Şükrü Gündüz / Doğruhaber
Somali’de her gün onlarca çocuk açlıktan hayatını kaybederken Türkiye’de her gün 5 milyon ekmek ve tonlarca yemek çöpe dökülüyor, yani israf ediliyor. Bir günde burada çöpe dökülen ekmek ve yemekle başka ülkelerde binlerce kişi ölmekten kurtulabilir. Toplumsal ve manevi zararları olan israf ile ilgili sorularımızı cevaplandıran Yazar Dr. Ali Soylu, `Allah (cc) israf edenleri şeytanın kardeşleri olarak nitelemektedir` diyerek, “Allah’ın verdiği her nimetin, O’nun rızasını gözetmeden gereksiz yere harcanması israftır. Kur’an, kişiye servet edinmesine ve ondan yararlanmasına izin vermekle birlikte, kendisinin de toplumun bir parçası olduğunu, neticede başkalarının yararını kollamak ve onların hayat standartlarını yükseltmekle de yükümlü bulunduğunu hatırlatmaktadır. İnsanlar ancak Kur’an ve Sünnet’te belirtilen amaçlar doğrultusunda tasarruf yetkisine sahiptirler” diye konuştu.

ALLAH İSRAF EDENLERİ SEVMEZ
İsraf’ın; malı, parayı veya bir kısım değerleri faydasız hâle getirmek, faydalı olmayacak şekilde kullanmak olduğunu belirten Yazar Dr. Ali Soylu, Kur’an’a göre israf’ın haram olan bir davranış olduğunu söyledi. Yine Kur’an’a göre israf’ın amaçsızca saçıp savurmak (tebzir) olarak ifade edildiğine dikkat çeken Dr. Soylu, “Allah, böyle davrananları şeytanın kardeşleri olarak nitelemektedir” dedi.

İSLÂM EKONOMİSİ İSRAFI VE LÜKSÜ HOŞ GÖRMEZ
“Bir mala sahip olmak kişiye o malı istediği gibi tüketme hakkını asla vermemektedir” diyen Yazar Dr. Ali Soylu, “Mülkün gerçek sahibinin Allah olması, kişiye tüketim ve harcamalarında sorumluluk yüklemektedir. Hz. Ali’ye nispet edilen “Cenabı Hak zenginlerin servetinde fakirlerin yiyeceklerini farz kılmıştır. Fakir, ancak zenginin israfı nispetinde aç kalır” sözü, İslâmî ekonominin israfı ve lüksü hoş görmediğini ortaya koymaktadır. İnsanlar ancak Kur’an ve Sünnet’te belirtilen amaçlar doğrultusunda tasarruf yetkisine sahiptirler. Bu anlayış, zengin ve mülk sahibi insanların veya ülkelerin, dünya nimetlerinden diğer insanları veya ülkeleri mahrum etme temayüllerine kesinlikle engel olmaktadır. Kur’an’ın zekât verme emrini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir (ekonomik transfer). Yani bir bakıma “mülkün gerçek sahibi”, zekât ve benzeri malî mükellefiyetleri gündeme getirmekle kulları aracılığı ile mülkünde bir tasarruf yapmış olmaktadır” dedi. “İslâm dini genel dayanışmayı Müslümanlar üzerine farz-ı kifaye kılmıştır” diyen Dr. Soylu, “Buna göre Müslümanların bir kısmı diğer bir kısmının ihtiyaçlarına kefil olacaktır. Müslümanlar, yanlarında fazla miktarda yiyecek, içecek ve diğer zaruri ihtiyaç maddeleri bulunduğu takdirde onu israf etmeden ihtiyaçlar içinde kıvranmakta olan diğer kardeşlerine vermek zorundadırlar. Sonuçta Kur’an, kişiye servet edinmesine ve ondan yararlanmasına izin vermekle birlikte, kendisinin de toplumun bir parçası olduğunu, neticede başkalarının yararını kollamak ve onların hayat standartlarını yükseltmekle de yükümlü bulunduğunu hatırlatmaktadır” diye konuştu.


HUDUDULLAH’I AŞMAK İNSANLARI HELAK EDER
İsraf ve savurganlığın, günah sektörünü meydana getiren etkenlerin başında geldiğine dikkat çeken Dr. Soylu, “Lüks eğlence mahallerinde veya lüks tüketim mağazalarında yapılan astronomik harcamalar, İslami nazarda israf ve savurganlık olarak değerlendirilir. İnsanlar, temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazladan yapacakları her harcama (israf), onları bitmez tükenmez arzuların esaretine sokacak, ahlaki yozlaşmaya ve toplumsal çürümeye yol açacaktır. Bu ise, Kur’an’da “hududullah” olarak ifade edilen “insan olarak kalabilme sınırı”nın aşılmasını kişinin ve toplumun sınırsızlığın uçurumunda yok olmasını gündeme getirecektir. Kur’an’da zikredilen bir kısım kavimlerin helakı, bu kötü sonuca örnek teşkil etmektedir” ifadelerini kullandı.

“İKTİSAT EDEN ZENGİNLEŞİR, İSRAF EDEN FAKİRLEŞİR”
İslâm’ın israf ve cimriliği yasakladığını belirten Dr. Soylu sözlerini şöyle sürdürdü: “İsraf ve cimrilik toplum menfaatiyle çatışmaktadır. Cimrilik, nakdî dolaşım faâliyetleri olmaksızın elde edilen nakit araçlarını bloke etme, iktisâdî hayâtı canlandırmaya engel olma, toplum için gerekli olan çalışma araçlarını, hizmetleri ve ticârî malların üretimini durdurmadır. İsraf ise, sonuçları itibariyle yatırım ve biriktirme arasındaki dengeyi bozmaya neden olduğundan toplumun iktisaden çökmesine zemin hazırlamaktadır. İnsanlar israf etmeden ihtiyaçlarını karşılayabilirler. İsraf, ihtiyaç fazlası harcama olduğundan, çok net anlaşılacağı üzere kişilerin ve ailelerin, hayatlarını sürdürebilmeleri için gerekli olanın dışındaki harcamalarıdır. Bir harcamanın israf olduğunun göstergesi, o harcamanın ihtiyaçlar karşılandıktan sonra fazladan yapılmasıdır. Neticede bir İslâm toplumunda zengin olsun fakir olsun Müslümanların tüketim alanı, iki aşırı uç olan israf ve cimrilikten uzak, iktisadi dengenin hâkim olduğu bir alandır. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurur: “İktisat eden zenginleşir, israf eden fakirleşir”

KİŞİ SERVETİNİ MEŞRU OLMAYAN ALANLARDA HARCAYAMAZ
İslam’ın servet edinmeyi yasaklamadığını ancak kişinin kazandığı serveti nasıl harcayacağı ile ilgili bazı esaslar getirdiğini belirten Dr. Soylu, “Bir kere elinde bulunan malı ve serveti kullanan kişi, bunu meşru olmayan alanlarda harcayamaz; atıl vaziyette tutamaz. Geçiminden ve bundan başka, hayatta meydana gelebilecek bir kısım sürprizlere karşı yapacağı tasarruflardan arta kalanı ise toplumun yararlanması için yeni yatırımlarda kullanacak aksi halde infakta bulunacaktır. Ama asla israf etmeyecektir” dedi. Kur’an’ın kazanma açısından kişilerin aynı yeteneklerde olmadıklarını ve bunun sonucu olarak da bazı kişilerin az, bazılarının çok varlıklı olabileceğini kabul ettiğini de belirten Dr. Soylu sözlerini şöyle sürdürdü; “Kur’an, birbirlerinin refahına karşı içli dışlı olan bir toplumda, bazısına “her şey” bazısına “hiçbir şey” durumunu kabul etmez. Kişiler farklı yerlerde çalışır, yeteneklerine göre az çok kazanırlar. Aralarında varlıklı olanlar, tüm kazançlarını yoksullara bağışlamasalar bile, çaresizlik içinde açlıkla baş başa bırakılmış yoksullara karşı ilgisiz kalamazlar ve imkânlarını lüks ve debdebe içerisinde tüketemezler”

“HAYVANLARIN YİYİP İÇTİĞİ GİBİ YERLER”
İsraf’ın önlenmesi için toplumun ve kişilerin İslami duyarlılıklarının arttırılması gerektiğini belirten Dr. Soylu, “İsrafın önlenmesi için çok şey söylenebilir. Bu konuda önemli olan, toplumun ve kişilerin İslami duyarlılıklarının arttırılmasıdır. Çünkü seküler bir aklın, israfın zararlarını kabullenmesini beklemek doğru değildir. Bunu günümüzde olup bitenlerden hareketle müşahede edebilmekteyiz. İslam dışı bir dünya inşa edenler, yeryüzünün bütün imkânlarını adeta kurutmaktadırlar. Yüz sene sonra gelecek insanların bile kullanacakları kaynakları şimdiden nasıl tükettiklerini, talan ettiklerini yakinen bilmekteyiz. Bunlar, Kur’an’ın ifadesiyle; “hayvanların yiyip içtiği gibi yerler”. O halde israf gibi önemli toplumsal bir sorunun çözümünü, seküler anlayış tarafından çözülmesini bekleyemeyiz. Bu konuda yapılması gereken şey, toplumun İslami değerlerini harekete geçirmek suretiyle bir ahlaki toplum inşa etmek için seferber olmaktır” ifadelerini kullandı.

İSLAM’DA İSRAFA ASLA YER YOKTUR
Dr. Soylu, İslâm dininin iki temel kaynağı olan Kur’an ve Sünnet, diğer sistemlerden farklı olarak orijinal bir iktisat sistemi ilkeleri önerdiğini belirterek bunları şu şekilde açıkladı; “Bu sistem, Batı ekonomilerinden çok daha geniş ve kapsayıcı bir insanî alanı içine almaktadır. Bu alan, genel hatlarıyla ilâhiyattan çevre bilime kadar uzanmaktadır. “Gayeye ulaştıran her araç meşrudur” anlayışı bu sistemde asla geçerli değildir. Dolayısıyla üretimin ilk safhasından tüketimin son safhasına kadar helâl ve haram mefhumları dikkate alınır. Sonuçta bu sistemde israfa asla yer yoktur. Kur’an-ı Kerim’in servet ve mal konusundaki yaklaşımını incelediğimizde, onun, serveti reddetmediğini, hoş karşıladığını, onu hayat için gerekli bulduğunu açıkça görürüz. Servet, Kur’an’a göre uzak durulması gereken bir şey değildir. Kaçınılması gereken, israf, savurganlık ve ziyan etmek gibi haram olan davranışlardır. Ayrıca servetin amaç edinilmesi, insanın bir kısım dünyalıklara feda edilmesi ve paraya kul olması da Kur’an’ın hoş karşılamadığı hareketlerdir. Günümüz açısından önemli olan konu; bunalımdan bunalıma sürüklenen dünyamızda, her konuda olduğu gibi israf ve savurganlık gibi kişisel ve toplumsal zararları tescillenmiş olan bir konuda da, Kur’an’ın özünde saklı, güçlü, ilerici, inkılâpçı yaklaşımlardan, insanlığın muhtaç olduğu refah ve esenlik yolunu açmaktır”

İSRAF SADECE MAL İLE YAPILMAZ
İsraf deyince insanın aklına öncelikle mal, mülk ya da paranın israfı gelir. Ancak israf’ın sadece mal ile olmadığını belirten Dr. Soylu, “Allah’ın verdiği her nimetin, O’nun rızasını gözetmeden gereksiz yere harcanması da israftır. Mesela, zaman konusunda yapılan israf, bilgi konusunda yapılan israf, sağlık konusunda yapılan israf, yiyecek ve içecek konusunda yapılan israf, enerji kaynakları konusunda yapılan israf vs de bu kabildendir. Bu saydıklarımızın biri diğerinden daha önemsiz değildir. İnsanlar bu konularda da daha çok duyarlı olmalıdır” şeklinde konuştu.