Seçime sayılı günler kala yaşanan entrikalar insanların zihninde soru işaretleri oluşturuyor olabilir. Halbuki kuşku içerisinde verilen oylar belki yarardan çok zarar getirir. Kanaatimce şu an çoğu yerde kimse vicdan rahatlığıyla oyum şu partiyedir diyemiyor.
Bizler kendisiyle gurur, şeref ve izzet duyduğumuz İslami kimliğimizle kime oy vermeliyiz peki? Ya da oy vermeli miyiz?
Kuşku götürmeyen bir gerçek var ki o da içinde yaşadığımız sistemin tağutluğudur. Ve bu sistem kendi ideolojisi dışındaki fikirleri yok etmeyi kendine görev addediyor. Bunun için haklı haksız demeden, canı ne zaman ne isterse onu yapıyor ve yaptırıyor.
İşin en acı tarafı da Müslümanlar, bu tağutun ve tağutiyetin içinde asimile olmuş nice grup, meşrep, mezhep, parti vs. olduğunun farkında değildir. “Elimizden ne gelir ki, yapabileceğimizin en iyisi budur” ve daha nice bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışıyla öne sürülen görüş, düşünce ve davranışlar, Müslümanların ne kadar da pasif olduğuna dair önemli bir delil değil midir?
Evet, eksikliğin olduğu bir yerde Müslüman birey, o eksikliğin üstüne eklemeler yapmak suretiyle bu eksikliği izale etmeye çalışmaz. Nasıl ki bir ev, çürük bir temel üzere yapılamayacaksa aynı şekilde geleceği şekillendirecek olan olaylar, çürük zeminler üzerine bina edilmez. Bunun için yapılacak en güzel şey o çürük temeli yıkmaktır. Bunun yerine gerçek ve sapasağlam bir temel inşa edilmelidir. Bu temel bize ve inancımıza zerre kadar tereddüt sokmamalıdır. Yaptığımız işin içinde “acaba mı?” diye bir soru asla olmamalıdır. Çünkü inanç noktasında çürük olan zeminlere hiçbir zaman yüksek idealler bina edilemez!
Aslında Müslüman bireyin temelleri her zaman için belli değil midir? Evet, Kur’an ve Sünnet. Bunlardan daha sağlam bir temel yoktur. Bunun dışında kendine temel arayanlar Temel gibi komik duruma düşmekten öteye geçemezler. Çünkü bunun dışındaki temeller isteyerek veya istemeyerek Allah’a karşı savaş açmış olurlar. Ve Allah’a savaş açanlar kadar aptal bir kimse, aptal bir zümre, aptal bir parti olamaz!
Kuran ve Sünnet temelli bir hayat süperdir. Hakeza Kuran ve Sünnet temelli bir parti süperdir. Temelinde Kuran ve Sünnet temelli herşey süper olur Allah’ın izniyle.
Şu ana kadar özellikle Müslümanların yönetici makamlarına gelmesini istemeyen İslam düşmanları Müslümanların siyasetten el ayak çekmesi için ellerinden geleni yaptılar. Hatta bunda büyük oranda başarılı oldular da diyebiliriz. Şu an hangi makama bakarsanız bakın Müslüman olduğunu ifade etmesine karşılık İslami yaşantısından ve İslam’ın değişmez ilkelerinden taviz veren bireyler mevcut. Ve bu sıkıntılar ülkemizi maneviyat noktasında tam bir bataklığa sürüklemiş durumda. Evet, maalesef bu Müslüman kardeşlerimiz çürük temeller üzerinden inşa etmeye çalıştıkları binaların enkazında bocalayıp duruyorlar.
İslami bir parti nasıl olur peki? Evvela hiç kimseden çekinmeden “BENİM REFERANSIM İSLAMDIR.” diyebilmeli. Çünkü Müslüman bireyin gururla söylemesi gerektiği en büyük özelliği İSLAM olmalıdır. Birilerinin oyunu alacağım diye kendi karakterini setretmek Allah korusun münafıklık özelliklerindendir. Bunun için “PARTİMİZİN REFERANSI İSLAMDIR.” ibaresi parti tüzüğünde mutlak surette bulunmalıdır.
Bunun dışında gerek söylemleri gerekse de pratikleri asla çelişmemelidir. İslami bir parti olduğunu beyan edip de İslamın hoş görmediği karakterli adayları kendi parti bünyesinde barındırmamalıdır. Bunda taviz verildiği vakit bunun ardı arkası kesilmez. Evet, bu noktada acı bir gerçek daha ortaya çıkıyor ki bizim yöneticilerimiz bizden farklı dünyaların insanları gibi. Bayanlardan bile daha parlak sinek kaydı tıraşlar, jilet gibi ütülenmiş daracık elbiseler, şöhret üstüne şöhret katan müsrif makam odaları, özel arabalar vs… Elbette ki böyle adamların İslami noktadaki hizmetleri noksan kalır ya da hiç olmaz. Halbuki olması gereken bizim yöneticilerimizin bize hem İslami hem de insani noktada örneklik göstermeleridir. Kuran ve Sünnet’e uygun elbiseler, mütevazi çehreler, cana yakın gönüller, işin ehli zekalar, Allah korkusundan dolayı imzalayacağı bir imzayı bile İslami noktada yanlış olma ihtimaline karşılık kırk defa düşünen beyinler, Hz. Ömer gibi ADALET timsali yöneticilerin olması gerekir Müslümanların idaresinde.
Hepinizin aklına şu soru gelebilir? İyi güzel de böyle bir parti yok ki, olsa da bu tağuti sistem bu partiyi kapatmaz mı? Peki kapatmasa bile bu parti, bu sistemin içinde olduğu sürece bu sistemi kabul etmiş sayılmaz mı? Tağutluğa ortak olmuş olmaz mı?

Evet bu sorulara sondan başa doğru cevap verip makaleme son vermek istiyorum.
Bu parti, bu sistemin içinde olduğu sürece bu sistemi kabul etmiş sayılmaz mı? Tağutluğa ortak olmuş olmaz mı?
Herşey için örnek olan Hz. Muhammed (S.A.V)’in hayatına baktığımızda bize cevabı çıkmayacak hiçbir sorumuz çıkmaz. Hudeybiye Anlaşması… Fetih Suresi’nin tefsirlerine iyi bakıldığı takdirde karşımıza şu tablo çıkar. Zaferle müjdelenen cennetlik Müslümanlar, umre için gittikleri Mekke yolunda, Mekke müşriklerinin kendilerine savaşla karşılık vereceklerini öğrenir. Durumun yanlış anlaşıldığını düşünen Müslümanlar, Mekke’ye elçi gönderir ve “Biz savaş için değil sadece İbadetimizi yapmak için geldik. Bizim yanımızda savaş aletleri dahi yok.” derler. Uzun olaylardan sonra karşı taraftan da bir elçi gelir ve üç yıllık bir anlaşma imzalanır. İmzalanma şartlarının Müslümanların aleyhinde gözüküyor olması Hz. Ömer ve onun gibi birkaç Müslümanı hiddetlendirir ve Allah Rasulü’ne (S.A.V) “Sen Allah’ın Rasulü değil misin? Allah bize fethi müjdelemedi mi? Biz niye taviz veriyoruz bundan?” gibi soruları sorulur. Olay uzun okuyanlar bilir. Bu noktadan günümüze getirildiği takdirde aslında İslam’ın siyasetten uzak değil bilakis siyasetin birebir içinde olduğuna şahitlik edeceğiz bu ve bunun gibi bir çok siyer olaylarından. Evet, orda Hz. Muhammed, (S.A.V) müşriklerin tağuti sistemlerinin içindeki şartları kabul etmiyordu. Yani sistemin içinde erimiyordu İslam Davası. Tam tersine bu anlaşmadan sonra diplomatik ilişkilerde Müslümanların da söz sahibi olduğu ortaya çıktı bir iki sene sonra. Yani bu siyasi olay onların hayrına oldu.

Günümüzde de aynı Nebevi metodla hareket edecek bir parti, tağuti sistemi kabullenmiş değil, sisteme karşı olarak “Hop arkadaş bundan böyle Rabbimin izniyle ben de varım! Benim de seçmenim var. Ben de bir davayı savunuyorum. İnsanları her iki cihan saadetine kavuşturacağını düşündüğüm, refah, ak ve Hür bir Dava olan Aziz İslam Davasını… Bundan böyle ya sen İslamlaşırsın ya da bizler senin şeytani tahtını alaşağı etmek için hür kadrolarla geliyoruz. Rabbimizin izniyle İslam’dan hiç taviz vermeyeceğiz ve inandığımız gibi ZAFER BİZİMDİR!” söylenecek en etkili davet sözleridir.
Peygamber Efendimiz’in (S.A.V)’in hadislerin birisi de şudur: “En büyük cihat, zalim bir hükümdarın karşısında LAİLAHE İLLALLAH demektir.” Evet günümüzde de aynı şekilde en büyük cihad bütün tağuti sistemlere bunu haykırmaktır. Haykırmakla kalmayıp şartlar neyi gerektiriyorsa bunu pratikselleştirmektir. Savaşsa savaş, siyasetse siyaset. Ama şu asla unutulmamalıdır ki Asla taviz olmamalıdır bu davada.

İhvan-i Müslimin kurucu alimlerinden Hasan el Benna’nın güzel bir sözü vardır: “Bir parti İslami kaidelere uyduğu sürece meşrudur.” Biraz da dünya Müslümanlarına bakıldığında nerde İslami temellerle yola çıkan bir parti varsa, içinde bulunduğu tağuti sistemin hedef tahtasındadır ve onunla amansız bir mücadele verir. Filistin’de ne zaman İslami temellerle kurulan Hamas Partisi kuruldu işte o zaman Filistinliler kendilerini ve İslam Davasını gerek kendi vatandaşlarına gerekse de bütün dünyaya daha rahat şekilde anlattılar. Peki bu Haması içindeki tağuti sisteme entegre mi etti? Hayır tam aksine Allah’ın izniyle artık o yanlış sistemin yok olması an meselesidir. Aynı şekilde Mısır’a baktığımızda ne zaman ki İhvan-i Müslimin cemaatinin siyasi kolu olan Hürriyet ve Adalet Partisi kurulduysa işte o zaman içinde yaşadıkları tağuti sistemin gerçek yüzü gün be gün ortaya çıktı ve bu olaylar Mısır’ı ve İslami hükümler noktasındaki arzusunu bütün dünyaya duyurdu.
Bu siyasi partilerin kurulması bana Hudeybiye anlaşmasını anımsatıyor. Allah için taviz verilmeden yapılan temiz siyaset, kurulan temiz partiler, içinde bulunulan tağuti sistemlere destek değil tam aksine tağutların sonlarını getiren en büyük düşmanları, Cihadı Zalim ve Zorba diktatörlere karşı en iyi şekilde yerine getirmesine vesile olan birer araç haline getirdi. LAİLAHE İLLALLAH’ı en iyi şekilde en gür şekilde ve en etkin şekilde insanlara anlatmak için İslami Siyasi Partiler kadar etkin bir güç yoktur. Bütün bu örnekler karşısında Allah’ın izniyle ülkemiz ve dünya ülkeleri karşısında İslamdan taviz vermeyeceğinden emin olacağımız bir partinin olması ve desteklenmesi Allah’ın izniyle günah olmaz. Aksi takdirde acımasız ve İslam’i gaye ve hedeften ziyade dünya perspektifli çıkar-perestlerin güdümünden kurtulmak mümkün olmaz. Sanırım bu ilk sorumuzun cevabı için yeterlidir.
Bu tağuti sistem, İslami bir partiyi kapatmaz mı?

Evet, ben, söylemlerimle ve icraatlarımla Allah’ın izniyle tağutu yok edeceğim diyen bir partiye, hiçbir tağut mühlet vermez ve bunun yok olması için en acımasız darbeleri indirir. Ama neticede parti kapatılsa dahi şuurlanacak insanların sayısı gün be gün artış gösterecek, Hudeybiye’deki gibi savaştan kaçan münafıklar ve gerçekten İslami hükümleri isteyecek taraflar belli olur ve neticede EĞER İNANIYORSANIZ ÜSTÜN OLACAK SİZLERSİNİZ fermanı gereği DİN TAMAMEN ALLAH’IN DİNİ OLUNCAYA KADAR Hak ve Batıl mücadelesi devam edegelecektir. Burda hiç olmazsa Hz. İbrahim kıssasındaki karınca misali gibi tarafımızı belli ederiz. Evet gayret bizden olduktan sonra muvaffakiyet Allah’tandır. Rabbim istedikten sonra bizim elimizle bize öyle zaferler müjdeler ki…

MEVZUBAHİS OLAN VE TAĞUTİ SİSTEMİ KALDIRIP YERİNE İSLAM’IN HÜKÜMLERİNİ KOYMAYA ADAY BİR PARTİ VAR MI?
Bu sorunun cevabı belki partizanlığa kaçacaktır ama Davası İslam olan bir partinin duyurulması, anlatılması ve desteklenmesi Allah’ın izniyle bir ibadet olur. Bu noktada yazımın değerlendirilmesini istiyorum. Şimdi size öyle bir partiden bahsedeceğim ki sorumuzun vasfına uygun olup olmadığını, daha sonraki araştırmalarınızdan kendiniz de sorgulayın.
 

1-) Bu partinin tüzüğünde “BİZ İSLAMI REFERANS ALAN BİR PARTİYİZ.” ibaresi mevcut. (Şimdiye kadar hiçbir parti bu ibareyi kullanamadı.)
 

2-) Bu partinin adayları halk nezdinde dindarlığıyla bilinen Hür kadrolardan oluşuyor.
 

3-) Bu partinin bünyesindeki Müslüman fertler, parti kurulmazdan evvel de çeşitli İslami STK’ larda yıllarca İslami hizmet noktasında geri kalmamışlar.

4-) Bu partinin Hür kadroları kurulduğu günden beri yaptığı mitinglerde, çıktığı TV programlarında, Radyo ve Gazete yayınlarında vs. daima sisteme karşı bir parti olduklarını beyan edip, hükümete gelmeleri takdirde Milletin özbenliğine kavuşması adına gereken İslami temellendirmelerin yapılacağı beyan ediyorlar.

5-) Bu parti Belediye seçimlerine şu an itibariyle sadece güçlü olduğu 11 ilde giriyor.

6-) Belki de dikkatleri çekecek en önemli nokta ki; bu parti İslama düşmanlığı açıkça bilinen örgütler tarafından 200’ü aşkın saldırıya maruz kaldı. Ve en acı nokta ise bu olaylar, nifak ehli medya tarafından ısrarla gösterilmiyor millete.

7-) Partinin ismi hidayet anlamına gelen kısa adı Hüda Par’dır. Bu parti yeni kuruldu ve her ne kadar yeni olsa da bu parti ve tabanı bünyesindeki fedakar fertlerin İslami hizmetlerinin kökleri 40 yıl öncesine kadar dayanıyor.
Son olarak şunu söylemek istiyorum ki Allah’ın izniyle Hür Dava Partisi İslami noktada taviz vermediği sürece ben elimden geldiğince desteğimi vereceğim inşallah. İslami hükümleri ve İslamı kendisine referans alan Müslüman idarecileri görmek isteyen herkesi bu Aziz Yüce İslam Davasının davasını benimseyen Hür Dava’nın Hür Kadrolarına oy vermeye talep ediyorum. Allah bizleri doğru yoldan ayırmasın. Davamızın sonu Alemlerin Rabbine hamd etmektir. Vesselamu Aleyna…
 

Mus’ab Tamkan / Isparta - Yaş: 20