M.Ali Nur tarafından kaleme alınan yazı dizisinin ilk bölümünde istihbarat ile ilgili genel tanımlamalar yapılıyor. Polis ve jitemin istihbarat kapsamında yaptıkları çalışmaların tanımlandığı yazıda istihbarat çalışmalarının kirli yönleri ele alınıyor.
İşte o yazı dizisinin İKİNCİ BÖLÜMÜ:
Polis ve jitemin ifsat yöntemleri ve bunların ayrıntılarına geçmeden önce istihbarat, istihbarat teşkilatları ve bunların yaptıkları faaliyetler hakkında kısa da olsa bilgi vermekte fayda vardır. Çünkü yazının ana konusunu oluşturan “Polis ve Jitemin İfsat Yöntemleri” bunlar üzerine şekillenecektir. Diğer bir ifade ile bunların yaptıkları faaliyetler ve ortaya koydukları icraatlar ile söz konusu ifsat yöntemleri ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla bu kavramlar yazı boyunca sık sık karşımıza çıkacağı için izahatında fayda vardır.
İstihbarat; kısaca haber alma demektir. Ancak istihbarat literatüründe haber, sadece ham bilgiyi ifade eder. İstihbarattan kasıt ise, kaynaklardan gelen haber, bilgi, belge ve dokümanların işlenmesi sonucu elde edilen neticedir.
İstihbarat faaliyeti; devletlerin gerek iç ve gerek dış güvenliklerinde, geleceklerinde, istikrar ve muhafazalarında rol oynayan temel etkenlerdendir. O nedenle istihbarat her devlet için önemlidir ve her devlet şiddetle istihbarata ihtiyaç duyar. Çünkü tehdit olarak algılanan gerek iç ve gerek dış unsurların imkan, güç ve kabiliyetlerini öğrenmek, muhtemel olan hareketlerini, hedef ve tarzlarını önceden tespit etmek, istihbarat faaliyetiyle mümkündür.
Bir devlet için istihbarat; bedendeki göz ve kulak hükmündedir. Göz ve kulaksız bir beden düşünülemediği gibi, istihbaratsız bir devlet düşünmek de mümkün değildir. Bu nedenle günümüzde her devletin, her alanda istihbarat faaliyeti yürüten teşkilatları mevcuttur. Bu teşkilatlar vasıtasıyla; devletin rejimine, kurumlarına, sosyal, siyasal, askeri veya ekonomik yapısına yönelik hareketleri tespit etmeye çalışır.
Bilindiği gibi her devletin kendine göre bir tehdit algılaması ve suç kapsamına aldığı hususiyetler söz konusudur. Bir husus bir devlet tarafından tehdit unsuru olarak görülebiliyorken, bir başka devlet tarafından benimsenen ve kabul edilen bir hususiyet olarak görülebilmektedir. Aynı şekilde; bir husus bir devlet tarafından suç olarak değerlendiriliyor ve suç kapsamına alınıyor iken, bir başka devlet tarafından meşru kabul edilebiliyor.
Dolayısıyla her devlet, tehdit ve suç algısına göre kendine has tedbirler almaya çalışır. Bunlar; suç öncesi tedbirler ve suç sonrası tedbirler olarak ikiye ayrılır. Tehdit olarak algılanan unsurların hareketini önlemek veya suç olarak kabul edilen hususun meydana gelmesinin önüne geçmek devlet açısından asıl amaç olduğundan, suç öncesi tedbirler önem arz etmekte ve öncelik kazanmaktadır. İstihbarat faaliyeti de buna dönük olduğundan, devletler için istihbarat teşkilatları ve yaptıkları faaliyetler son derece büyük önem arz etmektedir.
Bu nedenledir ki istihbarat teşkilatları; istihbarat faaliyetini yürütmek için hem açık ve hem de gizli hareket etmektedirler. Aynı zamanda, insan gücüyle birlikte her türlü teknik imkanlardan yararlanmaktadırlar. Hedef unsurlar hakkında bilgi elde edebilmek, durumlarını öğrenebilmek, muhtemel hareketlerini önceden tespit edebilmek, kısaca hakkında ihtiyaç duydukları istihbaratı toplayabilmek için, bütün imkanları zorlarlar ve akla, hayale gelmeyen yollara baş vururlar. Özellikle de, tehdit olarak algılanan unsurun muhtemel hareketini engellemek ve aynı şekilde suç olarak kabul edilen hususun oluşmasının önüne geçmek için önleyici tedbirler adı altında insan hayalini dahi zorlayan pek çok yola başvurmaktadırlar.
Buraya kadar her şey normal ve son derece tabiidir. İstihbarata her devlet ihtiyaç duyar. Burada önemli olan; istihbarata duyulan ihtiyaç ve yapılan istihbarat faaliyeti değil, bu ihtiyacın nasıl karşılandığı ve bu faaliyetin nasıl yürütüldüğüdür. Aynı şekilde her devlet kendini korumaya çalışır. Burada önemli olan; kendini korumasından ziyade, kime karşı ve nasıl koruduğudur. Burada belki de sorulması gereken asıl soru şudur: İstihbarat faaliyeti yürütmek veya önleyici tedbirler almak için her yol meşru ve her vasıta mubah mıdır?
Devlet; sosyal düzen ve huzuru temin etmekle, sosyal adaleti tesis etmekle, insan hak ve hürriyetlerini korumakla ve bunlara yönelik suçları önlemekle mükelleftir. Bu, devlet olmanın bir gereğidir. Bütün bunları da belirlenen kural ve kaideler çerçevesinde yapmakla mükelleftir. Dolayısıyla istihbarat faaliyeti de önleyici tedbirler de ve bunları yürüten kurum ve teşkilatlar da ancak belirlenen kural ve kaideler çerçevesinde hareket etmek zorundadırlar.
Laik Kemalist Rejimin istihbarat teşkilatlarına baktığımızda; istihbarat faaliyeti yürütürken veya kendine göre önleyici tedbirler almaya çalışırken, hiçbir kural ve kaide tanımadan, hiçbir hukukun kabul etmediği insanlık dışı yollara başvurduğunu görmekteyiz. Zorla muhbirleştirmeler, muhbirliği kabul ettirmek için yapılan ahlak dışı muameleler, toplumu sindirip pasifize etmek ve ruhsuz bir hale getirip kontrole almak için uyuşturucu, fuhuş, kumar ve hırsızlığı yayma faaliyetleri, baskılar, zulümler ve benzer bir sürü kirli ve çirkin yöntemlere başvurduğuna şahit olmaktayız.
Günümüz dünyasında kişi hak ve hürriyetleri konusu tartışılırken, yapılan teknik takip ve dinlemelerin özel yaşam ve aile yaşamını tehdit ettiği, mahremiyeti zedelediği, kişilik haklarına aykırı olduğu ifade edilirken, Türkiye’de istihbarat teşkilatları için her yol meşru ve her vasıtayı kullanmak mübah. Bu ise; Laik Kemalist zihniyetin halk kitleleri tarafından benimsenmemesi ve halk ile rejimin barışık olmamasından dolayı rejimin başvurduğu baskıcı ve dayatmacı politikaların bir nişanesidir.