`’Kalu Bela’dan beri hicretteyiz unuttuk Umudumuz heves olmuş kendimizi avuttuk.’’

Biri çıksa; şu kanayan, kanayınca acıyan derinin, kırılan kemiklerin, iskelet içindeki mükemmel döngünün, yüz binlerce hücrenin, gözün, kulağın, elin, saçın… Bir kıyafet ve kıyafet tamamla-yanlarından ibaret olduğu söylerse ne düşünürdünüz?
Beden diye adlandırdığımız bu kıyafetin, ruhu örttüğünü, asıl mahiyeti olanın ‘ruh’ olduğunu söylerse şaşırır mısınız?

Hatta !

Biraz daha ileri gidip bu ruhların bizlerin oluş vesilesi olan anne ve babalarımızdan, onların oluş vesilesi olan cetlerinden bile önce yaratıldığını söylerse…

Her şahsın hicrette olduğunu, bir gün kendi öz vatanına döneceğini ‘Kalu Bela’ da başlayan bu hicretin ölüm uyanışıyla biteceğini söylerse ne dersiniz ?

Evet Kalu Bela !

Peki; Kalu Bela nedir?

Aslında hepimizin tam vakıf olmasak da bilgimizin olduğu bir konu. Bildiğimiz ama umursamadığımız, belki de unuttuğumuz bir konu.

Bizler cismani hayata gelmeden önce Ruhlar Alemi’nde yaratıldık. Ve Yaradan’a ‘sen bizim Rabbimizsin’ diye teslimiyet gösterdik. Bu olayın vuku bulduğu zamanın adıdır Kalu Bela.

Önemli bir husus da bizler geldiğimiz ve gideceğimiz yeri unutmuşcasına yaşıyor olmamız. Hemen yanı başımızda; sokakta, okulda, iş yerlerimiz de vb. hep hüsran içinde soluklayan canlılar görüyoruz. Her birey kendi nefsi için yaşamaya çalışırken, kendinden kaybeder duruma düşüyor.Yüce Yaradanın ‘’Allah`ı unuttukları için Allah’ın kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayınız onlar fasıkların ta kendileridir.’’dediği insanlar şuan her tarafı sarmış durumda. Şimdi soruyorum:Kaçımız bizi yaratanın ‘kulluk’ emrine itaat ederek yaşıyoruz? 

Ve mazeretler !

Hayrın ve şerrin Allah’tan olduğunu unutanlar o kadar çoğaldı ki, olumsuzluklar karşısında hep suçlayacak birilerini buluyorlar.

Eğitim kurumları suçlu diyenler, siyaset yaptı diyenler, kandırıldık diyenler… Ne zaman kabahat bende diyecekler ?

Ne zaman bu bir imtihan demeyi düşünecekler?

Unutulmamalı ki herkes yaptığı ile ya değerli ya değersiz olur.Değer yargılarımızı oluşturansa yaşayışımız değil inancımızdır. Gelenekleri, görenekleri, batıyı, modayı,yanlışı, hatayı… bırakıp geldiğimiz yeri hatırlayarak yaşamaya, yaşanması gerektiği gibi yaşamamız lazım.

Sonuç olarak unutmayalım bizler bir ömürlük hicretteyiz. Geldiğimiz yere dönünce bizi bekleyen olacak.Her birimize bu hicret süresini soran olacak… 

Feyzullah Demirel / Elazığ