Hamd tüm varlıkları nimetlendiren sonsuz kudret ve kerem sahibi olan Yüce Allah’a mahsustur.

Şehadet ayı denildiği zaman bir heyecan bir üzüntüyle beraber aynı zamanda bir coşku da bizleri tutar desem yerinde olur.

Nefesler tutulur, kulaklar kabarır, acaba hangi şehidin şehadetinden dem vurulacak diye nefesler hep birden tutulmaktadır. Çünkü onlar bizim medar-ı iftiharlarımız ve aynı zamanda öncülerimizdirler. O eziyetli günlerde o yok etme politikalarının zirvede olduğu günlere döneriz hep beraber. Her gün farklı yerlerde amaçları bir olan kardeşlerimizin teker teker toprağa düştüğü günlere döneriz. Onların bizlerden ayrılmaları halen taptazedir. Çünkü lisan-ı Kur’an’la “Onlar diridir”: Onlar her zaman yüreklerde yaşamaktadırlar. İşte ulvi değerler uğruna canını esirgemeyenlerden birisi de Ş.M. Gıyaseddin BARLAK’tır.

Şehid M.Gıyaseddin 24 Şubat 1993 yılında Tatvan’da Ramazan ayında görevli bulunduğu camii çıkışında karanlık eller tarafından şehid edilmişti. Bu karanlık ve zalim eller daha öncesi nasıl Ş. M. Zeki, M. Şehmus, M. Cüneyt, M. Hıda M. Hasan, M. Fehim, M. Halil, M. Şükrü, M. Abdurrahman ve Resulullah’ın nice çiçeklerini soldurdukları gibi Bir-i Mauna ve Reci vakalarında kurulan kalleşçe pusularının benzerlerinin aynısıydı. Cehalete meydan okuyan Kur’an bülbüllerini susturmaktı gayeleri.

Ş. M. Gıyaseddin okulumuzun ve Gercüş’ümüzün solmayan beyaz gülüydü ve hep öyle kalacaktır. Şehidle okul hayatımızın dört senesini beraber geçirdik. Şehid fiziki yapısıyla biraz daha farklıydı ve belki bu ona bir mazeret teşkil ediyordu. Ama o asla hiçbir zaman bunu kabullenmedi. Dava uğrunda arkadaşlarından bir an geri kalmadı, hatta bizden bir adım öndeydi. İslami davayı kendine dert edinmişti. Aynı zamanda herkes tarafından da sevilen bir şahsiyete sahipti. Okumaya meraklıydı. Her daim azmini gösterir ve hiçbir zaman geri kalmazdı. Arkadaşlığa önem verirdi, aynı zamanda espriliydi. Ara ara bana takılır, espri yapardı. Bir defasında züccaciye dükkânına uğradım, kapıda selam vererek içeri girdim. Dedi ki; “Gel sana burayı devredeyim.” Ben de omuzuna dokunarak ne edeceğim dükkânına, o da buna karşılık el kaldırıp öyle durmuştu. Vuracaksan vur dedim beklemek vurmaktan daha kötüdür demiştim. Kendisi hayır vallahi kıyamam demişti. İşte latife olsun diye yaptığımız hareketlerde dahi arkadaş bağımlısıydı. Arkadaşlara karşı çok nazikti ve sabırlıydı. Şehidle beraber çok anılarımız oldu ama zaman yetmez.

O beyaz gülümüzün mübarek kanı o beyaz karlarda nice kardelenleri yeşertti. Sandılar gülümüzü solduracaklar ama onun yerine nice güller yetişti, bu böyle biline.

Onlar yenmek istediler. Perişan oldular. Yok etmek istediler alçaldılar. Galip gelmek istediler, mağlup oldular. “Onlar düzen kurmak istediler, fakat biz onları hüsrana uğrattık.” (Enbiya 70)

Şehid Seyyid Kutub: Söylemleri yaşatmak için bu uğurda kendilerini feda etmekten çekinmemelidirler. Ancak bu şekilde misyonları devam eder, der. Hamd olsun tüm şehidlerimiz bu misyon uğrunda can verdiler. Verilen hitap net ve berraktır.

“Mü’minlerden öyle adamlar var ki Allah’a verdikelri sözde sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehid olmuştur) bir kısmı da (şehid olmayı) beklemektedir, verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzab 23)

Ömer Dursun
1 Nolu F Tipi Cezaevi – Kandıra / İZMİT