DİYARBAKIR  - Diyarbakır Barosu toplantı salonunda gerçekleştirilen oturuma Diyarbakır STK temsilcileri, Kızıltepe STK temsilcileri ile siyasi partilerden Ak Parti ve Hüda Par temsilcileri katıldı.

"Cumhurbaşkanının seçimi , yetki ve sorumluluğu" gündemiyle toplanan TkMM`ye, bu hafta özel konuk  olan Prof. Dr. Mehmet Çelik başkanlık yaptı.

Gündem dışı konuşmaların da yapıldığı toplantıda  katılımcılar bölgenin sorunlarını dile getirerek, yaşanan sorunlar karşısında karar alma mekanizmasında bulunanların, olaylar karşısındaki vurdumduymaz tavrına işaret edildi.

"Mustafa Kemal  şaibeli bir meclis tarafından seçildi"

Gündeme binaen konuşan Hür Der Genel Başkanı Av. Şaban Dalgın, PKK`nin son günlerde pikniğe götürme bahanesiyle alıkoyduğu çocukları silah altına almakla, taahhüt ettiği sözleşmelere muhalif davrandığını belirterek, " PKK 2003 yılında çocukları savaşçı yapmayacağına dair dünyaya taahhütte bulunmuştur. Tüm burada bulunan STK temsilcilerini PKK`yi verdiği taahhüde bağlı kalması hususunda çağrı yapmaya ve girişimde bulunmaya çağırıyorum." ifadelerini kullandı.

"Kim elinde güç, arkasında bir silah gördüyse oraya çıkmak için her şeyi yapmıştır"

Türkiye’de, Atatürk’ten bu yana Cumhurbaşkanlığı makamının seçilmesi hususunun netameli geçtiğine ve Mustafa Kemal`in  şaibeli bir meclis tarafından seçildiğine vurgu yapan Dalgın, Atatürk`ün, kurdurduğu meclis ile kendisini Cumhurbaşkanı  seçtirdiğini belirterek,"Atatürk’ten sonra İsmet İnönü de bir şekilde kendini Cumhurbaşkanı yaptırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, özellikle Cumhurbaşkanlığı, devletin en tepe noktası olduğu için, kim elinde güç, kim arkasında bir silah gördüyse oraya çıkmak için her şeyi yapmıştır. Hatta bunun için  TBMM basılmıştır." ifadelerini kullandı.

"Toplumda bir endişe var,  bunun giderilmesi gerekir."

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilecek olmasını çok güzel bir gelişme olarak değerlendiren Dalgın, bundan dolayı değişik güç odaklarının harekete geçerek Cumhurbaşkanını seçme konusunda etkin olmaya çalıştıklarını belirterek,"Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına geldiğinde bütün yetkilerini kullanmak isteyeceği aşikârdır. Asıl mesele bu zaten.  Ancak ortada bir müphemlik var. Bunun giderilmesi gerekir. Eğer, Türkiye Cumhuriyeti isterse yarı başkanlık dediğimiz bir sistemle yönetilebilir hale gelebilir. Erdoğan’ın ‘bütün yetkimi kullanırım’ demekle, sonuçta yarı başkanlık anlamında bir yönetimle karşı karşıya kalmış olacağız. Yarı başkanlık iyi mi - kötü mü, bunlar konuşulur. Ancak toplumda bu açıdan bir endişe vardır. Bunun giderilmesi gerekir." dedi.

Parlamenter bir cumhurbaşkanlığı yerine yarı başkanlık ya da başkanlık sistemi

Başbakan Erdoğan`ın icraatlarıyla ve bölge siyasetinin mecrasına girdiği yarı başkanlık ya da başkanlık sistemini bölgede siyaset yapan Kürd siyasetçilerinin iyi anlamakta zorluk çektiğini, hatta anlamadığını dile getiren Mahmut Şimşek,  toplumun gelişmelere hep ön yargı ile baktığını belirterek, “Sürekli gelişmelerden yana çekingen bir tavır ortaya konuluyor.Yani bize ne kazandıracağı yerine, bizden ne alıp götüreceği kuşkuları var. Günümüzde monarşik bir yönetime benzese de, dünyada başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerinin daha çok halka ve insanlara yaradığı, demokrasiye yaradığı , o yönetimin başkanına son anda inisiyatif verse bile, onun alt yapı gruplarında, başkanı bağlayıcı maddelerin halktan birebir sorularak yerine getirildiğini ve bunun en çok Kürdler`e yaradığını maalesef Kürt siyasetçilerinin anladığı kanısında değilim.  Kürtlerin artık parlamenter bir Cumhurbaşkanlığı yerine, olmazsa olmazı yarı başkanlık ya da başkanlık sistemi olacağını hala hiçbir siyasi Kürt liderinin veya partilerinin akıllarının basmadığı kanaatindeyim. Bunun için de bir çaba sarf etmedikleri kanaatindeyim" ifadelerini kullandı.

“Kürd siyasetçiler, seçildikten sonra halktan kopuyor”

Kürd siyasetçilerinin de zaman içerisinde, özellikle seçildikten sonra halktan koptuklarını ileri süren Şimşek, " Belki eylemden eyleme, mitingden mitinge veya herhangi bir yere bir eylemlilik için çağırılıyorlar. Yoksa  yasama için değil. "dedi.

`Yüzde 55 ile gelse bile bunun gitmesi gerekiyor`

Toplantıda konuşan İlke Haber Ajansı Diyarbakır bölge temsilcisi Fikret Özkan, eleştirilerini bütünsel olarak hükümete karşı her ne olursa olsun sadece muhalefet üzerine bina edenlerin olduğunu, bu tavrın hakkaniyet ölçüsünün dışına taştığını belirterek, kendisinin bu güne kadar Ak Parti`ye hiç bir oy vermediğini, ancak bu durumun hakkaniyet ölçüsünü aşarak adaletsiz davranmaya da kendisini itmemesi gerektiğini söyledi.

Özkan, "Hakkaniyet ölçüsünü kaçırmamak lazım. Meseleleri eleştirirken biraz insaflı olmak lazım. Madem demokrasi diye bir olguyu ortaya koymuşuz ve her şeyi demokrasiye göre değerlendiriyoruz, o zaman demokrasi temel ölçümüz olsun diyoruz.  Demokrasi de bunu gösteriyorsa, o zaman yüzde 55’le geldiği zaman neyi savunacağız? `Yüzde 55 ile gelse bile bunun gitmesi gerekiyor. Biz bunu istemiyoruz.` diyerek,  yeniçeri mantığı ile ‘İstemezük’ mantığını hakim kılmanın da toplum içerisinde kime ne faydası olacak? Bunu irdelemek gerekir. " ifadelerini kullandı.

"Bir insanın Cumhurbaşkanı olması demek, her adımının doğru olduğu anlamına gelmez"

Her insanın hata yapmasının mutlak olduğunu söyleyen Özkan, hata yapacak olan insanların içerisinde başbakanın da olabileceğini ifade ederek, "Birinin Başbakan olması demek, hata yapmayacağını göstermez. Bir insanın Cumhurbaşkanı olması demek, atmış olduğu her adımın doğru olduğu anlamına gelmez. Gazeteci olmamız nedeniyle, bazı meselelere eleştirel yaklaşmamız, bu konuda bizi daha çok şeylere vakıf kılıyor. Ama meselelere eleştirel yaklaşan insanlar, sorunlar  karşısında tutumunu doğrudan yana, olması gerekenden değil de, ille de sorun ve kaosun çıkmasından yana ortaya koyuyorsa, bu durumda  çözümsüzlük hakim oldur. Bu durumun da kimseye bir fayda sağlayacağını düşünmüyorum" dedi.

Oturum DkMM Koordinatörü Eyüphan Kaya`nın yaptığı kapanış konuşmasıyla son buldu.

  (Hamza Adiyaman - İLKHA)