ABDULKADİR TURAN / DOĞRUHABER / ANALİZ
Diyarbakır ile Medine arasındaki mesafe eldeki verilere göre 2351 km… Saatte 98 km/h ile giden bir kara yolu aracıyla yaklaşık 31 saatlik bir yol…
Hicri 12’nin sonlarından Hicri 17’ye...Resulullah (S.A. V.), bedenen Müslümanların arasından ayrılmış. Medine kapısına dayanan mürtetler, yalancı peygamberlerin aldattığı bedevi kabileler daha yeni bertaraf edilmiş. Irak’ta dünyanın ikinci süper gücü Sasanilerle çetin bir savaş var… Yol üzerinde ihanete yatkın kabileler… Bizans’a kölelik ruhu içinde bağlı Hıristiyan Araplar… Karşıdaki düşman Sasani ordularını yenip Kudüs’ten çıkarmanın verdiği enerjiyle morali yüksek, dünyanın süper gücü Bizans…
Medine gibi mütevazı bir şehirden çıkan ordu dahi denmeyecek büyüklükte askeri birlikler nasıl oldu da Büyük İskender’in dünyayı fethediş hızından daha yüksek bir hızla şehirler feth ede ede, çölleri, dağları, nehirleri geçe geçe Diyarbakır’a ulaştı ve hatta oradan kısa bir süre sonra Kafkaslara ulaştı, fetihler gerçekleştirdi. 27 Mayıs’a denk gelen Diyarbakır’ın İslam orduları tarafından fethi vesilesi ile kaleme alınan bu yazı dizisinde bu zaferin, bu yüksek başarının sırrı üzerinde durulacaktır. Doğrusunu yüce Allah bilir. Burada işlenecek olan, gaypten sayılmayacak sırlardır.
MEDİNE’DEN DİYARBAKIR’A…
Bizans’la Sasaniler arasında birkaç kez el değiştiren, iki süper gücün çekişmesinin en ağır bedelini ödeyen Diyarbakır, İslam fethinden hemen önce Bizans hâkimiyetindeydi.
İslam ordularının Bizans’la ilk karşılaşması Mute’de oldu. Mute’de Müslümanlar, Zeyd bin Harise, Abdullah bin Revaha ve Cafer-i Tayyar gibi değerli önderlerini şehid verdiler. Ama Bizans’a ağır bir zarar verdiler ve Bizans’ın kendilerini takip azmini de kırdılar. İslam’ın heybetini Bizans ordularının kalbine yerleştirdiler.
Yine de İslam tarihçileri Diyarbakır’ın fethine uzanan Bizans’la karşılama sürecini Tebük Seferi’ne dayandırırlar. Resulullah (S. A. V.), yüce Rabbinin emrine uydu; bütün fiziki koşullara karşı koydu, maddeyi yok saymadı ama manayı maddeden üstün saydı ve Bizans’a karşı bir ordu çıkardı:
1. Müslümanlar azdı, Resulullah (S. A. V.) orduya en üst katılımı sağlamaya çalıştı. Hatta münafıkların dahi sefere çıkmasına izin verdi.
2. Müslümanların ekonomik gücü zayıftı, Resulullah (S. A. V.) herkesin orduya yapabileceği en büyük maddi katkıyı vermesi için uğraştı.
3. Yaz mevsimiydi; halk bu mevsimde hurma gölgesinde dinlenmeyi sefere tercih etme alışkanlığına sahipti, Resulullah (S. A. V.) alışkanlıkları bozdu.
4. Münafıklar, Müslümanları korkutuyor ve hatta onların inancını sarsmaya çalışıyordu. Resulullah (S. A. V.) ordusunu onların vesveselerinden koruyacak bir şuura ulaştırdı; sefer boyu İslamî eğitimi devam ettirdi. Ve neticede Allah’a tevekkül etti.
Bizans, Resulullah (S. A. V.)’in ordusunun karşısına çıkmaktan korktu. Müslümanlar, Hıristiyanları daha yakından tanıdı. Bu ordu Resulullah (S. A. V.) önderliğinde bir tür keşif görevi gördü.
Resulullah (S. A. V.), bir coğrafyaya hapsolmadı, Bizans ordularını korkutma ve onların Medine’ye kast etme umudunu kırma ile yetinmedi, ahirete irtihal sürecinde iken Hz. Usame’nin ordusunu sefere çıkardı.
Hz. Usame (ra) gençti, azatlı bir kölenin çocuğuydu. Resulullah (S. A. V.), Kureyş, Evs, Hazreç önderlerini onun emrine verdi.
Maddecilik putçuluktur. Maddeyi yok sayan manacılık, hayalperestliktir. İslam, madde ve mana dengesidir. Usame, Resulullah (S. A. V.)’in yanında yetişmişti. Madden Onun mübarek evinden beslenmişti, manen de Onun eğitiminden geçmişti. Resulullah (S. A. V.), onu Kureyş, Evs ve Hazreç’e tercih etti; onların madde-soy odaklı alışkanlıklarını kırdı. Bununla beraber, onları yok da saymadı, Usame’nin emrine verirken onlardan her bir grubu kendi içinde bir emire bağladı.
Hz. EBUBEKİR (RA) RESULULLAH (S. A. V.)’İN YOLUNDA
Hz. Ebubekir (ra), Resulullah (S. A. V.)’in yolunda yürüdü. Müslümanlar da Hz. Ebubekir’e itaat etti. Sahabe, bu noktada itiraz-itaat dengesine önem verdi. Hz. Ebubekir (ra), Usame’yi komutan tayin ederken Hz. Ömer (ra) başta olmak üzere kimi sahabeler, taklit-yorumlama dengesi içinde itiraz etti. Resulullah (S. A. V.)’in yokluğunda kimilerinin itaat etmeme endişesi içinde Usame’nin yerine başka bir komutan tayin etmesini istedi. Onlar itiraz etti, Hz. Ebubekir itirazlarını dinledi ama inandığı gibi davrandı. Onlar, itirazlarına rağmen itaati seçti.
Şam’ın fethi için görev emri alan birinin Hz. Ebubekir’e şöyle dediği rivayet edilir: “Ben, İslâm’ın oklarından birisiyim. Allah’tan sonra sen, bu okları atan ve onları bir arada toplayansın."
FATİHİMİZ İYAZ BİN GANM VE YERMÜK SAVAŞI
Diyarbakır’ın fatihi Hz. İyaz bin Ganm’dir. Hz. İyaz bin Ganm’i coğrafyamızla tanıştıran Yermük Zaferi’dir. Hz. İyaz (ra) o zaferden sonra Hz. Ebu Ubeyde bin Cerrah tarafından Bizans ordusunu takip etmekle görevlendirilir. Büyük bir süvari komutanı olan Hz. İyaz, süper güç Bizans’ın ordusunu bugünkü Suriye’nin başkenti Şam civarındaki Yermük’ten Malatya’ya kadar kovalıyor. Bu kovma-takip vakası, Hz. İyaz’ın (ra) coğrafyamızı tanımasına ve coğrafyamızı fetihle görevlendirilmesine vesile olur.
Yermük Zaferi, Bizans’a yönelik fetihlerin anahtarıdır. İslam ordularının başarısındaki sırların pek çoğu bu savaştadır. Bu savaşın analizi, Medine’den Diyarbakır’a uzanan, Büyük İskender’in fetih hızından daha hızlı bir fethin anlaşılmasına vesile olur.
İbn-i Kesir’e göre Yermük Zaferi’ne giden sürecin dayanağı “Ey inananlar! Yakınınızda bulunan inkârcılarla savaşın; sizi kendilerine karşı sert bulsunlar. Bilin ki Allah, takva ehli ile beraberdir.” (Tevbe, 123) “Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlarla savaşın.” (Tevbe, 29) ayet-i kerimeleridir.
Irak’ta Sasani orduları ile savaş devam ederken Hz. Ebubekir (ra), Bizans yönetimindeki Şam bölgesinde fetihler gerçekleştirmek üzere askeri birlikler görevlendirdi. Bu askeri birlikler bugünkü Suriye’nin başkenti Şam civarında iken Bizans onlara karşı yüzbinlerce kişilik bir ordu hazırladı. Sahabeler, bu büyük ordu karşısında başkent Medine’ye danışma ihtiyacı duydu. Hz. Ebubekir(ra) onlara “Toplanın, tek bir ordu haline gelin. Müşrik askerlerin üzerine atılın. Siz, Allah’ın dininin yardımcılarısınız. Allah, dinine yardım edenlere yardım eder. Kendisini inkâr edenleri ise yardımsız bırakır. Sizin gibi bir ordu, sayı azlığından ötürü mağlup olmaz. Ancak günahkârlık yüzünden mağlup olabilir. Bu sebeple günahtan sakının. Sizden her bir asker, arkadaşı ile bağlarını güçlendirsin” emrini gönderdi. Ordu, istişareden sonra emre itaat etti, bir araya geldi.
Hz. Halid bin Velid (ra) o sırada Irak bölgesindeydi. Hz. Ebubekir (ra) ona da Şam ordularının yardımına ulaşmasını emretti. Hz. Halid, sonradan Selahaddin ordularına Behram Şah ve Turan Şah gibi büyük komutanların ordu sevkiyat hızı için örnek teşkil edecek bir hızla Irak’tan Şam’a geçti. Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın ve diğer komutanların yanına vardı. Hz. Halid (ra), Allah’ın kılıcı (Seyfullah) unvanını alacak kadar sert bir komutandı. Ebu Ubeyde ise daha çok anlaşma yolu ile fetihten yanaydı. İki komutanın buluşması ile güç ve anlaşma dengesi sağlandı. Başarı için bir sır daha yakalandı.
Hz. Halid’den önce İslam ordusu dört komutanın emri altında idi: Ebu Ubeyde, Amr b. As, Şurahbil b. Hasene ve Yezid b. Ebu Süfyan. Hz. Halid, bunu bir zaafiyet olarak gördü. Konuyu istişareye açtı. Savaş esnasında bir probleme yol açmamak için orta bir yol buldu. Kendisinin de dahil olmasıyla beşi bulan komutanların sırayla birer gün komutanlık etmesini ve ilk günün kendisine verilmesini önerdi. Öneri kabul edildi.
Burada merkez-taşra dengesi vardır. Aşırı merkeziyetçilik, birlikteliği sağlıyor görünse de küçük bırakır. Merkezden kopuş ise ayrılığa yol açar. Yermük’te sahabeler, savaşa başlamak için merkeze danıştılar, Hz. Ebubekir ve heyetine fikir sordular. Ancak savaştaki anlık durumları için sorunu kendi aralarında cephede hallettiler.
Hz. Halid (ra) komutanlığı üstlendi. Ordusunu yeniden dizayn etti ve savaşa geçildi. Rivayetlere göre ilk karşılaşmada Müslümanlar Huneyn misali bir darbe yedi, pek çok kişi kaçtı. Ancak Hz. Halid’in direnmesiyle Bizans kırıldı ve daha onun komutanlık süresi dolmadan ağır bir bozguna uğradı.
Rivayetler değişmekle birlikte Bizans ordusu, 240-280 bin kişiden oluşuyor. İslam ordusu ise 24-40 bin arasındadır. Rivayetlerdeki fark, Yermük’e yönelme emri alan orduların savaş meydanına yetişip yetişmemesi ile ilgilidir. Savaşta Bizans yüz binden fazla kayıp verir, Müslümanlardan da 3-4 bin kişi şehid olur. Bizans kaçıyor ve İslam ordusu onları takip ediyor. Takiple görevlendirilenlerden biri de Diyarbakır ve çevresinin fatihi Hz. İyaz bin Ganm’dir. Hz. İyaz bin Ganm, Bizans ordusunun bir kanadını ta Malatya’ya kadar takip ediyor.
Ağır yenilgiyi duyan Herakliyus, generallerine Müslümanları soruyor: “Yazıklar olsun size! Şu sizinle savaşan millet hakkında bana bilgi verin, onlar da sizin gibi insan değil midirler?”
Generalleri cevap veriyor, “Evet, onlar da insandırlar” diyorlar. “Siz mi daha çoksunuz, yoksa onlar mı?” “Biz onlardan her yerde kat kat fazlayız.” “O halde size ne oluyor da yenilgiye uğruyorsunuz? Bizanslıların önde gelenlerinden yaşlı biri, şu tarihi cevabı verdi: “Çünkü onlar gece namaz kılıyor, gündüz oruç tutuyor, ahde vefa gösteriyor, iyiliği emrediyor, kötülükten men ediyor, kendi aralarında insafla hareket ediyorlar. Bize gelince biz, içki içiyor, zina ediyor, haramı irtikab ediyor, verdiğimiz sözü bozuyor, gasp ediyor, zulmediyor, Allah’ı gazaplandıracak işleri yapmayı birbirimize emrediyor, Allah’ı razı kılacak işleri yapmaktan da birbirimizi men ediyor ve yeryüzünde bozgunculuk yapıyoruz.”
Başarının bir sırrı da buydu: Onlarda zühd ve cihad dengesi vardı. Ne zühd İslam ordularının cihadı terk etmelerine sebep oluyordu. Ne de cihad onların zühdü terk etmelerine.
Ve onlar fedakârdı, kardeşini kendisine tercih ederdi. Çokça anlatılan su hadisesi de Yermük’te yaşandı: Yaralılara bir tas su ulaştırıldı. Her yaralı, tası yanı başında, son anlarını yaşayan kardeşine uzattı, o tas aralarında öyle dolaştı ki hiçbiri ondan içmeden hepsi şehid oldu. Onlardan biri de İkrime bin Ebu Cehil’di. O ihlasla savaşmış ve Allah yolunda şehid olmuştu.
Yermük’te savaş kargaşası içinde İslam’a davet de hiç durmadı. Savaş, davetin önünü açmak için vardı. Davete ara vermeye sebep olamazdı. Hz. Halid’le karşılaşan, önde gelen Bizans generallerinden biri, ona İslam’ı sordu. Hz. Halid, ona kendi hikayesinden başlayarak İslam’ı anlattı. Ben, bu dinin en büyük düşmanlarından biriydim. Resulullah (S. A. V.)’in sayesinde şu anda buradayım, dedi. General, bu değişimden etkilendi. Kendisinin İslam’a girerse durumunun ne olacağını sordu. Hz. Halid, kardeşimiz olursun, dedi. General, tereddüt etmeden Müslüman oldu, Hz. Halid’le sadece bir namaz kıldı, Bizans’a karşı bir kahraman olarak savaştı ve şehid oldu.
Müslümanlar, konuşunca doğru konuşur. Ama her doğruyu her yerde söylemez. Rivayetlere göre Hz. Halid, savaş sırasında Hz. Ebubekir’in vefat haberini aldı. Ancak Müslümanların moralini kırmamak için, bu doğruyu yaymadı. Savaş bitiminde haberi duyurdu. Hz. Ömer’in halife seçildiğini haber verdi. Hz. Ömer’in ilk icraatlarından biri Hz. Halid’i görevden almak oldu. Hz. Halid, o an orduların başkomutanı iken er oldu. Ebu Ubeyde, onu Hz. İyaz bin Ganm’in emrinde bir özel harekat emiri olarak görevlendirdi. O da kendi emri altındaki emirin altındaki emire sonuna kadar itaat ederek başta Diyarbakır olmak üzere pek şehrin fethinde en büyük sevabı alanlardan oldu. Allah (cc), ondan ve bütün sahabeden razı olsun…
DEVAM EDECEK…
NOT: Bu yazı dizisindeki tarihi bilgiler Taberi tarihi ile İbn-i Kesir’in El Bidaye ve Nihaye adlı İslam tarihinden alınmıştır. Bununla birlikte Belazuri gibi İslam tarihçilerinin yanı sıra David Nicolle’nin “Yermuk AD 636: The Muslim Conquest of Syria (Müslümanların Suriye’yi Fethi)” adlı eseri gibi Batılılara ait eserler de gözden geçirildi.