DİYARBAKIR  - 26 Mart 1994 tarihinde Şırnak’ın Koçağılı ve Kuşkonar köylerinin bombalanması sonucu 38 kişinin katledilmesiyle sonuçlanan hava saldırısıyla ilgili yürütülen soruşturmanın zaman aşımına uğratılarak faillerin aklanmasına tepkiler dinmiyor.

 Askeri Savcılığı, olayın zaman aşımına uğradığını gerekçe göstererek takipsizlik kararı verdi. Yaşanan bu katliamla ilgili soruşturmalar sırasında yaşananların Türkiye’deki hukuksuzluğu ve katliamların-faili meçhullerin devlet eliyle gizlenme çabasını açık biçimde ortaya koyulması olduğunu söyleyerek yaşananlara karşı tepki gösteren Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı Murat Koç, “Nitekim zaman aşımı gerekçesiyle verilen takipsizlik kararı da bu hukuksuzluk zincirinin son halkası olmuş; bu kararla katliamın askeri uçaklarla yapıldığı gerçeği gizlenmeye çalışılmıştır.” İfadelerini kullandı.

 “Olay örtbas edilmeye çalışıldı”

Şırnak`ta  26 Mart 1994 tarihinde Kuşkonar ve Koçağılı köylerinde önce helikopterler ardından da iki savaş uçağının köylüleri hedef alarak bu iki köyü bombalaması sonrası aralarında çocuk ve yaşlıların da bulunduğu 38 kişi yaşamını yitirmesi olayının zaman aşımına uğratılarak dosyanın rafa kaldırılmasına tepki gösteren Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı Murat Koç, yaşanan bu menfur olayın uzun bir süre boyunca askeri makamlar tarafından inkar edildiği ve olayın örtbas edilmeye çalışıldığını söyledi.

 Koç, “Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na bağlı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nce 13 Şubat 2012’de gönderilen yazıda, yörede F4 savaş uçakları tarafından iki uçuş yapıldığı kaydedildi. Böylece TSK’nın savcılığa yanlış bilgi verdiği açığa çıkmıştı. Yapılan inceleme sonucunda, hava harekâtı emrinin altında Adnan Karaardıç, İbrahim Erge ve Metin Hazar’ın isimlerinin olduğu, o tarihte Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanı’nın Hasan Kundakçı olduğu saptandı. Fakat operasyon icra emrini veren, operasyon isteğinde bulunan Şırnak’taki İç Güvenlik Komutanlığı’nda görevli askeri personelin, operasyonu icra eden pilotların, irtibat subaylarının, uçaklara öncülük eden ve operasyona katılan helikopter pilotlarının kimlikleri “saptanamadı”. Daha sonra dosya, eylem askeri suç kapsamına girdiği için 20 Şubat 2014’te 2. Hava Kuvveti Komutanlığı Askeri Savcılığı’na gönderildi. Burası da dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığı’na yolladı. Katliama ilişkin daha önce verilen "görevsizlik" ve "yetkisizlik" kararları ardından soruşturmayı yürüten Genelkurmay Askeri Savcılığı, zamanaşımını gerekçe göstererek takipsizlik kararı verdi.” dedi.

 “Soruşturma bir hukuksuzluk abidesi olarak tarihteki yerini almıştır”

Öldürülenlerin yakınlarının 26 Mayıs 2006 tarihinde AİHM’e başvurmaları sonucu Kasım 2013`te AİHM, Türkiye`yi, "Hava saldırısı emri vermek", "Yeterli soruşturma yapmamak", "İnsan yaşamını dikkate almadan bombalama yapmak" ve "Uçuş kayıtlarını gizlemek" suçlamalarıyla 2 milyon 305 bin euro tazminata mahkûm ettiğini hatırlatan Koç,  “Savcılığın ölümlerin hava saldırısıyla gerçekleştiğini kabul etmesine, AİHM’in Türkiye’yi açıkça mahkûm etmesine ve yaşayan onca tanığın ifadelerine rağmen alınan bu karar özellikle faili meçhuller ve katliamlar konusunda devletin failleri koruma tutkusunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bugüne dek neredeyse bütün katliamların ve faili meçhul olayların üstü yargı marifetiyle ve itinayla örtülmüş, her soruşturma bir hukuksuzluk abidesi olarak tarihteki yerini almıştır.” diyerek yaşananlara tepki gösterdi.

 “Devlet eliyle işlendiği herkesin malumu olan katliamların hesabı sorulmalı”

Kürt sorununa ilişkin barışçıl yollarla çözümün geliştirilmeye çalışıldığı bir dönemde böylesi tarifi imkânsız hukuk cinayetlerinin çözüm sürecinin ruhuna ve mantığına aykırı olduğunu söyleyen Koç,  Militarist-vesayetçi anlayışın Kürtlere yönelik geliştirdiği inkâr ve asimilasyon siyasetinin aşılmaya çalışılmasının tek başına Kürt sorununun çözmeye yetmeyeceğini söyledi.

 Koç, “Bununla birlikte en başta Kürt sorunu dolayımın da icra edilen sistematik imha politikaları ve uygulamalarıyla da hesaplaşılmalıdır. Devlet eliyle işlendiği herkesin malumu olan cinayetlerin-katliamların hesabı sorulmadığı sürece, hukuktan ve adaletten bahsedilemez. Hali hazırda 90’lı yıllarda Kürdistan’da işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili binlerce soruşturma dosyası  “görevsizlik”, “takipsizlik”, “yetkisizlik” gibi tamamen uydurma gerekçelerle zamanaşımına uğrama tehlikesi ile karşı karşıyadır. Cizre’de 20 kişinin öldürüldüğü ve emekli Albay Cemal Temizöz’ün yargılandığı, Bingöl’de öldürülen 33 er, Lice, Kulp, Derik ve Güçlükonak’ta köylülerin öldürülüp gömülmesi gibi önemli davaların da aralarında bulunduğu 9 bin dosyayı maalesef benzer bir akıbet beklemektedir.” ifadelerini kullandı.

 “Bu suçlar ‘insanlığa karşı işlenmiş suçlar’ kapsamında değerlendirilmeli”

Binlerce faili meçhul cinayet ve gözaltında kayıp gibi ağır suçlara rağmen mahkemelere yansıyan çok az sayıdaki davanın da zamanaşımı kılıfıyla kapatılma girişiminin endişe verici bir hukuk katliamı olduğunu söyleyen Koç, faili meçhullerin ve katliamların aydınlığa kavuşturulmadıkça adaletin tesis edilmeyeceğini ve acıların son bulmayacağının altını çizdi.

 Koç, “Bu suçlar ‘insanlığa karşı işlenmiş suçlar’ kapsamında değerlendirilmeli ve böylece zamanaşımı belasından kurtarılmalıdır. Bu kararları alan yargı cuntasını ve bu hukuk katliamına sessiz kalan herkesi cinayetlerin suç ortağı olarak görmekteyiz. Her şeyden evvel çözüm sürecine kast etmeyi amaçladığını düşündüğümüz bu kararları hükümsüz kılacak adımların atılması için hükümetin acilen sorumluluk üstlenmesi gerekir. Çözümün ve barışın başarıya ulaşması ve kalıcı kılınması için katillerden yaptıklarının hesabı mutlaka sorulmalıdır.” dedi. (Fikret Özkan  - İLKHA)