V. SURİYE’DE İSLAMİ VE ETNİK OLUŞUMLAR

A. TARİHSEL SÜREÇTE SURİYE’NİN ÖNDE GELEN İSLAMİ OLUŞUMLARI

1. SURİYE MÜSLÜMAN KARDEŞLER TEŞKİLATI

Suriye İhvan’ül Müslimin/Müslüman Kardeşler Teşkilatı, 1930’lu yılların sonunda Suriye’de, Hasan el-Benna ile yakın ilişki içerisinde olan Mustafa el-Sıbai ve Muhammed el-Mübarek el-Tayyip tarafından kurulmuştur. Mısır Müslüman Kardeşler Teşkilatı ile aynı hassasiyet ve düşünceler neticesinde ortaya çıkmıştır. Mısır’daki teşkilat ile ilişki içerisinde olmasına rağmen her iki oluşum birbirinden bağımsızdır ve ülkelerindeki gelişmelere göre ayrı hareket etmiştir.

Fransız işgaline ciddi bir direniş gösteren Mustafa Sıbai ve arkadaşlarının başında olduğu Suriye Müslüman Kardeşler Teşkilatı, 1950’li yıllarda siyasi hayata geçmiş, önemli bir kesimin desteğini kazanmış, parlamentoda yer almış ve tabanını güçlendirmiştir. Baas Partisi’nin iktidara geldiği yıllar, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın yasaklandığı yıllardır.
1979 yılında 80 kadar askeri öğrencinin öldürülmesinden sorumlu tutulan Müslüman Kardeşler, bu tür saldırıların rejim tarafından üzerlerine yüklendiğini, kendilerini bitirmek için Baas’ın bu tür bahaneler yaratarak saldırdığını ifade etmektedir. 1980 yılında Müslüman Kardeşler üyeliğinin cezası idam olarak belirlenmiştir. Ülkedeki protesto gösterileri, birçok kişinin güvenlik güçlerince öldürülmesiyle sonuçlanmıştır.

1982 yılındaki Hama ayaklanmasına kadar, Müslüman Kardeşler’in itham edildiği onlarca saldırı gerçekleşmiş, bunların sonucunda da rejim dilediğini Müslüman Kardeşler üyesi diyerek gözaltına almış, akıl almaz işkencelere tabi tutmuş ve idam etmiştir. Bu işkenceler, 1979 yılında teşkilat tarafından yayımlanan bir bildiride ifşa edilmiştir. Buna göre, idam maksadıyla kazığa oturtulma; baş, kulak, alın ve tenasül uzvundan elektrik şokuna tabi tutulma; kaynar su ile haşlanma; hücrede günlerce ayakları birbirine bağlı şekilde bırakılma; günlerce ayakta durulmadığı takdirde yüzden kamçılanma, tutukluların çocuk ve eşlerine tecavüz etme; ölünceye kadar dövme; tutuklu Müslüman kadınlara tecavüz etme; sakal ve bıyıkların yakılması yahut yolunması; etlerin kerpeten yoluyla çekilip bükülmesi…[16]

1982 yılında Müslüman Kardeşler, en yoğun oldukları Hama şehrinde ayaklanma ilan ederek insanları rejime karşı mücadele etmeye çağırdı. Bunun üzerine sıkıyönetim ilan eden Hafız Esad, Hama’yı adeta harabeye çevirmiş, 40.000’e yakın insanı öldürmüş, uzun bir süre hiçbir gazeteciyi şehre almayarak dünyanın Hama’dan haberdar olmasını engellemiştir. Dünya genelinde İslami hareketlere karşı olunduğu göz önüne alındığında, uluslararası kamuoyu haberdar olsa bile vereceği tepki formalite icabı olmaktan ileri gitmeyecektir. Nitekim olaylar açığa kavuştuğunda Suriye herhangi bir yaptırımla karşılaşmamış, aksine ülkesindeki terörist yapılanmaları tasfiye ettiği gerekçesiyle takdir edilmiştir.

1990’lu yıllarda ise, hapishanedeki Müslüman Kardeşler üyelerinin bir kısmı Hafız Esad tarafından serbest bırakılmıştır. Beşşar Esad da bu yönde adımlar atar. Teşkilat ise geçmiş dönemlerinin aksine 2011 iç savaş dönemine kadar ılımlı bir politika izlemiştir. İç savaş döneminde olayların başlangıcında yer almayan teşkilat, sonrasında kitlelere etki etmede başarısız olmuştur. Mevcut lideri Muhammed Riyad el-Şefik’tir.

Mensuplarının büyük bir bölümü yurt dışında bulunan İhvan, halkın %30’u üzerinde etkili olduğunu iddia etmekte, muhalefetini diaspora olarak yapmaktadır. Rejime karşı her zaman muhalif söylemleriyle dikkat çeken teşkilat, şiddete karşı olduğunu ve yeni devletin çoğulcu, sivil bir devlet olması gerektiğini ifade etmiştir.[17]

2. SURİYE İSLAM CEPHESİ

1980 yılında çeşitli İslami grupların bir araya gelerek oluşturdukları birliktir. Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın, ülkede yapmış olduğu direnişi desteklemiş ve devrim yapmayı arzulamıştır. İslami gruplar içerisinde eşitlik ve bütünlük öngörmüştür.

Cephenin liderleri, aynı zamanda İhvan’ın da önde gelen isimleri olan Şeyh Muhammed Ebu Nasır el-Beyanuni, Adnan Saadeddin ve Said Havva olarak görülmektedir.
Cephe yayımladığı bildirilerde sosyal adalet ve sorumluluk, ulusal ekonominin güçlendirilmesi ve feodalizmin son bulması gibi hedefler koymuştur.

Suriye İslam Cephesi, Sünni Müslümanların oluşturduğu bir hareket olması itibariyle her ne kadar, mezhepçi politika güttüğü söylenmişse de; bunu kabul etmemiş ve devrim gerçekleştiği takdirde ülkedeki tüm azınlıkların haklarının iade edileceği, eşitlik ilkesine uyulacağı gibi deklarasyonlar yayımlamıştır. Bu yüzden Cephe’nin devrimi mezhepçi değil İslami bir sistem öngörmektedir. Arzulanan bu İslami sistem, Esad rejiminin zalim ve baskıcı politikasının halkta uyandırdığı karşı ataktır.

B. SURİYE’DEKİ DİNİ-ETNİK OLUŞUMLAR VE ROLLERİ

1. NUSAYRİLER

Nusayrilik, adını Ebu Şuayb Muhammed İbn Nusayir En-Numeyri’den alır. Doğumu, miladi 880’li yıllardır. İbni Nusayir, peygamber silsilesindeki son üç âlim Ebul Hasan Ali el-Hadi İbn Muhammed el-Askeri, Ebu Muhammed el-Hasan İbn Ali el-Askeri, İmam-ı Muhammed el-Mehdi İbn el-Hasan el-Askeri ile yakın ilişki içerisinde bulunmuştur.

Nusayir, bir takım görüşlerinden ötürü diğer imamlar tarafından dışlanır ve uyarılır. As-Seyyid Abdul Hüseyin Mehdi el-Askeri’nin 1980’de basılan El-Aleviyyun ev an-Nusayriyun isimli eserinde Sünni ve Şii kaynakların, Nusayir’in İslam’daki son peygamberlik görüşünü reddettiğini, kendisini hem nebi hem resul ilan ettiğini belirtmektedir.[18]
Nusayrilik ve Alevilik karıştırılmaktaysa da, her iki düşüncenin birbirinden farklı olduğunu belirtmek gerekir. Nusayriler kendilerini Alevi olarak tanıtmakta bir mahzur görmezler ve Alevilik, Hz. Ali’ye bağlı olan kişi ve grupların genel ismidir. Nusayri ise bahsi geçen İbni Nusayr’ın düşüncelerini benimsemiş kişilere verilen isimdir.

Yine Nusayrilik, Şia’nın Bahailik, Babailik, Kadiyanilik gibi müfrit(aşırı) bir kolu olarak tasnif edilmiştir.

El-Askeri, Nusayrilikte itikadi anlamda İslam’la çelişen düşüncelerin olduğunu, üyeliğe kabul etme yönteminin Masonlarınkine paralel olduğunu, Hristiyanlıkta olduğu gibi teslis inancına benzer inançlarının olduğunu belirtir. Bu, inancın gereği olarak da yaratıcının Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Selman-ı Farisi’de vücut bulduğuna, bu kişilerin ölümünden sonra da başka kişilerde vücut bulacağına inanılır.[19]

Dünya üzerinde 3 milyon, Suriye’de ise 2 milyon Nusayri’nin yaşadığı belirtilmektedir. Suriye’deki bu istatistik, Sünni mezhepler dışındaki diğer mezheplere bağlı kişileri Nusayri nüfusu içerisinde göstermekte ise de bu hatayı düzeltmek gerekir. Nusayrilik, Şia, İsmaililik, Alevilik gibi mezheplerin dışında incelenmelidir.

Suriye’de geneli Arap olan Nusayrilerin, doğuş itibariyle kökenlerinin Horasan Türkleri’ne dayandığı da iddia edilir.[20]
Nusayriler, özellikle Hafız Esad’ın 1960’lı yıllarda ordunun önemli kademelerinde görev almaya başlamasıyla devletin önemli görevlerinde boy göstermişlerdir. Hafız Esad gizli ve planlı bir şekilde, ileride kendisinin başına bela olmayacak bir kadro oluşturmayı amaçlamış, bu kadroyu da hassaten Nusayrilerden seçmiştir. 1970’li yıllara gelindiğinde, darbe ile yönetimi almasının ardından ülkedeki Sünni nüfusu devlet kademelerinden tasfiye etmiş ve Nusayriler ülkede bir oligarşinin objesi olmuştur. Ülkedeki diğer kesimler, Nusayrilere has bu ayrıcalığın yıllardır kendileri üzerinde bir şiddet ve istismar politikasına dönüştüğünü belirtmekte, hukukun dahi kendilerine ve Nusayrilere farklı uygulandığını iddia etmektedir.

Yaşanan 2011 iç savaşıyla birlikte ülkedeki Nusayri kesim, mevcut devlet başkanı Beşşar Esad’ın yanında yer almaktadır.

2. KÜRTLER [21]

Suriye’de 2-3 milyon dolaylarında Kürt yaşadığı belirtilmekte, bu nüfusun da ağırlıklı olarak sınır bölgelerinde olduğu görülmektedir. Araplardan sonra ülkedeki en büyük etnik yapıdır. 1960’lı yıllardan bu yana ülkede ciddi bir baskıyla karşılaşan Kürtler, kabul görmemiş, birçoğuna vatandaşlık ve kimlik dahi verilmemiştir.
Suriye rejimi, ülkesindeki Kürtlerin Irak ve Türkiye’den göç ettiğini iddia etmekte, Türkiye’den ilk göçün ise 1925 yılında Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra yaşandığını belirtmektedir. Oysa Halep bölgesi Kürtlerinin İslam’dan önce bölgeye yerleştikleri iddia edilmektedir. Bununla birlikte vaktiyle Haçlılara karşı savaşmak maksadıyla Halep ve Şam’a yerleşen Kürtler de mevcuttur.

Fransa, Şam’ı ele geçirdiğinde Osmanlı’nın en sadık müttefikleri olan Şam Kürtlerini önce dışladı, sonra devlet idaresinde onların tecrübesine muhtaç olunca onları yoldan çıkarma yöntemleri üzerinde çalıştı. Buna rağmen Suriye’nin bağımsızlığını kazanmasında hem fikirsel hem askeri anlamda Şam Kürtleri çok önemli bir rol üstlendi ve bağımsızlıktan sonra Suriye yönetiminde en üst düzeyde birden çok kez devlet başkanı, başbakan ve kimi zaman genelkurmay başkanı olarak görev yaptı.

Fransa işgaliyle başlayan dönemle birlikte Suriye Kürtlerinin yüzü hiç gülmedi. Fransız işgali, Suriye Kürtleri ve hatta bütün Kürtler için tarihi bir felaket oldu. Çünkü Fransa, İslam üzerine kurulu Kürt kimliğini yok etmek ve onun yerine okumuşlar için “Celadet Bedirxan”, medrese ehli ve avam için “Cegerxwin” teorisi diyebileceğimiz, ne olduğu belirsiz, ana özelliği Selahaddin-i Eyyübî’ye ve onun bağlandığı değerlere düşman bir Kürt kimliği inşa etmek için Şam’ı üs haline getirdi.

Irak ve Türkiye’den ciddi bir göç alan Suriye, 1961 yılında bir nüfus sayımıyla Kürtleri tespit ettirmiş, birçok kişinin nüfus cüzdanını elinden almıştır. 1961’de Kürt yoğunluklu Haseke iline özel bir nüfus sayımı yapıldı, halkın kimlikleri toplandı. Sayımın resmi amacı, Suriye’ye yasadışı yollarla, özellikle Türkiye’den, ‘sızmış’ yabancıları tespit etmekti. 1945’ten önce Suriye’de olduğunu ispat etmeyen herkesin vatandaşlığı iptal edildi ve bunlar “ecnebi” diye nüfusa geçirildi. Kürtlerin önemli bir kısmı devlet kayıtlarına alışık değildi. Ayrıca birçoğu ulus devlet sürecinde askerden kaçma, okula öğrenci vermeme gibi nedenlerle nüfus kaydını yaptırmamıştı. Dahası rejim, eski Genelkurmay başkanı Tevfik Nizamettin dâhil devlet kadrolarından tasfiye etmek istediği Kürtlerin de kütüklerini silmişti. Neticede 120-150 bin Kürt’ün vatandaşlığı iptal edildi, kimliği elinden alındı.

Bugün nüfusları 300-500 bin arasında değişen bu ‘ecnebi (yabancı)’ Kürtler, ancak ikametgâh belgesiyle Suriye’de yaşar, Suriye dışına çıkamaz, Suriye içi seyahatleri izne bağlıdır, çocukları okula alınsa da onlara diploma verilmez, resmi kurumlarda çalışamaz. Suriyeli bir kadınla evlenen kişi, Suriye vatandaşı olur. Oysa ecnebi bir Kürt, bir Suriye vatandaşı ile evlense evliliği geçersiz sayılır. Suriye kanunlarına göre Suriye’de doğan her çocuk Suriye vatandaşı olur. Oysa ecnebi Kürtlerin çocukları Suriye’de doğsa “mektum” sınıfında kimliksiz olarak yaşar. Babasından da daha geri durumda olur. Bununla birlikte bu kişilere mülk edinme ve pasaport alma hakkı tanınmamıştır, yalnızca ülkede kalmalarına izin verilmiştir.

7 Nisan 2011’de Beşşar Esad, demokratikleşme yolunda 40 bin Kürt’e kimlik vermiştir.
Suriye’de onlarca Kürt partisi mevcut olmasına karşın birçoğu yasaklanmış ve faaliyetleri engellenmiştir. Bu partiler içerisinde en rahat çalışanı PYD(Kürdistan Demokrat/Demokratik Birlik Partisi)’dir. 2003 yılında kurulan bu partinin başında Salih Müslim bulunmaktadır. Bu parti, PKK ile yakın ilişki içerisinde bulunduğundan Suriye’deki tüm Kürtlerin benimsediğini söylemek yanlış olacaktır.

Suriye’de Müslüman Kürtler Sufi/Nakşi bir gelenek içerisindedir. Birçok Kürt âlimi aynı zamanda Nakşibendi tarikatı şeyhidir. Mezhep olarak Sünni olan Kürtler, Şafii’dir. Kürtlerin küçük bir kısmının da Yezidi olduğu görülmektedir.

1960’lı yıllarda Kürtler arasında toplumun en yoksul kesimini oluşturdukları için sosyalizm yayılmış, İhvan ciddi bir rağbet görmemiştir. Bunun nedenlerinden biri de rejimin, İhvan’ı ırkçılık(Arapçılık) yapmakla suçlaması ve bunu propaganda haline getirmesidir. Rejimin yanında ulusalcı ve sosyalist muhalefet de İhvan’ı kötülemeye katılmıştır.

1970’li yıllarda Celal Talabani, Suriye’ye kaçıp YNK’yı kurarak Kürt gençler arasında ciddi bir sempati kazandı.

1980’lerde de PKK ile Hafız Esad’ın arasını yaparak, Kürt gençleri yeni bir arayışa itti. Bu dönemler aynı zamanda Suriye’deki tasavvufi dergâhların da İhvan’a tavır aldığı dönemlerdi. İnsanlar üzerindeki en büyük etki aslen Mardinli olan Şeyh Muhammed Keftaro’nun, Suriye Diyanet İşleri Başkanı olması ve bugünden sonra İhvan’ın aleyhinde birçok söylemde bulunması ile olmuştur.

Suriye’deki Kürt medrese ve dergâhları Kürtler’deki bozulmayı görememiş ve sonucunda önleyememiştir. Bunu önleyecek belki de yegâne teşkilat İhvan olmasına rağmen, İhvan aleyhinde olumsuz propagandalar yapılarak kişilerin çocuklarını bu teşkilattan sakındırmaları istenmiştir. Oysa bugün Kürt medreseleri ve dergâhları yok olmasına rağmen, İhvan varlığına devam etmektedir.

Suriye tasavvuf dergâhları, kendilerine sığınan Şeyh Said Kıyamı muhacirlerini yerleştirmede ve bir sosyal bozulmaya uğramadan korumada dünyanın en başarılı sivil hizmetini yürütmüşlerdir. Halk, onların deyimleriyle Ensar olmuş, yemeğini muhacir kardeşiyle paylaşmış, evini kardeşine açmış, tarlasını ikiye, üçe bölmüştür. Ama aynı hareket, bir siyasi kalkışma oluşturamamıştır.

Çözüm, İhvan Mensubu âlimlerin veya başkalarının Suriye Kürtleri arasında ayrı bir İslamî cemaat inşa etmeleriydi. Bu cemaat, makrohedeflerde ümmete hizmet eder ama kendi mikro gerçeğinden de ayrılmazdı.

Suriye Kürdistan’ı bundan mahrum olarak sosyalizme kaldı. Şu anda Suriye Kürtlerinin kurduğu partilerin sayısı 30’un üzerindedir, bazıları aktiftir. Onlarca Kürt partisi olmasına rağmen bunlardan hiçbiri, Suriye Kürtlerini tam anlamıyla temsil edememektedir. Aksine hepsi Suriye Kürtlerini İslam’dan kopararak günden güne karmaşaya sürüklemekte ve bir toplum olmaktan çıkarmaktadır.

3. TÜRKMENLER

Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi ve Suriye’deki Türkmenlerin, 3,5 milyon olarak belirttiği fakat diğer kaynaklarda 1-1,5 milyon dolaylarında belirtilen nüfusuyla Türkmenler’in, Emeviler ve Abbasiler döneminde bölge topraklarına yerleştiği bilinmektedir. Türkmenler içerisinden bugüne kadar cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı gibi önemli siyasi rollere yerleşen kişiler olmuştur.

Suriye Türkmenleri ülke içindeki siyasi karışıklıklarda etkisiz olup bir etnik cemaat olarak ülke içerisinde söz sahibi olmamışlardır. 2011 iç savaşında Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Semir Hafız, 2013 Ağustos’unda düzenli ordu kurmaya karar verdiklerini bildirmiştir.[22] Son dönemde, Suriye’deki gruplaşmalar göz önüne alındığında Suriye Türkmenleri’nin de yeni kurulacak veyahut parçalanacak devlette söz sahibi olmaları için Ankara’nın desteğini almak istediği, belki de aldığı tahminini yürütmek zor olmayacaktır.

Türkmenler, iç savaşta Irak Şam İslam Devleti isimli yapının baskısı altında kalmışlardır.

4. HRİSTİYANLAR

Suriye’de yaklaşık 2,5 milyon Hristiyan yaşamaktadır. Hristiyan cemaati, Ermeni Apostolik Kilisesi, Doğu Ortodoks Kilisesi, Süryani Ortodoks Kilisesi ve Doğu Katolik Kilisesi mensupları olarak yaşamaktadır. Bir kısım Protestan Hristiyanlar da mevcuttur. Ülkedeki Hristiyanlar’ın bir kısmının kökeni eski olmakla birlikte, bir bölümü de Ermeni tehciri ile Suriye topraklarına yerleştirilenlerdir.

Ülkedeki Hristiyan nüfusun çoğunluğu Ortodoks mezhebine tabi olup büyük ölçüde Rusya’nın etkisinde ve yönlendirmesindedirler. 2011 iç savaşıyla birlikte ülkedeki Hristiyan gruplar, Esad’dan yana tavır sergilemişlerdir.

Devam edecek...