Hasan Yılmaz / Doğruhaber / Rehberlik

Sosyal yaşamdaki sorunlar, toplum içinde veya toplumlar arasındaki izafiliği arz eder. Sorunlar noktasındaki konuşmaların, düşüncelerin, sorun odaklı olması, belleğe bu kadar sorunun gönderilmesi, belleğin çözüm odağını etkilemiştir. Bu durum bireyi sorun merkezli düşünmeye yöneltmiş, bireyde davranış bozukluğuna sebebiyet vermiştir. Hani halk arasında bir deyim vardır ‘’Bir akıllıya kırk yıl deli derseniz deli olur.’’ Belleğimize negatif kodlar yerine pozitif kodlar yükleyip belleğimizi olumlu yönde etkilemeliyiz ki çözümlerimiz pratikleşsin. Aksi takdirde şikâyetlerimiz kaçınılmaz olur.

Nasıl?

Çocuklarımız her zaman istediğimiz gibi davranmıyor. Ya da onların beklentilerine göre hareket etmiyoruz. Yer yer onlara anlatmak istediklerimizi anlatamıyoruz. Sözümüzü dinletemiyoruz. Yeterince ders çalıştıramıyoruz. Uygun arkadaş edinmelerini sağlayamıyoruz. Bu nedenle onlarla sık sık çatışma yaşıyoruz. Bu da onların büyüdüğünü gösteriyor, bu büyüme ileriki yaşamlarında sorunların büyüyeceğinin işaretidir. Buda bizi kaygılandırıp endişelendiriyor. Bu sorunların temeline indiğimizde bireylerin ve ebeveynlerin farklı zamanları yaşaması farklı beklentilere sahip olması böyle bir düşünceyi hakim kılmaktadır. Örneklere bakarak daha iyi analiz edebiliriz.

Öğrenci, okuldan ya da dershaneden geldiğinde arkadaşlarıyla oturmak, muhabbet etmek isterken aile onun hemen derse oturmasını ister, öğrenci çalışıp matematikten yetmiş puan almayı bir başarı olarak görürken ailenin beklentisi farklı olup öğrencinin başarı olarak gördüğünü küçümseyebilir. Meslekler bağlamında düşünüldüğünde öğrenci mühendis olmak isterken aile onun doktor olmasını isteyebilir. Aile, çocuklarının kendilerine benzemelerini isterken çocuk ise mantığın özdeşlik ilkesinden hareketle herkes kendisidir. Hiç kimsenin parmak izinin aynı olmadığını düşünerek kendisi olmak ister.

Aile ve birey ilişkisi sadece eğitime değil bütün toplumsal sorunlara neden olduğu gibi, bütün toplumsal sorunların da çözümü olabilir. Toplumun çekirdeğinin sağlam olmasını bir çınar misali meyve vermesini her türlü rüzgâra karşı ayakta kalmasını istiyor isek aile içi davranışlarımızı gözden geçirmek zorundayız.

Nasıl davranmalıyız?

Anne baba ve çocuk olarak bir araya gelip karşılıklı olarak beklentileri konuşmalıyız. Çocuklara kendi beklentilerimizi aktarmalıyız. Ve onların beklentilerini sabır ve olgunlukla dinlemeliyiz. Daha sonra kendi beklentilerimizle onların beklentilerini birlikte karşılaştıralım. Hangileri birbirine denk hangileri ayrı?

Çocuğumuz kendisinden neler beklendiğini bilmelidir. Ona beklentilerimizi doğru bir şekilde anlatabilirsek onun motivasyonunu sağlayabiliriz. Kendi beklentilerimizi belirtip asıl önemli olan kendi beklentileri olduğunu söyleyebiliriz. Başarması için elimizden geleni yapacağımızı hissettirmeliyiz. Eğer yaşına göre sahip olması gereken birçok şeye sahip olmasını sağlamışsak ondan başarılı olmasını bekleyemeyiz. Yaşına göre erkenden ihtiyaçları doyurulan çocuktan başarı beklemek doğru değildir. Organizmanın harekete geçmesi onun açlığıyla alakalıdır. Doyurulmuş organizma harekete geçmez. Çocuklarımıza bir şey yaptırmak istediğimizde onun ilmi boyutunu anlatıp zihinsel olarak kabulünü sağlamalıyız. Zihnin ve kalbin kabul etmediği davranış biçimini yaptırmaya çalışmak, televizyon kanalını değiştirmek gibi bir durumdur. Bizler örnekliğimizle değişimleri sağlarsak bizim olmadığımız zamanlarda kendi değişimlerini kendileri sağlayabileceklerdir.

Selam ve dua ile…