BURSA - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa`da bir otelde düzenlediği basın toplantısında, yerel seçim kampanyasında hükümetin karşılaştığı bazı olumsuz tutum ve davranışların, herkesin dikkatini çektiğini bildirdi.

Özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bakanlar, hükümet ve partilerini hedef alan bir kampanya yürütüldüğünü vurgulayan Arınç, "Biz bu tür kampanyaları başka şekillerde görmüştük. AK Parti`nin de partilerden biri olduğuna, hükümette fazla kalamayacağına, kalmaması gerektiğine inananlar vardı 2002`de. Bunlar 2003`ü biraz şaşkınlıkla izlediler, 2004`ü biraz şaşkınlıkla izlediler, sonra bizim kalıcı, başarılı olacağımızı anladılar, birtakım geçmişten kalan alışkanlıkları, demokratik yöntemlere gayri meşru müdahaleleri akıllarına getirdiler" ifadesini kullandı.

Güvenlik toplantısının illegal dinlenmesine değinen Arınç, şöyle devam etti:

"Dün akşam, kişilere, Başbakan`a, hükümete yönelmenin dışında büyük bir rezalet yaşandı, büyük bir alçaklık icra edildi. Türkiye Devleti`ne karşı, devletin güvenliğine karşı bir sır mahiyetinde olması gereken, askerin, MİT`in, Dışişleri`nin bulunduğu bir toplantı, ortam dinlemesi suretiyle elde edildi ve bu, Youtube üzerinde erişime konuldu. Bir şahısla ilgili her şeyi söylersiniz, `serbestsiniz` anlamında demiyorum, söyleyebilirsiniz, o kişi bundan üzülür, yapacağı bir şey varsa yapar, kızar, bağırır, çağırır, size küfreder, hakaret eder. Onun şahsını ilgilendirir. Bunu bir kenara koyalım. Bugüne kadar olan buydu ama bugün devlete bir ihanet var, açıkça bir casusluk var. En gizli kalması gereken bilgi, nasıl Milli Güvenlik Kurulunda konuşulanların gizliliği esassa Türkiye`nin dış politikasıyla komşusuyla Türkiye`ye yapılan operasyonlarla Türk bayrağının dalgalandığı, uluslararası anlaşmalarla korunmuş Türkiye toprağına vuku bulacak bir tecavüz nasıl önlenecek, bunun planlarının konuşulduğu bir yer ortam dinlemesiyle dinlenebiliyor. Kimdir, neresidir, hangi ülkedir, hangi istihbarat teşkilatıdır, şu anda bir adres verecek durumda değilim ama bunu yapıyor."

Milli güvenliği doğrudan ihlal eden bir durum karşısında geçici yayın yasağı getirilebildiğini hatırlatan Arınç, bu konuda yetkisini kullandığını ve dün saat 18.00`den itibaren Youtube`a erişimin kapatıldığını dile getirdi.

Arınç, söz konusu ortam dinlemesinin medyadaki yansımalarına işaret ederek, şunları kaydetti:

"Şükrediyorum ki bugün, bazı köşe yazarlarını sabah televizyonlarda izledim, milletini, memleketini seven, bu ülkenin insanı gerçekten doğru şeyler yazmış ve söylemiş ama maalesef ana muhalefet partisi lideri ve bazıları, söz konusu Suriye olunca, Esed`e olan bağlılıklarını, Suriye`deki rejime olan sevgilerini ceplerine koymuşlar, onun adına konuşuyorlar. Buradaki konuşma eğer gerçekse ki büyük ölçüde gerçek, bundan, bunun erişime sokulmasından, bunun yayına verilmesinden sadece Suriye istifade eder, rejim istifade eder, El Kaide istifade eder, IŞİD istifade eder. İçeriğini bildiğim için söylüyorum. Mahir Kaynak, eski bir istihbaratçıdır. Söylediği çok basit bir söz var, `Olay olduğu zaman çok çok kısa bir mantıkla şunu düşünecekseniz; bu olay kimin işine yaradı. Kimin işine yaradığını bilirseniz, kimin yaptığını da aynı adreste bulabilirsiniz.` Yani basit olarak böyle yola çıkın, oradan da bu işleri kimin tezgahladığını açıkça bulabilirsiniz. Bu Suriye, bizim uçağımızı düşürdü, bu Suriye`deki rejim, karşıdan attığı top mermileriyle balistik füzelerle bizim Viranşehirimizi, Akçakalemizi, Ceylanpınarımızı bombaladı. Onlarca insan öldü. Sonra angajman kurallarını değiştirdik, biz de mukabele etmeye başladık. Önce helikopterlerini, sonra uçaklarını düşürdük. Bütün bunlara meşru müdafaa içerisinde uluslararası hukuk cevaz veriyor ancak bu konuşma, bizim planlarımızı deşifre eden, yetkililerin konuşmalarındaki birtakım seçenekleri deşifre eden ve doğrudan rejimin istifade edebileceği bir açıklama noktasına geliyor."

Bir ana muhalefet liderinin sorumluluk taşıması gerektiğine dikkati çeken Arınç, böyle bir konunun sadece Başbakan Erdoğan`ın, kendisinin veya bir başkasının meselesi değil, devletin meselesi olduğunu belirtti.

Bunun, devletin beka meselesi olduğunu dile getiren Arınç, "Dolayısıyla her şeyi bir tarafa atarak, `Devletin güvenliğine ait bir şeyi yayınlamak suçtur, alçaklıktır, cinayettir` demesi gerekirken, `Youtube`a erişim neden engellendi, bırakın herkes bunu okusun, bırakın bunlar dolaşsın, herkes bilsin` demek hangi mantığa, hangi akla sığar ve kime hizmet eder? Takdirlerinize bırakıyorum. Bunları yaşadık bu seçimlerde" değerlendirmesinde bulundu.

"Paralel yapı"

Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan`ın "paralel yapı" olarak nitelendirdiği organizasyonla ilgili adli ve idari soruşturmaların devam ettiğine de değinerek, "Şimdi 17 Aralık`ta ve daha sonrasında, kısmen emniyetin içinde kısmen yargının içinde, HSYK ile ilgili tartışmaları da biliyorsunuz, kısmen TİB`in içinde, kısmen TÜBİTAK`ın içinde, kısmen başka yerlerde, Başbakan`ın paralel yapı olarak nitelendirdiği bir organizasyonun varlığı ortaya çıktı" değerlendirmesinde bulundu.

Bunların geldiği noktayı gazetelerden okumanın mümkün olduğunu ve sürecin devam edeceğini aktaran Arınç, şöyle konuştu:

"Önümüzdeki süreçte bu yapının ne yapmak istediği, neyi, nasıl yapmak istediği, çok da teknik çalışmışlar, bazılarına da hala yeni akıl sır erdirilmeye çalışılıyor. Bütün bunların bir illiyet bağı içinde ne amaçla yapıldığını, seçim sonrası nisan, mayıs, haziran; vurmadan, kırmadan, dökmeden, hukuk içinde, biz hukuk devletiyiz, eğer hukukumuza göre suç sayılan fiiller varsa bunların elbette yargılaması yapılır, idari yönden de tedbir alınır. Bu ortam dinlemesi, yani dün akşamkini kastederek söylüyorum; bu fevkalade karmaşık bir mesele. Buna, buradakilerin aklı yetecek gibi değil. Yani Dışişleri Bakanlığının en önemli merkezinde bir konuşmayı, ortam dinlemesiyle teknik birtakım imkanları da kullanarak, eğer içeride casus kullanmamışlarsa bu iş dışarıdan yapılmışsa bunun teknoloji bakımından tarifini iyi yapmak lazım. Nereye kadar uzanıyor? Kim yapmış olabilir?"

"Hodri meydan..."

Arınç, yaşanan son gelişmeleri şüphesiz istihbarat birimleri ve güvenlik güçleriyle çözmeye çalışacaklarını ifade ederek, şöyle dedi:

"Telefon dinlemelerine alışmıştık da ortam dinlemelerini de bazı yerlerde yaptıklarını biliyorduk da buraya kadar sızmış olan bir yapının MGK toplantılarını da izlediği ve dinlediği eğer varsayılabilecekse veya başka yerlerde tamamen ülkenin iç ve dış güvenliğine ilişkin bir meseleyi `Ben öyle bir zamanda ortaya çıkarırım ki ortalık toz duman olur. Türkiye dünyada yalnızlaşır ve Türkiye komşularıyla ve başka ülkelerle olan ilişkilerinde zorlanır` diye düşünen varsa bu ortam dinlemesini mutlaka onlar yapmıştır. Yoksa bir balıkçı lokantasında balık yerken kafayı da biraz bulmuş insanların konuşmasını dinlemiyorlar. Devletin üst güvenliğinin gerektirdiği bir yerde yapılan konuşmayı dinliyorlar. Şüphesiz bu da araştırılacaktır. Sorumluları bulunacaktır. Hangi kaynaktan ve ne şekilde ve ne amaçla yapıldığı da ortaya çıkacaktır. Şu anda size adres vermem, bunu isimlendirmem mümkün değil. Bilsem bile bunu söylemem doğru değil ama doğrusu, bilinmiyor, çünkü dün akşam saatlerinde veya 15.00, 16.00 gibi bunlardan da haberdar olabildik. Bütün bunların bir amacı mutlaka vardır. Bu amacın ortak hedefi; AK Parti hükümetini düşürmektir, Başbakan`ı itibarsızlaştırmaktır. Hodri meydan, onlar ellerinden gelen kötülüğü yapacak, biz de halkımıza güveneceğiz, halkımızla birlikte bu oyunları bozacağız."

3 dönem kuralı

Arınç, bir gazetecinin, 3 dönem kuralıyla ilgili yönelttiği soruya, "3 dönem kuralıyla ilgili çok şey söyledik. Seçimlere bağlı bir konu değil bu. Biz Allah`ın izniyle o gün geldiğinde Sayın Başbakanımızla partinin yöneticileri, neyse MKYK`sı toplanır, bu kuralın bu haliyle devam edip etmeyeceğine karar verir ama şu andaki kararımız Sayın Başbakanımızın da benim de 3 dönem kuralının yani 3 dönemden sonra ara verme kuralının devam etmesi yönündedir. Bu bizim yıllarca önce aldığımız bir karardır. Türkiye`nin şartları bu kararın değiştirilmesini umarım gerektirmez" yanıtını verdi.

Facebook`a erişimin engelleneceği iddiası

Arınç, "Önce twitter, ardından da youtube`a erişim engeli sağlandı. Ardından faceboook`un kapatılması için de bazı girişimlere başlanıldığı iddia edildi. Bu konuda facebook`un kapatılması gündemde mi?" sorusu üzerine de şunları söyledi:

"Hayır şu anda gündemde değil bildiğim kadarıyla ama dinleme konusu dünyanın sorunu. Merkel de dinlendi. ABD Dışişleri Bakanlığı da dinlendi, Sarkozy de dinlendi. Bunların bazılarının belgeleri yayınlandı. Bunlarla ne kadar mücadele ediliyorsa bizim de o şekilde mücadele etmemiz lazım. Sonra unutmayın, youtube da olsa, facebook da olsa twitter da olsa yargı kararlarına uymak zorundadır. Twitter, Amerikan yargısına uyuyor, İngiliz yargısına uyuyor, Fransız yargısına uyuyor ama Türkiye`den gönderilen, Türkiye yargı kararlarına uymuyorsa kabahat bizde değil ondadır."

"Partilerden bir parti olarak bakacağız"

Arınç, geçen yıl mayıs ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ABD`ye gittiğinde, Fethullah Gülen ile bizzat görüştüğünü, bundan sonra da zaman zaman telefonla temaslarda bulunduğunu aktardı.

"Cemaat"e mensup pek çok kişiyle yurt içinde zaman zaman bir araya geldiklerini bildiren Arınç, şunları kaydetti:

"Bugün karşılaştığımız olaylara bakıyorum, öyle bir şeyin olacağını, böyle karşımıza çıkacaklarını, böyle AK Parti`yi devirmek için bir kısmının şüphesiz bu tür eylemler ve beraberlikler içerisinde olacağını birisi bir şey söylese inanmazdım. Çünkü biz hep hizmet gördük, okulları gördük, Türkiye`de yapılan insanlar için faydalı işlere beraber destek olmayı gördük. Bunların dışında siyasi amaçlı bugüne kadar doğrusu hiçbir şey görmedim. Hatta ABD ziyaretimden döndüğüm zaman bu ziyarete ait bir program da yapmıştım. Orada Hocaefendinin partiler üstü bir insan olduğunu, sadece Türkiye için dua ettiğini, hükümetimiz için dua ettiğini, güzel şeyler dilediğini, bizim bir `AK Parti`li Fethullah Gülen` beklemediğimizi, onun, bütün partilerin üstünde sadece hizmetle ilgili bir karakter olduğunu ifade etmiştim ancak o gruba mensup olduğunu bildiğimiz, bunların siyasi amaçlar taşıdığını, Başbakan`ı ve hükümeti devirmek için bir şeyler yaptığını, içeride ve dışarıda bazı mahfillerle iş birliği içerisinde olduğunu gördük. Bunu kimse `Görmedim` diyemez. Bugün yapılan her şeyin bu beraberlikle bir ilgisi olabilir. Son olayla ilgili olarak belli bir kesimi suçlamıyorum ama bunu yapan kimse kimlerse hangi amaçla yapmışlarsa lanetli bir iş olduğunu söylemek istiyorum. Şimdi koskoca bir camianın içerisinde şu kadar kişi, eğer siyasi amaçlarla hele hele şimdi bir parti kurmaktan da bahsediyorlar ve hele hele bu seçimde CHP ve MHP`ye oy vereceklerini, CHP ve MHP için kapı kapı dolaşarak herkesin en azından 70 kişiyi o partilere yönlendirdiklerini duyduktan sonra bu hareketin artık bir siyasi harekete dönüştüğünü herkes kabul ediyor. Bu, hayır olacaktır. Siyasi harekete dönüşürse biz de onlarla artık bundan sonra siyasetçi diliyle konuşacağız. Partilerden bir parti gibi onları kabul edeceğiz. Türkiye`de şu anda 76 tane parti var, ismini bile bilmiyorsunuz. İsmini bundan sonra bileceğiz ve artık onlara Allah rızası için hizmet yoluna koyulmuş bir grup olarak değil, partilerden bir parti olarak bakacağız. Böyle de bakmakta fayda var."

"Bu bir siyasi tavırdır"

Bülent Arınç, dün bazı internet sitelerinde "cemaat" üyelerinin hangi partiye oy vereceğinin il il yayınlandığını dile getirdi. Bursa`nın payına da CHP`nin düştüğünü bildiren Arınç, "Hayırlı olsun. Eğer bunlar bize oy verecekleri yere, bugün bize kızmış olabilirler, kendilerine haksızlık yapılmış olduğunu düşünürlerse buna hak vermek mümkün ama o zaman yapacakları tek bir şey vardı; `Biz bu seçimde oy kullanmayacağız. AK Parti adına oy kullanmamak şöyle dursun oy kullanmayacağız` diyebilirlerdi. Bu, Allah rızası için çalışan bir hizmet grubuna düşen doğru bir görevdir" diye konuştu.

Söz konusu grubun, AK Parti`ye değil, başka partilere oy kullanacaklarını beyan etmesinin tamamen siyasi bir yaklaşım olacağına değinen Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Kriteri şöyle koymuşlar; AK Parti kazanmasın diye AK Parti`ye en yakın, en güçlü partiye oy kullanacaklarmış. O zaman bu partiler, hepsi bunun içine dahil olabilir, bu bir siyasi tavırdır. Birincisi siyasi olmayan bir tavırdır. `Bu seçimde oy kullanmayacağım çünkü küstüm, bana yanlış yapıldı. AK Parti`ye verecektim ama vermeyeceğim.` Bu ne kadar güzel bir şey, helal olsun ama sen bu seçimde `Ben AK Parti`yi mağlup etmek için onun dışında her partiye oy kullanabilirim` dersen... Geçtiğimiz günlerde İzmir`de hava gazı fabrikasında gaza gelip 3 tanesi basın toplantısı yapmış, `Biz de bu seçimden sonra bir parti kurabiliriz` demişler. Ha işte tam da istediğimiz bu. Partinizi kurun, karşı karşıya gelelim, bundan sonra parti olarak size bakalım, parti olarak sizi kabul edelim ve bugüne kadar herkesin düşündüğü bir gerçek ortaya çıkmış olsun. Siz bir siyasi hareket misiniz yoksa Allah rızası için Moğolistan`da okullar açarken Uganda`ya giderken dünyanın 135 ülkesinden gelenlerle Türkçe olimpiyatları yaparken biz size, her şeyinize gözyaşı dökmüş, her işinize koşmuş, her yerde herkes sizi reddederken elinizden tutmuş insanlar, aldanmış olduğumuzu kabul edelim ve ondan sonra sizlerle siyasette yarışalım. Bu belki de böyle olacak bundan sonra. Bunda da bir hayır var.

Bugüne kadar `Allah rızası, memleket, Kur`an, Peygamber, sahabe hayatı` diyenler, Antalya`da Mustafa Akaydın`a oy verebilecekler, bir başka yerde bir başkasına oy verebilecekler. Sizin inancınız, sizin dünya görüşünüz, sizin Türkiye için yaptığınız hizmetler bu işin içerisine nasıl sığacak, hangi kalıba sığacak? `Olsun, AK Parti`yi mahvetmek benim görevim` diyorsanız, Allah istemedikçe hiçbir şey yapamazsınız. 150 bin kişi Bursa`nın meydanında toplanmış ve sizden kendisini koparmış AK Parti`yi kenetlemişse siz yaptığınız hatayla baş başa kalırsınız. CHP`ye oy vermek suç değil ama siz `cemaat`, `camia`, `hizmet` diyerek bu noktaya geldiniz. Cemaat, camia, hizmetin içinde siyasi parti olmak yoktur, siyasi tavır almak yoktur. Biz size burs verirken kurban yardımı yaparken yurt dışındaki okullarınızı ziyaret ederken kol kanat gererken siz bir siyasi parti değildiniz. Öyle olsa ben size niye yardım edeyim kardeşim. Size siyasi partinin destekleyicileri yardım eder ve siz onlarla birlikte olurdunuz. Milli bir mesele ise biz koşarız ama onun dışında bir siyasi partinin lehine de olacak bir davranışı ne CHP`li yapar ne AK Parti`li yapar."

Arınç, yerel seçimlerin bir kırılma noktası olduğunu söyledi. "Cemaat"in, seçimlerden sonra bugünkü tavrını sürdürmesi halinde yoluna siyasi bir grup ya da parti olarak devam edeceğini anlatan Arınç, "Kazanırlarsa iktidara gelirler, kazanamazlarsa, siyaset tarihi parti çöplüğü haline geldi, onlardan biri olarak bütün bu hizmetlerinin üzerini kara bir örtüyle örtmüş ve sahneden çekilmiş olurlar; karar onların" ifadesini kullandı.

"Dün akşam yayınlanan bu alçaklık vesikası bile ekonomik dengeleri sarsmadı"

Arınç, Gezi Parkı odaklı gelişmelerle amaçlanan şeylerin boşa çıktığını dile getirdi.

Borsanın kısa süreli düşüşün ardından hemen toparlandığını anlatan Arınç, "Eskiden birinin kaşını çatmasıyla borsa sıfırlanırdı, faizler yükselirdi, repo, faiz çıldırırdı, ekonomik kriz kapıya gelir dayanırdı. Şimdi bakınız dün akşam yayınlanan bu alçaklık vesikası, bu bile Türkiye`de ekonomik dengeleri sarsmadı. Bu bizim çok şükür hükümetimizin gücü hem de ekonomik alandaki gücü hem de siyasi alandaki gücüdür. Tuzaklar bir bir ortaya çıkıyor" ifadesini kullandı.

"Milletin irfanına güveniyoruz"

Ülkenin huzurunu kaçırmak isteyen, Türkiye`yi bölmeye, parçalamaya çalışan, çözüm sürecini başarısızlığa götürmeye gayret eden, Türkiye`nin siyasi aktör olarak bölgesel değil küresel bir noktaya taşınmış olmasından rahatsız olanlara karşı hükümetin çok güçlü olduğunu ifade eden Arınç, şunları söyledi:

"Her şeyi yaptılar ama bu seçimde yine başarılı olacağız. Her şeyi yapacaklar ama cumhurbaşkanımızı seçeceğiz ve inşallah göreceksiniz 30 Mart akşamından sonra bugün yaşadığımız tartışmaların yüzde 70`inin artık unutulduğunu göreceğiz. Bu olaylar, konjonktürel olaylar. Konjonktürel olayların tek amacı da 30 Mart`ta seçmen oylarını etkilemek. Seçmen de bu konular karşısında alim değil ama ariftir. Tarifi çok güzel. Yani bizim halkımız eğitim görmemiş, üniversiteye gitmemiş olabilir ama `feraset`, `irfan` denen bir şey var. O, kalbinden hisseder bunu. `Niçin bu insanlar bu kadar güzel hizmetler yapıyor ama buna rağmen kötüleniyor. Tencere dibin kara, seninki ondan kara. Sen önce kendine bir bak` diyor. Ondan sonra `Tayyip beyi konuş benimle, sen kimsin, sen bir genel başkan mısın, lider misin, senin bir tek dikili ağacın var mı, sen bir tohum bile atmadın, sen 64 yıldan beri iktidara gelemedin, bu adam 15 aylıkken iktidar oldu, utanmıyor musun` diyor. Milletin irfanına güveniyoruz. İnşallah bütün bu oyunların büyük ölçüde 30 Mart`tan sonraya kalmayacağını düşünüyorum. 30 Mart`tan sonra güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli, güzel günler."

"Nasıl bir vicdansızlıktır?"

Bunun hiç hoş olmadığını vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:

"Bu yayınlansın mı? Bu tıklansın mı, izlensin mi? Nasıl bir yetişmedir, nasıl bir vicdansızlıktır? İyi ama annesini nasıl kestiğinin videosunu yayınlayanlar da var. Yani Breivik`in Norveç`te yaptığı katliamı, tek tek adam öldürmesini büyük bir kahramanlık olarak gösterenler, hayvanlarla ilişki, gerçekten çok affedersiniz, içime sığmıyor da onun için söylüyorum, çocuk pornosu veya şiddeti teşvik eden, metot gösteren, bir insan nasıl öldürülür, bir yer nasıl bombalanır, bir kadına nasıl eziyet ve cefa görür, annesi nasıl kesilir, bunu yapanlar oldu. Peki özgürlük bunları da kapsasın mı? Ana muhalefet liderine göre hepsi serbest olsun. Bir devletin güvenliğine ilişkin bir şey serbest mi olsun? Peki o zaman Wikileaks`leri, Snowden`ları, bir başkalarını nereye koyacağız? Bir devlet, bir insan nasıl var olacak? Bu çirkinlikleri de bir yerlerde, videolarda, şurada burada yayınlayalım mı? `Yayınlayalım` derseniz böyle bir özgürlük dünyanın hiçbir yerinde yok. Dolayısıyla suça tahrik ederse çocuk pornosu, şiddet, devletin güvenliği vesaire olursa bunlara erişimin engellenmesi için hukuki imkanlar var. Biz bunları kullanıyoruz, kullanmaya mecburuz. Kılıçdaroğlu`na göre, `Bırakın her şey yayınlansın.` Böyle bir özgürlük anlayışı, yarın bunlar iktidara geldiğinde herkes birbirinin boğazına sarılır demektir."

"Kırk tane şeytanlık yolu var"

Söz konusu olumsuzluklara karşı alınan önlemlere işaret eden Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bugün yaptığımız tedbirlerle buna muvaffak olabiliyor muyuz? Hayır, kırk tane şeytanlık yolu var. Orayı kapatıyorsunuz, bir başka yerden geçiyorlar. Peki bunu yaptıkları için `Her şey serbest` mi diyeceğiz? Mümkün olanı yapacağız, olmayanın da çaresini bulmaya çalışacağız. Yani sadece `Youtube`a giriş engellendi`, işte bu sebeple yapıldı. Televizyon ve radyolara yayın yasağı getirdik, geçici yayın yasağı. Hoş bir şey değil bu. 5,5 yıldır bakanım, ilk defa kullanıyorum bu yetkiyi. Bu yetkiyi bana vermiş, kanun vermiş. Eski RTÜK Kanununda da var, yenisinde de var. Geçmişe baktım, bir de Cemil Çiçek`in Adalet Bakanlığı zamanında kullanılmış, bir de Beşir Atalay, 2007`de bir defa kullanmış bu yetkiyi. Ben 5,5 yıldır ilk defa kullanıyorum. Dün de bunu kullanıp kullanmama konusunda çok düşündüm ama başka çaresi yok. Efendim `Bunlar şu yollardan, bu yollardan gelir bunu yaparlar.` Allah canlarını alsın, ne yapalım. Yapacaklarsa yapacaklar. Biz de elimizdeki imkanları kullanacağız. Türkiye, böyle bir özgürlük, böyle bir anlayış peşinde kesinlikle olmayacaktır."

Başbakan Yardımcısı Arınç`ın konuşmasında öne çıkan diğer başlıklar şöyle:

Bence normal ve geçerli usullerle yapılmış bir toplantı ne kadar samimi ise veya doğru ise bunu bir şekilde dinlemek, kendi haklarına istifade etmek o kadar büyük alçaklıktır, o kadar büyük hainliktir. Dolayısıyla `Hırsızın hiç mi kabahati yok` sözünü de burada hatırlatayım.

Dışişleri Bakanlığının bakan odası veya bu toplantılar için seçilmiş odalar için mutlaka dinlemeye karşı bazı önlemler alınması gerektiğine dikkati çeken Arınç, bunları da ölçebilecek bir teknolojinin kullanılabileceğini belirtti. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şimdi düşünün, yani biz bu tür konuşmalarımızı, duvarları izole edilmiş, yerin 4 kat altında herhangi bir odada mı yapacağız? Yani bir bakan odası güvenlikli bir oda sayılmayacak mı? Bir Başbakan odası, Genelkurmay Başkanı`nın odası, ne bileyim MİT Müsteşarı`nın odası... Yani konuşmayacak mıyız, işaret diliyle mi olacak veya bir bakanlığın içerisindeyken bile `Biz dinlenebiliriz, ne olur gelin, yazarak birbirimizle konuşalım` mı diyeceğiz? Yani bu, şu açıdan belki olabilir. Çok aşırı güvenlik gerektiren bir konu mutlaka özel bazı odalarda veya bazı özel usullerde yapılıyor olabilir ama unutmayın kriptolu telefonların bile yani bizde mevcut olan telefonların bile bir şekilde dinlendiği ve bir şekilde bunları kullanan insanların olduğu bir gerçek. Bence normal ve geçerli usullerle yapılmış bir toplantı ne kadar samimi ise veya doğru ise bunu bir şekilde dinlemek, kendi haklarına istifade etmek o kadar büyük alçaklıktır, o kadar büyük hainliktir. Dolayısıyla `Hırsızın hiç mi kabahati yok` sözünü de burada hatırlatayım. Yani ne yapacak Genelkurmay Başkanlığının ikinci başkanı, MİT Müsteşarı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, `Aman ha burayı güvenli zannediyorduk, gelin yer altına inelim` veya jammer`ların kullanıldığı bir yerde `Hafif sesle konuşalım` mı diyecek. Bu ayıp değil mi? Bu utanç verici olmaz mı? Dünyanın geldiği bir noktada teknolojinin artık küçücük böcekler kadar küçüklükte dinleme cihazlarının bulunduğu bir yerde bütün bunları yapanlara karşı daha caydırıcı tedbirler alınması belki gerekebilir. Teknolojik imkanlarımızı da `Bu kadar ders bize yeter, bundan sonra biz de güvenlikli alanlarımızı daha iyi seçebiliriz` diye düşünebiliriz."

Bir gazeteci, Arınç`a, söz konusu ses kayıtlarının, seçimler öncesi MİT tarafından bilinçli servis edildiğine yönelik iddiaları hatırlattı. Arınç, bunun komplo teorilerinden biri olabileceğine işaret ederek, "Unutmayın ki MİT Müsteşarı da o konuşmanın içerisinde ve MİT Müsteşarı`nın konuşmasını MİT`in dışarıya servis edeceğini düşünmek akla zarar bir iştir. Şunu diyebilirsiniz; `MİT`in içerisinde de bir başka yapı vardı, o bunu yapmıştır.` Hayal hanesi çok geniş olabilir insanların. Bu hayallerin bir kısmı da gerçek olabilir. Buna söyleyecek hiçbir sözüm yok" değerlendirmesinde bulundu.

AA