SİVAS- Orhan Tuncer`in sunumu ile gerçekleştirilen program Ku`ran-ı Kerim tilaveti ile başladı ve ardından Mevlid-i şerif okundu.

Ardından Zeynep Ebrar Ünal`ın okumuş olduğu şiir, izleyicilerden tam not aldı.

Programa katılan Özlem Ajans İlahi Grubu, seslendirdiği ilahilerle halkı coşturdu

Programa konuşmacı olarak davet edilen araştırmacı yazar Özkan Yaman, Efendimizin (sav) Risalet döneminde Arap yarımadasının durumu hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra, "Alem zifiri karanlığa saplanmış, meydanlar putlarla dolmuştu. Küçük kız çocukları diri diri toprağa gömüldüğü bir zamanda, insanlar Hz Muhammed`i (s.a.v) bekliyorlardı ve onun gelişiyle alem yerini karanlıktan nura bırakır oldu. “

Yaman; “Hz Muhammed`in vefatı yılı 632`de Rum Kayseri İstanbul da dolaşırken, vergilerin çok yüksek olduğundan ve artık bu vergileri ödeyecek güçlerinin olmadığını söyleyen kendi halkından olan birisine, bu eleştirisinden dolayı kendisini atların arkasına bağlayıp onu İstanbul sokaklarında sürmekle cezalandırmıştır. Yıl 632 İran Sasani Kisrası ve yer Medain. İran kralı çarşıda dolaşırken bir İranlı, Kralın karşısına çıkmış ve ‘Ey kralım! Hani bizim hakkımızı verecektiniz neden hakkımızı vermediniz?` diye sorar. Kral kendi tebasından bir kişinin sormuş olduğu bu sorudan dolayı hiddetlenip adamlarına şöyle bir emir verir: ‘Alın bu adamı aslanların kafesine koyun ve ibret olsun diye, onu herkes görsün ve bir daha kimse böyle bir şeye cesaret edipte kraldan hesap sormanın ne demek olduğunu anlasınlar. Ve yıl 632 bir başka devlet başkanı Yer Medine. Büyük ordu komutanı ve devlet başkanı Hz Muhammed. Hz Muhammed veda hutbesinde ashabına şöyle sesleniyor:

‘- Ey Müslüman topluluğu! sizden kime bir haksızlık yapmış isem, kıyamette hesaplaşıp hakkını almadan önce, şimdi onun ayağa kalkıp hakkını benden almasını istiyorum.`
Hiç kimse kalkmayınca, Peygamberimiz bunu üç defe tekrarladı. Üçüncü defa söyledikten sonra, Sahabe-i Kiram arasında bulunan ve kendisine Ukkaşe denilen yaşlı bir sahabe ayağa kalktı. Müslümanları yararak ilerledi ve Peygamberimizin önünde durdu ve şöyle dedi:
‘Anam babam sana feda olsun ey Allah`ın elçisi, eğer ısrar etmeseydin senin karşına çıkıp bir şey istemeyecektim. Bir savaştan sonra gazilerin arasındaydım. Ayrılmak üzereyken develerimiz yan yana geldi. Devemden indim, ayağını öpmek için sana yaklaştığımda, değneğini kaldırdın ve sırtıma vurdun. Kasten bana mı vurdun yoksa, devene mi vurmak istemiştin bilmiyorum.` deyince, Peygamber efendimiz:
‘Ey Ukkaşe, sana kasten vurmaktan Allah`a sığınırım. Ey Bilal git Fatıma`ya uzun bir değnek getir.` dedi. Bilal-ı Habeşi (şaşkınlıktan) ellerini başının üzerine koyarak:
‘O, Allah`ın Peygamberi ve kendisine kısas yapılmasını istiyor` diyerek Hz. Fatıma`nın yanına geldi kapıyı çaldı ve:
‘Ey Peygamber`in kızı! Bana uzun bir değnek ver`, deyince, Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma: ‘Bugün ne hac günü, ne de O`nun savaştığı bir gün değil, babam uzun değneği ne yapacak?` Dedi. Bilal-i Habeşi:
‘Babanın yaptıklarından haberin yok. Allah`ın elçisi borçlarını ödüyor, dünyayı terk ediyor ve kendisine kısas yapılmasını (kendisinde hakkı olanların hakların almasını) istiyor` dedi. Bunun üzerine Hz. Fatıma:
-Ey Bilal, Allah`ın elçisine kısas yapmayı kendisine layık gören kimdir? Hasan ile Hüseyin`e haber ver. O adamın yanına gitsinler de, almak istediği (hakkını)onlardan alsın. Peygamberden almasına izin vermesinler, dedi.

Bilal-i Habeşi mescide girip değneği Peygamberimize verince, O da Hz. Ukkaşe`ye verdi. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer (r.anhum) bunu görünce ayağa kalktılar ve:
- Ey Ukkaşe! İşte önündeyiz Hakkını bizden al. Peygamberden alma, deyince, Peygamber Efendimiz:
-Bırak ey Ebubekir, sen de bırak ey Ömer, Allah sizin değerinizi ve makamınızıbiliyor, dedi.
Bunun üzerine Ali b. Ebu Talip (Hz. Ali) ayağa kalktı ve:
- Benim hayatım Allah`ın elçisinin hayatının önündedir. İşte sırtım, hakkınıkendi elinle benden al ve bana (O`nun yerine) yüz sopa vur. Allah`ın elçisinden alma, deyince Peygamberimiz:
- Otur ey Ali. Allah senin değerini ve niyetini biliyor, buyurdu. Sonra Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin kalktılar ve:
- Ey Ukkaşe! Sen bilmiyor musun biz Allah`ın elçisinin torunuyuz. Hakkınıbizden alman Peygamberden alman gibidir, deyince Peygamber Efendimiz:
- Gözümün nuru torunlarım, siz de oturun Allah sizi burada unutmamıştır (sizin de niyetinizi ve değerinizi bilmektedir). Sonra Peygamber Efendimiz (sav) Ukkaşe`ye:
- Ey Ukkaşe, vuracaksan vur deyince, Ukkaşe (ra):
- Ey Allah`ın elçisi, bana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu, deyince, Peygamberimiz sırtını açtı.
Sahabeler yüksek sesle ağlıyorlardı. Hz.Ukkaşe, Peygamberimizin beyaz sırtına baktı. fazla ilgilenip zaman kaybetmeden sırtını öptü ve şöyle dedi:
- Anam babam sana feda olsun ey Allah`ın elçisi, sana kısas yapmaya kim cür`et edebilir? Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) :
- Ya hakkını alman için gerekeni yap yada affet deyince, Hz. Ukkaşe:
- Kıyamet gününde Allah`ın beni affetmesini umarak sizi affediyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav):
- Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse bu adama baksın,” dedi.

Yaman; Allah`a hamd ve sena ettikten sonra konuşmasını bitirdi.

Program Molla Celal Bozdaş Hoca`nın kapanış duası ile son buldu. 

(Emrullah Güneş-İLKHA)