Mehmet Özcan / Doğruhaber

ABLUKA GEÇERSİZ HALE GETİRİLEBİLİR
Prof. Dr. Yasin Aktay, Türkiye-israil ilişkilerinin geldiği noktayı ve sonrasını değerlendirirken şöyle konuştu; “Zaman işledikçe israil’in özür dilemesi kendisi açısından daha çok zor olmaktadır. Öbür taraftan Türkiye ile olan ilişkileri bozmanın maliyetleri israil’e çok daha ağır olacak. Türkiye zaten israil’le olan ilişkilerden hep zararlı çıkan ülke olmuştur. Alınan kararla Gazze ablukası tamamen geçersiz hale getirilebilir. Türkiye ile israil arasında böyle bir ihtilafın çıkması hayırlı sonuçlar getirmiş diyebiliriz.” Diğer yandan Mazlumder, Özgür-Der ve İHH’nın da aralarında bulunduğu birçok İslami dernek ve vakıf, hükümetin israil’e yönelik yaptırım kararlarını desteklerken, Füze Kalkanının Türkiye’de kurulacak olmasını protesto etti.

KALKAN, KİMİ KİME KARŞI KORUYACAK
Yaptırımlar ve Füze Kalkanıyla ilgili açıklamalarda bulunan Av. Hüseyin Yılmaz da Hükümetin düştüğü çelişkiye dikkat çekti. Av. Yılmaz "NATO`nun Füze Kalkanı, kimi kime karşı koruyacak? Komşularla sıfır problem politikasına ne oldu. “Sokaktaki herkesin bildiği bir şeyi hükümet bilmiyor olamaz. Herkes biliyor ki NATO; ABD’ye ve AB’ye hizmet eden bir kuruluştur. Füze Kalkanı projesinin amacı olası bir İran-ABD veya İran-israil savaşına karşı Batı’yı ve israil’i korumaktır. NATO’nun İslam coğrafyasındaki melanetleri saymakla bitmez. Afganistan ve Irak’ta NATO askerleri tarafından her gün Müslümanlar katledilmektedir" şeklinde konuştu.

İSRAİL’E YAPTIRIMA EVET
Birleşmiş Milletler’in, Mavi Marmara Raporu Türkiye tarafından tanınmazken, israil’le ilişkiler en alt seviyeye indirildi. B planıyla açıklanan beş maddelik yaptırım kararının C planıyla devam edeceği belirtilirken, gazetemize konuşan Prof. Dr. Yasin Aktay Türkiye-israil ilişkilerindeki süreçle ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu

Birleşmiş Milletlerce dört kez ertelettirilen Mavi Marmara raporu geçtiğimiz günlerde basına sızdırıldı. Rapora göre israil’in, aşırı güç kullanarak yardım gemisinde şehid ettiği 9 Türkiyeli Müslüman’ın durumunu izah edemediği ancak Gazze’ye yönelik sürdürdüğü ablukanın meşru olduğu belirtiliyor. Raporun açıklanması sonrası konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, BM’nin hazırladığı Palmer Raporu için “bizim için yok hükmünde’’ dedi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yaptığı basın toplantısında işgalci israil’in gerçekleştirdiği vahşi katliamdan dolayı artık bir bedel ödemesinin zamanının geldiğini dile getirdi ve uygulanacak yaptırımları açıkladı. Davudoğlu, israil`e uygulanacak yaptırımları şu şekilde sıraladı:
  Türkiye-israil diplomatik ilişkileri ikinci kâtip düzeyine indirilecek.
  Askeri anlaşmaların tümü askıya alınacaktır.
  Türkiye, Doğu Akdeniz’de seyrüsefer serbestisi için gerekli gördüğü her türlü önlemi alacaktır.
  Türkiye israil’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu tanımamaktadır. Bu doğrultuda BM Genel Kurulunu harekete geçirmek için girişimlere başlayacaktır.
  israil saldırısının Türk ve yabancı tüm mağdurlarının mahkemelerdeki hak arama girişimlerine Türkiye tarafından gereken her türlü destek verilecektir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, israil’e sert sözlerle yüklendi. israil’i, “Şımarık oğlan” olarak niteleyen Erdoğan, Türkiye gemilerinin Akdeniz’de artık daha sık görüleceğini açıkladı. Başbakan Erdoğan, Türkiye-israil ilişkilerine dair, “israil, Türkiye’nin bölgedeki ortaklığını kaybetti. B’den sonra C planımız da var. Bu süreci çok daha farklı yaptırımlar da takip edecektir” diye konuştu.
Konu ile ilgili görüştüğümüz Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi ve aynı zamanda Stratejik Araştırma Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Yasin Aktay, Türkiye-israil ilişkilerinin geldiği noktayı ve bundan sonraki süreci gazetemize değerlendirdi. Sözü fazla uzatmadan sorularımıza geçiyoruz:

BU SÜREÇ İSRAİL İÇİN ÇOK AĞIR OLACAK

israil özür dilemeyeceğini ve Gazze’ye yönelik ambargonun devam edeceğini belirtse de Türkiye özür ve tazminat şartı ile ambargonun kaldırılmasında ısrar ediyor. Aksi takdirde dondurulan ilişkilerin tamamıyla kopacağı uyarısında bulunuyor. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu süreç, aslında israil ta baştan özür dileseydi ki yine özür dilemek ona zor olacaktı; ama bugünkünden çok daha kolay olmuş olacaktı, karşılaştırıldığı zaman. Zaman işledikçe israil’in özür dilemesi kendisi açısından hem daha çok zor olmaktadır. Öbür taraftan Türkiye ile olan ilişkileri bozmanın maliyetleri daha fazla, daha ağır olacak. israil için çok ciddi bir handikap bu. Türkiye için çok fazla bir kayıp söz konusu değil. Türkiye zaten israil’le olan ilişkilerden hep zararlı çıkan ülke olmuştur. Çünkü Türkiye, israil’le olan ilişkileri dolayısıyla özellikle Arap ve Müslüman kamuoyunda çok saygınlık ve prestij yitiriyordu. O dünyaya açılım şansını zora sokuyordu. Öbür tarafta israil’le olan savunma sanayi alanında israil’in alternatif pazarları çok daha ucuz olduğu halde Türkiye kendini Amerika ile olan ilişkiler çerçevesinde mecbur hissediyordu. Ve israil’le yapılan savunma sanayi ihalelerine çok paralar ödeniyordu. Oysa bu ihalelerin çok daha uygunu gerek Çin’den, gerek Rusya’dan, gerek Avrupa ülkelerinden temin edilebilir. Hatta daha da ötesi askeri savunma araçlarını Türkiye kendi kendine geliştirebilir.

İHTİLAFIN ÇIKMASI HAYIRLI SONUÇLAR GETİRDİ
Örneğin heronlarla ilgili çok ciddi birtakım spekülasyonlar var. Son derece pahalı olan bu araçların aslında Türkiye’nin israil’e olan bağımlılığını sürekli hale getirmekten başka bir kazancı yoktu. Türkiye lazım olduğu zaman bu aletleri kullanma konusunda israil’e bağımlılıktan kopamıyordu. israil bu heronları bile Türkiye’ye vermiyordu. Bin bir minnet ricayla Türkiye’ye veriyordu. Ve Türkiye lazım olduğu zaman bu araçları kullanamıyordu. Oysa bu bağımlılıktan koptuğu zaman Türkiye bu heronları yapabilecek teknolojiden yoksun değil. Türkiye’nin israil’e bağımlı olmasının kader gibi düşünülür olması Türkiye’nin savunma sanayisinin gelişmesine ket vuruyordu. Nitekim israil’le ilişkilerin soğumasından sonra bu heronların üretimi konusunda Türkiye çok ciddi birtakım gelişmeler kaydetti. Yanı sıra israil’den aldığımız tanklar, o tankların modernizasyonu bir bakıma israil’e yardım gibi telakki ediliyordu. Ve bu Türkiye’nin israil’e bir katkıda bulunma, bir dost alışverişini yapma gibi bir yükümlülük olarak görünüyordu. Bu yükümlülükler bir bakıma Amerika ile olan ilişkilerin promosyonu olarak herhalde eklenmiş oluyordu ilişkilere. Türkiye ile israil arasında böyle bir ihtilafın çıkması hayırlı sonuçlar getirmiş diyebiliriz. Türkiye bu açıdan bu yükten kurtulmuş oluyor. Bu gerilimden Türkiye’nin hiçbir kaybı yok; ama israil’in çok ciddi bir kaybı var. Dolayısıyla Türkiye’nin hiçbir acelesi de yok. Türkiye israil’i özür dilemeye mecbur edecek. Özür dilemese de kârlı çıkacak.

İSRAİL’İN EMPERYAL YAYILMA VE SALDIRGAN POLİTİKALARI KABUL EDİLEMEZ
israil’in çevresine sürekli zarar vermesi ve özellikle Gazze’ye yaptığı saldırılarda görüldüğü gibi yapıcı olmaması sebebiyle ilişkiler tamamıyla koparılamaz mıydı? Acaba Türkiye ile israil arasındaki arabulucular mı, yoksa dönen rant mı bu ilişkilerin sürmesini sağlıyor?
israil Ortadoğu’nun kalbinde bir rejim. Sonuçta 7-8 milyon halkıyla bölgede var olmaya devam edecek bir ülke. Silahları ve ciddi bir ekonomisi olan bir ülke. Ama bu ülke kendini çevresindeki diğer ülkelerle eşitleyerek ancak var olmayı kabul ettiği takdirde bu şekilde bir varoluştan kimse rahatsız olmaz. Ama israil bununla yetinmeyip, emperyal bir yayılma politikası izlemeye kalkıştığı zaman problem oluşturuyor. Gazze’ye veya Filistin topraklarına saldırgan politikalarıyla kabul edilemez bir unsur haline geliyor. Onun için Türkiye’nin ilişkileri düzeltmeyi belli bir bedele bağlaması ilişkileri tamamen askıya almasından daha iyidir. Çünkü tamamen askıya aldığı zaman israil’in girmiş olduğu o saldırgan politikalarını engelleme şansı biraz daha azalmış olur. Hiç olmazsa Türkiye’nin dostluğunu kaybetme riski bile israil için bir yaptırım unsurudur. Dolayısıyla ilişkileri kötüleştirmek zannedildiği gibi Türkiye’nin aleyhine olacak bir şey olmayabilir. Bölgenin lehine olabilecek, bir şeyi kontrol altında tutmak açısından iyidir. İlişkileri iyi tutmak birilerine bağımlı olmak veya birilerine lütufta bulunmak anlamına gelmiyor. Bazen birilerini kontrol altında tutmanın bir yoludur ilişkileri iyi tutmak. Siz ilişkileri iyi tuttuğunuzda ondan gelecek zararları da defetme şansınız var.

İSRAİL, LOBİLER ARACILIĞIYLA HİLE VE BASKI YAPIYOR
Birleşmiş Milletlerin hazırladığı Mavi Marmara Raporuna göre abluka meşrudur, israil’in sadece üzüntülerini belirtmesi ve tazminat ödemesi yeterlidir. Tamamen israil’in istediği böyle bir rapora karşı neler söylemek istersiniz?

Şimdi bu rapor israil’in belli bir manipülasyon gücünü gösteriyor. israil’in gerek Birleşmiş Milletler’de gerek ABD’de belli lobiler aracılığıyla işlerini yürüttüğünü biliyoruz. Yani bir nevi şike yapıyor; rüşvet, hile, baskı yollarıyla bu tür raporları engellemeye çalışıyor veya lehine çeviriyor. Eğer gücü yetmezse bile çıkacak raporları takmama gibi bir ayrıcalığı var. Bu ayrıcalık her nasılsa uluslar arası kamuoyunda kendisine tanınmış durumda. Çünkü neden, 30’lu 40’lı yıllarda Yahudilerin Avrupa’da maruz kaldıkları soykırım ve katliamlar onlara bugün bu pozitif ayrımcılık hakkını doğurmuş durumda. Onlar bu ayrımcılığı sonuna kadar tepe tepe kullanma bidâdına sahipler. Fakat bu pozitif ayrımcılığın başka insanların hayatlarını yok etmek, zindan etmek artık daha fazla göze çarpmaya başlıyor ve kabul edilemez bir boyut kazanıyor. Filistinliler Yahudilere tarihlerinde hiçbir zaman soykırım yapmamışlar, zulmetmemişler. Aksine Müslümanların hâkim olduğu dönemlerde Yahudiler çok rahat bir şekilde yaşamışlardır. Avrupa’da yaşadıkları zulmü Filistinlerden çıkarmaları hiç adil değil. Ve bu da israil’in meşruiyeti, eskiden çok fazla sorgulanmasa da bugün medyanın çeşitlenmesiyle birlikte çok daha fazla sorgulanmaya başlandı.

SEYRU SEFER SERBESTÎSİ İLE GAZZE ABLUKASI GEÇERSİZ HALE GETİRİLEBİLİR
Dışişleri Bakanının açıkladığı beş maddelik yaptırım paketi içinde en dikkat çekici olanı “Seyrü Sefer Serbestîsi” açıklamasıydı ve israil’e açık bir mesaj niteliğindeydi. Sizce alınan bu Seyru Sefer Serbestisi kararı sonrası Gazze için neler yapılabilir?

Bir kere bu seyru sefer serbestisi kararı ile Gazze ablukası tamamen geçersiz hale getirilebilir. Hem denizyolu üzerinden bunun yapılması demek israil’e meydan okunması demek. israil’in bu çılgınlık düzeyi ile bir tepki vermesi hesaplanmalıdır. Çünkü açıkça bir çatışmaya girmek akıl kârı olmayabilir. Ama Mısır-Refah üzerinden Gazze ablukası tamamen geçersiz hale getirilmesi gerekiyor. Birleşmiş Milletler raporunun en önemli boyutu israil’in 70 mil ötede Akdeniz’de seyretmekte olan bir gemiye müdahale etmesini haklı görmesi. Dolayısıyla bununla şu ifade edilmiş oluyor; israil Akdeniz’de istediği yerde istediği gemiye müdahaleyi yapabilir. Şimdi böyle bir sonucun çıkması demek Akdeniz’in bir israil gölü haline getirilmesi demektir. Tabi bu kabul edilebilir bir şey değildir. Türkiye’nin itiraz etmesi çok mantıklı bir durumdur. Türkiye Akdeniz’de en fazla kıyısı olan ülke olma hasebiyle en fazla hakkı olan ülke olması gerekir. Eğer israil’in böyle bir hakkı varsa Türkiye’nin hayli hayli böyle bir hakka sahip olması gerekir ve olması gerektiğini ilan etmekten başka bir çaresi de yoktur Türkiye’nin. Doğrusu Türkiye böyle deniz yolu üzerinde belki Gazze’ye yardımları yapmayı defaatle düşünmeyebilir; ama Refah kapısı üzerinden ablukayı tamamen geçersiz hale getirecek işlevliği oluşturması mümkündür.

TÜRKİYE’NİN TAVRI YETERLİ DEĞİL AMA…
israil’in Kıbrıs açıklarında doğalgaz araması ve Türkiye’nin çevresindeki ülkelerle askeri ilişkiler ve işbirliğini geliştirmesi gibi durumlar ortadayken, Türkiye’nin israil’e karşı tavrını yeterli buluyor musunuz?

Yeterli değil tabi ki; ama fazlası da şu aşamada çok fazla sert olur. Ama zamanla galiba o noktaya doğru gidecek. Yani israil’in Türkiye’nin dibinde Rumlarla anlaşmalı olarak petrol ve doğalgaz aramayı başlatması kabul edilebilir bir şey değil. Türkiye aslında bu Seyrü sefer kararını biraz da bu olaya karşı bir tepki olarak da, tedbir olarak da düşünmüş olabilir. Bu da kuvvetle muhtemeldir. Türkiye’nin aldığı bu karar karşılığında israil’in Rumlarla anlaşmalı olarak Akdeniz’de serbestçe doğalgaz ve petrol arayabilmesi öyle zannediyorum ki zaten mümkün olmayacak.

M. Salih Keskin / Diyarbakır

FÜZE KALKANINA HAYIR!
Füze kalkanı kimi kime karşı koruyacak?

NATO’nun füze kalkanı ve BM’nin Mavi Marmara raporu ile ilgili açıklamalarda bulunan Mustazaf Der Genel Başkanı Av. Hüseyin Yılmaz, hükümet’in Füze Kalkanı Projesi içinde yer almasının izah edilemeyeceğini belirtirken, terör rejimi israil’e yönelik yaptırım kararlarını olumlu ancak yetersiz gördüklerini dile getirdi

NATO’nun 2010 Lizbon zirvesinde kabul ettiği füze savunma sistemiyle ilgili radarların Türkiye’de nereye yerleştirileceği belli oldu. Yeri sır gibi saklanan radar, daha önce ABD tarafından kullanılan ancak 1998’de devre dışı bırakılan Diyarbakır’ın Pirinçlik Köyündeki askerî tesislere konuşlandırılacak. Konu ile ilgili gazetemize konuşan Mustazaf Der (Mustazaflar İle Dayanışma Derneği) Genel Başkanı Av. Hüseyin Yılmaz, hükümet’in Füze Kalkanı Projesi içinde yer almasının izah edilemeyeceğini söyledi. Av. Yılmaz, ayrıca hükümetin BM’nin “Palmer Raporu”na tepkisi ve terör devleti israil’e yönelik yaptırım kararlarını olumlu bulmakla birlikte yetersiz gördüklerini ifade ederek bu konudaki önerilerini açıkladı.

FÜZE KALKANI, KİMİ KİME KARŞI KORUYACAK?
Hükümetin bir yandan Palmer raporuna tepki olarak siyonist rejime yaptırım kararı alması ancak, diğer yandan ABD’ye ve dolaylı olarak terör devleti israil’e onların İslam coğrafyasındaki sömürüsüne hizmet edecek olan Füze Kalkanı projesine yeşil ışık yakmasının büyük bir çelişki olduğunu ifade eden Yılmaz, “NATO Füze Kalkanı, kimi kime karşı koruyacak?

Komşularla sıfır problem politikasına ne oldu?” dedi. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü; “Sokaktaki herkesin bildiği bir şeyi hükümet bilmiyor olamaz. Herkes biliyor ki NATO; ABD’ye ve AB’ye hizmet eden bir kuruluştur. Füze Kalkanı projesinin amacı olası bir İran-ABD veya İran-israil savaşına karşı Batı’yı ve israil’i korumaktır. NATO’nun İslam coğrafyasındaki melanetleri saymakla bitmez. Afganistan ve Irak’ta NATO askerleri tarafından her gün Müslümanlar katledilmektedir. Cezaevlerinde insanlık dışı işkenceler yapılmakta, kadınlara tecavüz edilmektedir. Sivil halk kasıtlı olarak bombalanmaktadır. Yanlışlıkla sivil hedeflerin vurulduğu sık sık basında da yer almaktadır. NATO’yu ve füzelerini topraklarımızda istemiyoruz. Hükümetin bu kararını kınıyor, bu kararından vazgeçmeye ve iptal etmeye çağırıyoruz. Gerekirse kitlesel olarak da tepkimizi ortaya koyacağımızın da bilinmesini istiyoruz”
BM ve NATO’nun, terör devleti israil’in yıllardır Filistinlilere yönelik katliamlarını görmezden geldiğini ifade eden Yılmaz, NATO veya BM’nin neden siyonistlerin katliamlarını durdurmak için işgalci israil’e müdahale etmediğini ve ambargo uygulamadığına dikkat çekti.

Hükümetin yaptırım kararı olumlu ama yetersiz
Hükümetin BM’nin “Palmer Raporu”na tepkisi ve terör devleti israil’e yönelik yaptırım kararlarını olumlu bulduklarını ve desteklediklerini açıklayan Yılmaz, ancak yetersiz ve eksik olduğunu ifade ederek bu konudaki önerilerini şöyle sıraladı;

1. Terör devleti israil’e geniş kapsamlı bir ambargo uygulanmalıdır. israil ve destekçilerinin malları boykot edilmelidir.
2. Ticari, askeri, diplomatik tüm ilişkiler kesilmelidir. Askıya almak yetersizdir.
3. israil’e karşı bir blok oluşturulmalı, Türkiye bu bloğun öncüsü olmalıdır.
4. israil’li tüm yetkililer sınır dışı edilmelidir.
5. İşgalci siyonist israil’e maddi destek veren şirketlerin faaliyetleri durdurulmalı ve bu kişiler de sınır dışı edilmelidir.
6. 28 Şubat sürecinde TSK ile israil arasında imzalanan (TBMM’nin bilgisi dâhilinde olan ve olmayan) tüm askeri anlaşmalar deşifre edilmelidir. Müslüman halklar aleyhine siyonistler ile birlikte ne tür kararlar alındığı ve anlaşmalar yapıldığı kamuoyu ile paylaşılmalı, yapılan tüm anlaşmalar iptal edilmelidir.
7. Terör devleti israil’i İslam coğrafyasında ilk tanıyan devlet olan Türkiye bu hatasını düzeltmeli ve terör devleti israil’i tanımadığını ilan etmelidir.
8. siyonist terör devleti israil’in işgal ettiği topraklardan çıkarılması için devlet olarak Filistinlilere yardım edilmeli, gerekirse Filistin halkını korumak için askeri birlik gönderilmelidir.
9. Önümüzdeki günlerde Gazze’ye insani yardım götürmesi planlanan gemilere eskortluk edilmeli ve yardımların Gazze’ye ulaştırılması sağlanmalıdır.
10. Ambargonun karadan da denizden de kırılması ve kaldırılması sağlanmalıdır.
11. Filistin halkının meşru temsilcileri olarak Halid Meşal ve İsmail Heniyye Türkiye’ye davet edilmeli ve devlet protokolü uygulanmalıdır.
12. Mavi Marmara gemisine saldırıda yer alan siyonist askerler ve katliam emri veren komutanlar ile siyasetçiler hakkında hemen soruşturma açılmalı, bu kişiler hakkında yakalama emri çıkarılmalıdır.
13. Terör devleti israil’den alınan ödüller derhal iade edilmelidir.
14. Turistik amaçlı dahi olsa israil’e gidilmemelidir.