MARDİN – Mardin Artuklu Üniversitesi’nin (MAÜ) ev sahipliğini yaptığı Yunus Emre Camii Külliyesi Eğitim ve Kültür Derneği’nin (YECDER) katkılarıyla beşincisi gerçekleştirilen Ulusal Din Görevlileri Sempozyumu başladı. Sempozyumda yapılan açılış konuşmaların ardından birinci oturuma geçildi.

MAÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Kadri Yıldırım`ın moderatörlüğü yaptığı oturuma Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ağırman, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Halil Çiçek ve Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz birer konuşma yaptılar.

`Din eğitiminin sosyal barışa etkisi” konulu sunum yapan Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz, sosyal barışın, öncelikli olarak insanda iyi duyguları geliştirmeyi hedefleyen eğitimi de ilgilendirdiğini belirtti.

Özellikle din eğitiminin bu konuda çok önemli bir rol üstlendiğini belirten Yılmaz, barış sever bir neslin yetişmesinde ancak din eğitimiyle mümkün olabileceğini ifade etti.

Geçmiş yıllarda din eğiminin olmadığından ve azlığından suçların daha rahat işlenebildiğini gördüklerini belirten Yılmaz, “Türkiye`de din eğitiminin olmadığı zamanlarda çocuklar anne babalarına isyan etmeye başlamışlar. 1926-1927 yılları din derslerinin orta okullarından çıkarıldığı yıllardır. İmam hatiplerin kapandığı yıllar.

1940`lı yıllara geldiğimizde din eğitiminden mahrum bir nesil yetişiyor ve anne babaya isyanlar başlıyor. Bunun üzerine mecliste gündeme getiriliyor.

Komünizm tehlikesi de gündeme geliyor. Bunlara karşı din eğitimi verelim diyorlar. Dönemin Başbakanı Recep Peker`in söylediği ifade ‘Çocuklarımızı isyankarlıktan alı koymak ve komünizm tehlikesine karşı korumak için din eğitimi vermek, bir zehri başka bir zehir ile izale etmek anlamana gelir’ diyor.

Mantık mantalite buydu. Sonuçta Allah`ın takdiri gerçekleşiyor. Ülkemizde 1951 yılında imam hatip okulların devreye girmesi, 1956 yılında seçmeli din dersinin tekrar gündeme gelmesiyle manevi değerlerine bağlı bir nesil gündeme geliyor.

Daha sonra 1974`lü yıllarda ahlak dersleri gündeme geliyor. Sonuçta 1980`li yıllar itibari ile din kültürü ve ahlak bilgisi zorunlu hale geliyor. Bu bir ihtiyaçtan doğuyor ve bu ihtiyaç hala devam ediyor. Yeterli bir din eğitimi verdiğimizi bu açıdan söylemek mümkün değil.” dedi.

Suç işleyenlere ve anlaşmazlıklara düşenlere bakıldığında temelinde din eğitiminden mahrum olduğunun görüldüğünü söyleyen Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün hapishanelere baktığımızda anlaşmazlıklara düşen insanlara baktığımızda özünde bir din eğitiminden mahrum olduğunu görüyoruz. Temelde din eğitimi yeterli kadar verilmiş olsaydı bugün asrı saadet toplumunun olmaması mümkün olmazdı.

Bu eğitimin eksiliğinde bir çok problemi beraberinde getirmiştir. Bünyesi hastalıklar ile dolu olan bir toplum. Bu toplumun tedavi edilmesi gerekiyor.

Hapishanelerde yapılan bir araştırmalarda İmam Hatip Lisesi mezunu olup suça düşen gençlerin insanların oranlarının çok az olduğunu görüyoruz. Çünkü almış olduğu eğitim buna tesir ediyor."

(M. Salih Keskin – İLKHA)