsun.
Ağabeyinin Dilinden…

Onun ahlakı küçüklüğünden bu yana çok güzeldi. Ama İslami hizmetlere başladıktan sonra hayatı daha da güzelleşti. Genelde sakin, halim bir kişiliğe sahipti. Yalnız kendisine haksızlık yapıldığı takdirde sinirlenir haksızlığı kabul etmezdi. Ahlakıyla dört dörtlüktü. Her zaman “Canımız, Allah yolunda Resul uğruna feda olsun” diyordu. Helale harama çok dikkat eder, namazlarını kesinlikle vaktinde kılardı. 19 Mayıs günü Kurban Bayram’ına iki gün kala yaralı olduğunu söylediler. Hemen hastaneye gittik ve nerede olduğunu sorduk, bize morgda olduğunu söylediler. Onu morgda görmeye gittim, hiçbir şey olmamış uyuyor gibiydi. Ben ağlayınca babam bana “Size yazıklar olsun! Hep şehadet, şehadet diyordunuz. Şimdi de şehadet gelmiş, siz ağlıyorsunuz” dedi. Babamın o sözleri bize güç verdi.

ŞEHİD ZEYNEP, HATİCE VE ŞEYHMUS ÜÇ MİNİK CAN

9 yaşındaki Şehid Zeynep Titiz ve 6 yaşındaki Şehid Hatice Titiz kardeşler ile 7 yaşındaki amca çocukları Şehit Şeyhmus daha hayatlarının ilk yıllarında zalim örgütün vahşetiyle tanışan 3 minik can idi. Çocuktular yaşıtları gibi oradan buraya koşup oynuyorlardı. Yine böyle oyun oynamak için evden çıktılar ve kısa bir süre sonra o minik bedenleri PKK’nın bombalarıyla paramparça oldu. 1994 yılında her şeyden habersiz vahşilerin çirkin ve kara yüzüyle tanıştıkları anda hayatlarının da sonuna geldiler. 3 minik şehidin o kısacık hayatlarını ve şahadetlerini anne ve babaları şöyle anlattılar:

Şehid Hatice ile Zeynep’in babası Hacı Kemal: Mazıdağlıyız. Burada doğduk burada büyüdük. 2 çocuğum ile kardeşimin bir çocuğu, çocukların oyun oynadığı ismi Skurê olan bir yere oynamak için gidiyorlar. Orada televizyon vericisi vardı. Oraya bomba koymuşlar. Çocuklar da ne olduğunu merak ediyorlar. Cismi kurcalarken ellerinde patlıyor. Patlama sonucu kızlarım 6 yaşındaki Hatice, 9 yaşındaki Zeynep ve kardeşimin oğlu 7 yaşındaki Şeyhmus orda şehid oluyorlar. Daha çocuktular. Kur’an kursuna gidiyorlardı.

Bombanın patlama sesi tüm Mazıdağı’nda yankılandı. Patlamanın sesiyle biz de herkes gibi patlamanın olduğu yere koştuk. Vardığımızda iki kızımın da oracıkta hayatlarını kaybettiklerini gördük. Kardeşimin oğlu da birkaç metre geride cansız olarak yerde yatıyordu. O an ağzımızdan çıkan ilk kelime “İnne lillah ve inne ileyhi raciun” oldu.

Şehid Hatice ile Zeynep’in Annesi: PKK, Skurê’de bulunan verici kablolarını tahrip ederek içine de bomba yerleştirmişti.

Bunu yapmalarının sebebi, arızayı gidermek için gelecek olan teknik elemanlarla birlikte polislerin de vericiye gelmesini beklemeleri ve bu bombaları polisler geldiği sırada patlatmak istemeleriymiş. Ama çocuklarımızın elinde patladı.

Çocukların vücudu paramparça olmuştu. Gövdeleri bir yana, elleri parmakları bir yana cansız düşmüştü. Kurban Bayramı’na iki gün kalmıştı, bize böyle bir acı böyle bir felaket yaşattılar. Anneleri olarak Allah’a dayandım, o da bana sabır verdi. Teskin olmak için sürekli İslami ve ilmi kitaplara ilgimi verdim ve bu sayede çok sayıda temel İslami eser okudum.

Allah şehadetlerini kabul eylesin!