Batı Yaka’nın El-Halil şehrinde Filistinli direnişçiler tarafından gerçekleştirilen eylem, bundan sonra güven ve huzur içinde olacağına, tarihte benzeri görülmemiş ve ucuza gelen işgalinin ilelebet devam edeceğine, istediğini yaptırmak için güç ve kuvvetin yeterli olduğuna, görüşme oyununu iyi kullanma ve sonuna kadar zayıf tarafa baskı kurmada sakınca olmadığına inanan Netanyahu’ya sürpriz oldu.
Görüşmelerin başladığı yirmi yıllık sürenin ardından işgal rejiminin müebbet hapse mahkum 30 esiri serbest bırakmaması Filistinlilerin bir kez daha işgal rejimiyle başında bulunan başbakanı Netanyahu’nun güvenilemez olduklarını, hiçbir zaman söz ve anlaşmalara uymadıklarını, imzaladıklarını umursamadıklarını görmesini sağladı. Bunu zaten bilen Filistinliler, işgal rejimiyle liderlerinin anlayacakları bir dil geliştirmenin şart olduğuna inanıyor.
Bütün dünyanın Arap Baharının geri tepmesiyle uğraşması, kuvvet, güç ve imkânlarıyla kibirlenen Netanyahu’nun görüşmelerde zayıf olan tarafın durumunu alçakça kullanmasına götürdü. Bu durum kibirli Netanyahu’yu ateşkes, sükûnet ve istikrarın sonsuza dek böyle süreceğine, zarar edecek bir durumda olmadıklarına, her zaman zayıf tarafın zarar göreceğine dolayısıyla zayıf tarafın güçlü olana sürekli taviz vermesi gerektiği inancına götürdü.
Siyonist medya El-Halil’deki operasyona fazlasıyla yer verdi. Verilen haberlerde, Terkumya askeri geçiş noktasında askerlerin yoğun bir şekilde bulunmasına, kameraların her yerde çekimde olmasına ve yine askerlerin her yerde devriye gezmesine rağmen, bir Filistinlinin işgal rejiminin tüm bu güvenlik sistemlerini aşıp bir Siyonist yerleşimciyi öldürdükten sonra ellerini kollarını sallayarak geri çekildiği, Filistinlinin bu büyük cesareti karşısında şoka giren bölgedeki askerlerden hiçbirinin hareket etmediği gibi, askeri araçlardan hiçbirinin de faili yakalamak için harekete geçmediği ifade edildi.
Filistin tarafındaki sıkıntının kaynağı gayet açık. Bunun fazla yorum ve analize ihtiyacı yok. Yahudi yerleşimcilerin baskı, baskın ve tahrikleri, Filistinlilere yönelik günü birlik tutuklamalar, daha önce yapılan anlaşmaya rağmen 30 esirin bırakılmaması, Yahudi yerleşkelerinin genişletilmesi, yeni konutların yapılması ve Filistin topraklarının gasp edilmesi, Filistinlilere yönelik süren ekonomik baskılar… Bütün bunlar Filistinlileri her an patlamaya hazır bir barut fıçısı haline getirmiştir. Aslında bu durumu başta Netanyahu olmak üzere bütün işgal rejimi liderleri biliyor, ancak görmezlikten geliyor, zayıf halka olmaları nedeniyle Filistinlilerin çektikleri sıkıntılara gözlerini kapatıyorlar. Bu, ucuz işgali sürdürme konusunda gücün yeterli olduğuna olan inançlarından kaynaklanıyor.
Daha birkaç gün önce işgal rejimi Dışişleri Bakan yardımcısı Batı Yaka’nın Ortadoğu’nun en güvenli ve huzurlu yeri olduğunu söylemişti.
Şunu sormak lazım. Acaba kibirli bakan tarih boyunca hiçbir halkın işgale boyun eğmediğini, işgali kabullenmediğini ve ona rıza göstermediğini duymuş mudur?
Netanyahu Filistin Yönetimi`ni tehdit etmeye başladı. Hâlbuki kendisi bu tehditleri uygulayabileceğine kanaat getirmiyor. Çünkü tarih boyunca işgalcilerin işgal ettikleri halklarla olan ilişkisi sürekli kâr ve zarar ekseninde olmuştur. Peki, tehditlerini uygularsa eline ne geçecek?
Netanyahu, her gün kutsallarının kirlendiğini, yerleşimcilerin günü birlik Mescidi Aksa’ya baskın yaptıklarını, işgalcinin Mescidi Aksa çevresinde sinagog yapmak için çabalarını yoğunlaştırdığını, aşağılık askeri geçiş noktalarında kardeşlerinin horlandığını gören Filistinlilerden ne bekliyor?
Sonuç olarak er ya da geç işgalcinin gideceği yer tarihin çöp sepetidir. Tarih, işgale maruz kalan halkların işgalden kurtulmak için işgalciden daha ağır bedel ödediğine de şahittir. Filistin halkı tarihi sürecin dışında yaşayan bir halk değildir…
Halid Maali / Filistin E.M