Hasan Yılmaz / Doğruhaber / Rehberlik
Doğuştan gelen ve sonradan geliştirilebilen özellikler zekâ, yetenek, mizac (huy) dur. Yapılan araştırmalara göre bu özellikleri etkileyen en büyük unsur kalıtımdır. Doğuştan gelen bu özellikler çevreyle ve imkânlarla kendini gösterir. Bazen birey bu yeteneklerinin farkında olmayabilir.
Nasıl?
Askerlik öncesinde sporla alakası olmayan insanların askerde spor dallarında derece yaparak madalyalar almalarına şahit olduk. Yeteneği zekâ ile ilişkilendirip zekâlı olanlar ve olmayanlar diye ayırmak ya da; iline, ilçesine, köyüne, kabilesine göre ayırıp teşhis koymak yanlış bir algıdır.
Bilimsel olarak zekânın büyük çoğunluğu doğuştandır. Zekâyı çoklu kurama göre değil de tekile indirgemek, öğrencileri olumsuz etkilemektedir. Birinci sınavın mantığı ile ikinci sınavın mantığının aynı olamayacağını söyleyebiliriz. Birinci sınav yoruma ikinci sınav ise ezbere dayalı olduğu için birinci sınavda düşük alan öğrencilerin ikinci sınavda yüksek puan alabileceklerini düşünüyorum. Bu örnekleri hazırlık öğrencilerinde ziyadesiyle müşahede etmişizdir. Öğrencilerin İkinci sınavda soru sayısı fazla olan derslerin tespitini yapıp, alanlarına iyi çalışmaları neticesinde şaşılacak sonuçlar alabileceklerini düşünüyorum. Bu konuda İnançlı insanların ümitsiz olmaları doğru bir yaklaşım olamaz.
Sonsuz Kudret Sahibi her insana farklı zekâ ve meziyetler vermiştir. Sayısal bölümünde başarısız olan bir öğrencinin zekâsının düşük olduğunu söylemek ya da başka bir alanda zekâ seviyesi düşük olanlara ‘’kafası çalışmıyor’ ’söylemi doğru bir söylem değildir.
Niçin?
Çünkü soyut zekâsı düşük olan biri çok güzel konuşabilir, muhabbet edebilir, insanlarla iletişimi iyi olabilir. Ya da soyut ve sosyal zekâsı düşük olan birinin mekanik zekâsı iyi olup elektronik işleri çok iyi yapabilir. Bu da kişinin karakterini etkileyebilir.
Karaktere etki eden çevreye de dikkat etmek gerekir. Düşünürlerden Sorokin çevreyi ideal kültür bağlamında değerlendirmiş, madde ve manayı barındıran kültürü savunmuştur. Madde ve mana birbirini tamamladığı gibi birey ve toplum da birbirini tamamlar.
Bireyi etkileyen çevrenin her şeyi bireye yükleyip çevrenin ve ailenin bir adım geri atması, bireyin çevreden çevrenin bireyden uzaklaşma sorununu doğurur. Yani çevre dünyada iken dünyalı olduğunu unutması ölümlüyken ahireti unutması, değer problemini doğurur. İdeal olanın reçetesi şüphesiz Kur’an-ı Mubin ve Resulullahtır.
Peygamber Efendimizin hayatına baktığımızda efendimiz birçok role sahipti. Hayatın her aşamasında en güzel örnek olmuştu. Hatırlayalım; Hudeybiye’de ‘kalkınız tıraş olunuz’ dediğinde kimse kalkıp tıraş olmayınca Kâinatın Efendisi kalkıp tıraş olmuştu. Sahabeler bu davranış karşısında mahcup olmuşlardı. Bu olayı sosyal yaşam bağlamında düşündüğümüzde birçok veli; çocuklarımız çalışmıyor bizi dinlemiyor diye sitem ederken, evinde okuma alışkanlığı olmayan bir babanın çocuğa oku demesi ne kadar mantıklıdır. Tartışılır.
Kâinatın Efendisinin hayatından habersiz olan bir Müslümanın derslere ilgisi olamayan bir öğrenciden ne farkı vardır. Önemli olan kişinin, çocuklarını ve kendisini güzel ahlak üzerine yetiştirip takva elbisesiyle süsleyip hem dünyasını hem ahiretini kurtarmasıdır.
Peygamber Efendimizin veladeti dolasıyla tüm İslam âleminin kutlu doğum ayını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim.
Selam ve dua…