Bir siyasi parti olmadıklarını ve hiçbir zaman da olmayacaklarını ifade eden Gülen, ``Hiçbir partinin rakibi de değiliz. Herkese eşit mesafedeyiz. Buna rağmen memleketimizin geleceği adına ümitlerimizi ve kaygılarımızı kamuoyuyla paylaşıyoruz.`` ifadelerini kullandı.

Fethullah Gülen, camianın örgüt olarak gösterilmesine itiraz ederek, "Hayatında karınca bile incitmemiş insanlar kanunlara bu kadar riayet ederken gizli kapaklı bir örgütmüş gibi onlardan bahsedilmesi esef vericidir." sözlerini kullandı.

``DÜN NEREDE DURUYORSAK BUGÜN DE ORADA DURUYORUZ``

Camianın durduğu yer konusunda da çarpıcı ifadeler kullanan Gülen, ``Biz dün nerede duruyorsak bugün de orada duruyoruz. Uzaklaşan kim ona bakmak lazım.`` dedi.

İşte Fethullah Gülen`in Ekrem Dumanlı ile yaptığı röportajın üçüncü bölümü;

``MESELE AK PARTİ CEMAAT KAVGASI DEĞİL``

Dıştan bakıldığında bir hükümet-Cemaat kavgası var gibi görünüyor. Öyle yazılar yazıldı, analizler yapıldı. Bazıları da "Beğenmediğimiz partiyi sandıkta değiştiririz ama Cemaat`i nasıl değiştireceğiz?" diyorlar, ne dersiniz?

Evvelen şunu ifade etmek isterim ki mesele AK Parti-Cemaat kavgası değil. Temel hak ve hürriyetler konusunda son birkaç senedir ciddi bir daralma yaşanıyor. Siyasetin kırıcı ve yıkıcı dili her kitleyi ayrı ayrı ötekileştiriyor, toplumu kutuplaştırıyor. Gezi olayları sırasında `çapulcular` demesine acizane itiraz ettim, `öyle dememek lazım` dedim.

Aleviler için de aynı şey geçerli. En tabii haklarına demokratik çözümler bulunamıyor. Belki de bulunmak istenmiyor. Cami-cemevi projesine destek verdik, beklenmedik yerlerden mevzua huşûnetle yaklaşanlar oldu.

``BİZ BİR SİYASİ PARTİ DEĞİLİZ``

Saniyen, biz bir siyasî parti değiliz, olmayacağız da. Binaenaleyh hiçbir partinin rakibi de değiliz. Herkese eşit yakınlıktayız. Buna rağmen memleketimizin geleceği adına ümitlerimizi ve kaygılarımızı kamuoyuyla paylaşıyoruz. Bu da en tabii ve demokratik hakkımız olsa gerek. Bundan rahatsız olunmasını yadırgıyorum. Ülkeyi idare edenlere "Şöyle bir fikrim var..." demek neden suç olsun? Gelişmiş demokrasilerde fertler ve o fertlerden oluşan sivil toplum kuruluşları fikirlerini, tenkitlerini kamuoyuyla paylaşıyor ve hiç kimse bundan rahatsız olmuyor.

Şunu da eklemek isterim ki, arkadaşlarımızın kurduğu her müessese devlet denetimine açık, kanunlara bağlı faaliyet gösteriyor. Yani tamamen şeffaf bir yapıdan bahsediyoruz. Asıl şeffaf olmayanların kim olduğu son aylarda ortaya çıkan bir kısım eracif ile daha net anlaşılmıştır. Hizmet, gönüllülük esasına dayanır. Hayatında karınca bile incitmemiş insanlar kanunlara bu kadar riayet ederken gizli kapaklı bir örgütmüş gibi onlardan bahsedilmesi esef vericidir.

``O KUŞKU KARŞINIZA BİN PARALEL YAPI ÇIKARIR``

Devletin her biriminde her düşünceden insan olur. Sağcısı solcusu, Alevi`si, Sünni`si, gayrimüslimi, Kürt`ü, Türk`ü devletin verdiği görevi yerine getirir. Asıl önemli olan da o insanların kanunlar çerçevesinde işlerini yapmasıdır. Hangi fikirden olursa olsun insanların devlette çalışırken fişlenmesi, mesnetsiz bir şekilde suçlanması onların haklarına, hukuklarına bir tecavüzdür. Hiçbir suç olmadığı halde, bir kere "paralel yapı" var derseniz o evham, karşınıza bin paralel yapı çıkarır. Ve masum insanlara zulmetmiş olursunuz.

``MENFAAT BİRLİKTELİĞİMİZ OLMADI``

Deniliyor ki 12 senedir destek verdiğiniz partiye şimdi neden karşı çıkıyorsunuz? Bir menfaat birlikteliği mi vardı?

Kimseyle hiçbir menfaat birlikteliğimiz olmadı. Hep müstağni kaldık. Zira Kur`an ve sünnetten aldığımız ders öyle iktiza ediyordu. Makama talip olmayı, kendi değerlerimize ihanet gibi gördüm hep. Başkalarının içtihadına, hissiyatına bir şey demem. Ancak dünyaya talip olmayı alkışlanma arzusu altında kalmayı ahiretim için daima hatarlı gördüm.

Arkadaşlarım da öyledir. Biz hiçbir zaman ne genel müdürlük, ne kaymakamlık, ne valilik, ne bakanlık talep ettik. Öyle bir talebi olan çıktıysa -ki ben öyle bir şey hatırlamıyorum- bizimle alakası yoktur. Var idiyse de kalmamıştır. Bu hissiyatımı bilvesile devlet erkânına iletmiştim.

``HANGİ PARTİ ADIM ATSA ONU DESTEKLERİZ``

Biz demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi gibi mevzularda samimi bir destek vermeye çalıştık. Antidemokratik dönemlerin sona ermesi, çoğulcu demokrasi kültürünün kalıcı hale gelmesi için hangi parti adım atsa onu destekleriz. Körü körüne partizanlık başka bir şey, demokratik icraatlara destek vermek başka bir şey.

İNTERNET YASAĞI MESELESİ

Biz dün nerede duruyorsak, bugün de orada duruyoruz. Uzaklaşan kim, ona bakmak lazım. Daha birkaç sene öncesine kadar temel hak ve hürriyetler konusunda adımlar atan bir siyasî parti bugün interneti yasak etmeyi, "istihbarat devleti" dedirtecek şekilde kanunlar çıkarmayı göze alıyor. Kullandığı keskin ve yaralayıcı dil ile sosyal ahengin ayarını bozma ve demokratik teamülleri rafa kaldırma teşebbüslerine destek vermemiz düşünülebilir mi?

``TÜRKİYE DÜNYADAN KOPUYOR``

Mesele sadece Cemaat ile sınırlı olsa buna bir şekilde katlanmayı deneyebilirsiniz. Ancak gelinen noktanın daha geniş bir perspektiften değerlendirilmesi gerekiyor. Türkiye maalesef dünyadan kopuyor, yalnızlaşıyor. İçine kapanan ve demokratik zenginliğini kaybeden bir Türkiye, sadece bu ülke insanına değil; şuuraltı müktesebatına dayanarak Türkiye`ye itimat eden, onu kendine hüsnü misal kabul eden herkese zarar verir.

Hizmet hakkında örgüt ve çete suçlaması yapılıyor. Hatta seçim sonrası bir soruşturma yapılacağı iddia ediliyor...

Maalesef öfke ile çok şeyler söyleniyor. Sanırım, hakaret sadedinde söylenmedik laf kalmadı. Pek çok şeyi tükettiler. Bu arada insafa sığmayacak ithamlar da dile getirildi. Örgüt, çete gibi lafların ardından yargıyı etkilemeye yönelik yönlendirmeler de yapılıyor. Bu o kadar tavazzuh etti ki, bir dava açılacağı artık meydanlarda söyleniyor.

`PARALEL YAPI` YORUMU

Ortada hiçbir suç yoksa, onca yola başvurulmasına rağmen bir suç bulunamıyorsa, kanun gücünü zorlamak adalet duygusu ile telif edilebilir mi? "Paralel yapı" denen mevhum ve muğlak suçlama toplumun hemen her katmanı, her kesimi için söylenebilir. Yani devlette çalışan kişilerin inancı, ideolojisi, cemaati, tarikatı, partisi üzerinden suç çıkarmaya çalışmanın sonu yoktur.

Bir gün bir cemaati `paralel` ilan eder onlara `çete` derseniz, bir başka gün biri de çıkar başka topluluklar için aynı iddiaları gündeme getirir. Devlette vazife alan ama bu arada bir sosyal, siyasî veya dinî bir topluluğa sempati besleyen herkesin başına bir gün `paralel devlet` suçlaması bela kesilebilir.

Hatta bugün bu mevzuyu sıkça diline dolayanların bir gün benzer bir suçlamayla karşı karşıya gelmeyeceğini kimse garanti edemez. Öyle ithamlarla insanlar zan altında bırakılırsa ne nizam kalır ortada, ne adalet.

YARGIYA BASKI İDDİASI

Yargıya baskı yaparak zorla dava açmak katmerli bir zulüm olur ve maşeri vicdan bunun hesabını sorar. Ayrıca uydurma davalardan hukukî bir netice alınamayacağı da aşikârdır. Kaldı ki kanunlara riayeti bir tarz-ı hayat haline getiren bu ülkenin insanlarına örgüt derseniz size de sorarlar: 12 yıldır bu insanlarla beraber çalıştınız onlar bunca senedir emrinizde görev yaparken iyi idi de yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasından sonra birden kötü mü oldular?

Her cuma hutbelerde kıraat edilen o ayeti hatırdan dûr etmemek lazım: "Allah adaletle emrediyor..." Yani kul hakkı yememekle, insanların hukukuna tecavüz etmemekle emrediyor.

Ergenekon sanıkları serbest bırakılırken faturayı "Cemaat"e kesiyorlar. Bu propaganda zaman zaman etkili de oluyor... Ne dersiniz?

İnternetlere düşen o kayıtlar gösteriyor ki ülkeyi yöneten insanlar işi gücü bırakıp bu insanların mahkûm olması için uğraşmış. Burada en üzücü şey, bu tür yanlışları masum bir kitlenin üzerine yıkarak korkunç bir vebale girmeleridir. Bu konuda yapılan gıybetler, atılan iftiralar o kadar çok ki, mahzun olmamak elde değil.

HAKAN FİDAN VE İLKER BAŞBUĞ

En üzücü kısmı da ordu ile ilgili. Kapalı kapılar ardında "Askere diz çöktürdük, karşımızda topuk selamı verdirdik, askerî vesayeti sona erdirdik..." gibi cümleler kuranlar, askerî yetkililere de, "Bu işi biz çözeriz ama cemaat mani oluyor." dediler. Halbuki birkaç günde MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan için yasa çıkardılar. İsteselerdi ve samimi olsalardı eski Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ ve diğerleri için, bir gecede kanun çıkarırlardı.

Kaldı ki ben size bir hissiyatımı söyleyeyim. Arkadaşlarım defalarca şahittir ki o emekli askerlerin derdest edilmesi karşısında yüreğim burkulmuş, gözlerim dolmuştur. "Ah keşke bu şerefli üniformayı üzerinde taşıyan insanlar, bu durumla hiç karşı karşıya gelmeseydi..." demişimdir. Ne var ki benim mer`i hukuka müdahale etmem ya da bu konuda herhangi bir telkinde bulunmam mümkün değil.

``DARBE AĞAR BİR SUÇTUR ANCAK...``

Darbe, ağır bir suçlamadır ve hukuk kendi kuralları içinde bunun hesabını sormak zorundadır. Ona bir şey demem. Ancak keşke yaşını başını almış, uzun yıllar hep saygı görmüş insanların yaşları, sağlık durumları dikkate alınarak hukuk içinde bir yol bulunsaydı...